1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Libya’da oyun kurucu artık Türkiye mi? 

27 Mayıs 2020

Türkiye Libya’da Rusya ile karşı karşıya gelir mi? Erdoğan’ın BAE ile Libya üzerinden yürüttükleri ideolojik güç mücadelesinin gerisinde ne yatıyor? Uzmanlar DW Türkçe’ye değerlendirdi.

https://p.dw.com/p/3cqMn
Trablus, Libya. 9 Mayıs 2020Fotoğraf: Getty Images/AFP/M. Turkia

Türkiye’nin askeri desteği sonrasında Libya iç savaşında dengelerin değişmesi, Afrika’nın jeostratejik bakımdan kilit öneme sahip ülkesinin geleceği ile ilgili tartışmaları da alevlendirdi. 

BM’nin meşru hükümet olarak tanıdığı Fayiz es-Serraç liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) son haftalarda stratejik kazanımlar elde etmesi, General Halife Hafter safında savaşan Rus paralı askerlerin geri çekilmek zorunda kalması, önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor. Uluslararası basında “Libya’daki oyun kurucu artık Türkiye” başlığıyla yer alan yorumlar dikkat çekerken, bazı uzmanlar yaşananları, Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nu destekleyen Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fransa, Mısır ve Suudi Arabistan için “büyük hezimet” olarak görüyor. 

Libyens Premierminister al-Sarraj in Istanbul
Sarraç ve Erdoğan İstanbul'da görüşmüşlerdi, Kasım 2019Fotoğraf: picture-alliance/dpa/M. Kamaci

“Türkiye büyük ustalıkla yürüttü”

Hollanda merkezli Clingendael Enstitüsü uzmanlarından Celal Harchaoui ise “savaş sona ermedi” diyerek, şu aşamada bir zafer ya da hezimetten söz edilemeyeceğini belirtti. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Harchaoui, Kremlin’e yakınlığı ile bilinen özel güvenlik şirketi Wagner’in paralı askerlerinin Trablus cephe hattından çekildiğini, ancak eş zamanlı olarak Hafter’in denetimi altındaki bölgeleri savunma amaçlı desteğini artırdığına dikkat çekti. Harchaoui, "Nihai bir çekilme söz konusu değil. Hafter için savunma hattı güçlendiriliyor” diye konuştu.

Türkiye’nin askeri desteği sonucunda Libya hükümetinin kaydettiği askeri başarıları “takdire şayan” olarak nitelendiren Harchaoui, Batı’nın bunu takdir etmek dışında bir seçeneği de olmadığını ifade ediyor. Harchaoui, “Ankara’daki hükümeti ister beğenin ister beğenmeyin, Türkiye, çok kapsamlı, çok modern ve çok yaratıcı bir askeri harekatı büyük bir ustalıkla yürüttü. Pek çok NATO gücünün, Türkiye gibi insansız hava aracı endüstrisi yok, uygulanan hibrit metodlar karşısında bu kadar hızlı askeri müdahalede bulanabilecek yetkinlikleri de yok” diye konuştu.

Rusya ve Türkiye karşı karşıya gelir mi?

Son gelişmeler Hafter güçlerini geri çekilmeye zorlamış olsa da, Libya’da gerilim tırmanmaya devam ediyor. Hafter’in ülkedeki “Türk hedef ve çıkarlarını vurma” tehdidi, Rus savaş uçaklarının Hafter güçlerine destek vermek üzere bölgede konuşlandırılması endişelerini artırıyor.  

Jalel Harchaoui, Clingendael Institute
Clingendael Enstitüsü uzmanlarından Celal HarchaouiFotoğraf: Privat

Libya uzmanı Harchaoui, bölgede konuşlandırılan Rus savaş uçakları için, “Kanımca bu daha çok Hafter’e destek veren BAE’nin, Türkiye’nin askeri üstünlüğüne karşı koymak için Kremlin ile yaptığı bir ticari anlaşmayı yansıtıyor” değerlendirmesini aktardı.

ABD: Rus savaş uçakları Libya halkını vuracak

Ancak ABD aynı görüşte değil. ABD Afrika Merkez Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı Stephan Townsend, dün yaptığı açıklamada, Rus savaş uçaklarının, meşru UMH hükümetine karşı savaşan Hafter’in safındaki Wagner grubuna hava desteği için Rusya tarafından gönderildiğini tespit ettiklerini söyleyerek, “Rusya Libya’daki çatışmalara taraf olduğunu artık inkar edemez” dedi.

AFRICOM, Libya’daki Rus savaş uçaklarının uydu fotoğraflarını yayımlarken, Townsend da Rus savaş uçaklarının Rusya’dan bir üsten havalandıklarını, Suriye’de kamufle edilmesi için boyandıklarını ve buradan Libya’ya intikal ettiklerini aktardı, “Rusya’nın paralı pilotları, Rusya tarafından tedarik edilen uçaklarla Libya halkını bombalayacak” ifadelerini kullandı. 

"Rusya söz sahibi olmak istiyor”

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi uzmanı Timur Ahmetov’a göre ise Kremlin, jeostratejik öneme sahip Libya’daki siyasi süreçlerde söz sahibi olmak istiyor. “Wagner’in bağımsız olarak hareket eden oluşum gibi algılanması istense de pek de öyle olmadığı açık” diye konuşan Ahmetov, bu tür güvenlik şirketlerinin devletlere, siyasi ve hukuki risklere girmeden, stratejik önem taşıyan bölgelerde çatışmalara müdahil olmanın kapılarını araladığına işaret etti. 

Türkiye ile Rusya’nın Libya’da karşı karşıya gelebileceği endişesi konusunda ise Rus uzman, “Gördüğüm kadarıyla Rusya, Türkiye ile temel ilkelerde anlaşmış durumda. Çatışmanın sona ermesini, siyasi sürecin yeniden başlatılmasını istiyorlar. Savaşın uzun sürmesi ve çatışmaya diğer yabancı aktörlerin müdahale etmesi, orta ve uzun vadede bir uzlaşmayı daha da zora sokacaktır” yorumunu aktardı. 

“Ne dost, ne düşmanlar”

Clingendael Enstitüsü uzmanı Celal Harchaoui de, “Türkiye ve Rusya iki dost ülke değil ama birbirine düşman da değiller. Etkin diyalog içerisindeler. İki ülke arasında kuşkuya dayanan bir tür realpolitik anlayışı mevcut” yorumunu yaptı. 

Türkiye’nin askeri yetkinliğini, etkin bir araç olarak kullandığı durumlarda Rusya’nın buna saygı gösteren bir tutum sergilediğine işaret eden Harchaoui, “Buna Suriye’de de tanık olduk. İki taraf her seferinde değişen güç dengeleri ışığında görüşerek bir tür uzlaşıya varıyorlar. Bu nihai değil, raf ömrü iki üç ay süren bir tür uzlaşı olabiliyor. Bu süre zarfında şiddet yeniden alevlendiğinde, Türkiye benzer bir harekatı yeniden yapabilir” şeklinde konuştu. 

“Türkiye artık Libya’da”

“Türkiye artık Libya’da ve buradan çıkması da olasılık dahilinde görünmüyor” diyen Harchaoui, Birleşik Arap Emirlikleri’ni ve yıllardır olanlar karşısında sessiz kalan ABD ve Avrupa ülkelerini buna zemin hazırlamakla eleştirdi. 

Celal Harchaoui, “BAE’nin, Kaddafi’nin devrildiği 2011 yılından itibaren Libya’ya silah ve yabancı savaşçı göndermesinin yol açtığı şiddet öyle bir noktaya geldi ki Libya halkı, yine yoğun baskı uygulayan bir aktör olan Türkiye’nin askeri olarak müdahil olmasını kabul etmek zorunda kaldı. Türkiye fırsattan yararlandı ve Libya’ya girdi. Erdoğan’a aslında sadece bir hayalden ibaret olan bu sürecin kapılarını bizzat BAE’i ve bu ülkenin yıllarca yaptıklarına ses çıkarmayan, göz yuman ABD ve Avrupa ülkeleri açtı” diye konuştu. 

Frankreich  Khalifa Hafter und Emmanuel Macron
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve General Halife HafterFotoğraf: picture-alliance/dpa/Hamilton

Libya Türkiye için neden önemli?

Türkiye’nin dış politikada ve ekonomide zorda olduğu bir dönemde Libya’ya bu denli önem atfetmesi, uluslararası alanda büyük merak uyandırıyor.

Washington Enstitüsü'nün Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü Soner Çağaptay, DW Türkçe’nin sorularını yanıtlarken, bunun gerisinde jeopolitik ve ekonomik birçok neden olduğuna dikkat çekti. 

Türkiye’nin Kaddafi döneminden alacakları olduğunu söyleyen Çağaptay, “BAE, Fransa ve Mısır’ın desteklediği Hafter liderliğindeki güçlerin Traublusgarp’ı alması durumunda Türkiye hem Kaddafi dönemine dayanan alacaklarını alamayacağını hem de ülkenin yeniden inşa dönemindeki ihalelerden dışlanacağını biliyor” diye konuştu. 

Beyer Family Fellow - Soner Cagaptay EINSCHRÄNKUNG
Soner ÇağaptayFotoğraf: privat

Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan, İsrail ve Mısır’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan enerji ve güvenlik adımlarının da Ankara’nın Libya hamlelerinde etkili olduğuna işaret eden Çağaptay, “Bu dört ülkenin girişimlerinin kendisini çevreleyen bir kuşak olduğunu gören Ankara, Libya ile deniz komşuluğunu baki tutarak bu ittifakı delmek istiyor. Daha da önemlisi Ankara, Ortadoğu’da son dönemdeki Türkiye karşıtı hamlelerin çoğunun arkasında olan BAE ile yine kendisine karşı hasım olarak algıladığı Mısır lideri Sisi’ye karşı bir zafer kazanmak istiyor” görüşünü aktardı.

İslam dünyasında ideolojik rekabet

Clingendael Enstitüsü uzmanlarından Celal Harchaoui’ye göre, Erdoğan’ın Libya hamlesi ve Türkiye ile Suudi Arabistan ve BAE arasında tırmanan gerilimde, büyük bir ideolojik rekabet de etkili. Harchaoui, bu rekabeti şu sözlerle değerlendirdi:

“Bir siyaset bilimci olarak, Erdoğan’ın artan otoriterleşme eğilimleri ve yolsuzlukları bir yana, temsil ettiği İslami popülizmin, Suudi Arabistan ve BAE tarzı otoriter rejimlere kıyasla, liberal demokrasiye çok daha yakın, daha adil ve yurttaşlara daha fazla özgürlük tanıdığını kabul etmek zorundasınız. Erdoğan daha çok otoriterleşiyor doğru ama şu da bir gerçek Türkiye, ne tür zorluklar olursa olsun Körfez ülkelerinde hiç var olmayan özgürlükleri halkına sunabiliyor. Gelinen noktada bölge iki otoriter ideolojinin rekabetine sahne oluyor ve gayet tabii ki bölge halklarının bu ikisi arasında bir tercih yapmaya zorlanması aslında başlı başına bir trajedi.”

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe