1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git
PolitikaKüresel

Yeni bir dünya düzeni oluşmayacak

Miodrag Soric
12 Ağustos 2022

Otoriter devlet başkanları, saldırgan politikalarıyla mevcut dünya düzenini yıkabilir mi? DW'den Miodrag Soric'e göre hayır! Çünkü uzun vadede özgür ülkeler daha güçlü olacak.

https://p.dw.com/p/4FTyM
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin
Şi Cinping ve Vladimir PutinFotoğraf: Pavel Golovkin/Pool/REUTERS

Hepsi aynı anda oluyor: Rusya Ukrayna'yı işgal ediyor, Çin bir yandan Hong Kong özel idare bölgesini kendisiyle eşgüdümlü hale getirirken diğer yandan Tayvan'ı tatbikatlarla tehdit ediyor, İran destekli birlikler Gazze'de savaşıyor, Sırbistan lideri Vucic Kosova sınırında ordusuyla gövde gösterisi yapıyor. Otoriter rejimler gerilimi ne kadar tırmandırabileceklerini test ederler. Despotların iktidarda kalmak için çatışmalara ihtiyacı vardır. Aksi takdirde halklarına sunacakları hiçbir şey yoktur.

İster Rusya'da, ister Sırbistan'da, ister Çin'de ya da İran'da olsun: Askerî gösterilerle insanlara ülkenin geri kalmışlığını unutturması, "ulusal liderin" gücünü güvence altına alması ve kendi halkına reva gördüğü horlanmayı gizlemesi amaçlanır. Aksi takdirde, bölge sakinlerinin, yaşadıkları yerdeki hastanelerin, huzurevlerinin ve okulların ne kadar yetersiz olduğundan, köylerde neredeyse hiç çalışan kanalizasyon sistemi bulunmadığından, aldıkları ücretlerin ve emekli maaşlarının ne kadar düşük olduğundan şikâyet etmeleri tehlikesi vardır. Ancak, eğer ulus bir çatışma içindeyse, "dışarıdan gelen düşmanlar" suçlanır. Kendini sınırsızca zenginleştiren yönetici zümreye yönelik eleştiriler de bastırılır. Yolsuzluklar, devlet tarafından desteklenir. Vatandaşların ise politikacıların gözünde pek bir değeri yoktur, en iyi ihtimalle top mermisi olarak kullanılabilirler. Tıpkı Doğu Ukrayna'da yıllardır olduğu gibi.

Yeni bir barbarlık çağı mı?

Rusya, komşusuna saldırarak sadece Ukrayna'ya değil, medeni dünyaya da savaş ilan etmiş oldu. Bu çatışmanın sonucu, diğer otoriter rejimlerin gelecekteki tutumunu da belirleyecektir: Asgarî düzeyde uluslararası anlaşmalara ve hukuka saygı gösterecekler mi? Yoksa sadece en güçlünün hukukunun geçerli olduğu yeni bir barbarlık çağı mı başlayacak? Dünyanın kaosa sürüklenmemesini isteyen herkes, Putin gibi savaş çığırtkanlarının durdurulmasına yardımcı olmalı, Tayvan'ı silahlandırmalı, İran'ın terör milisleriyle Gazze, Irak, Lübnan ya da Suriye'de mücadele etmelidir.

Otoriter rejimler hukuka dayalı bir dünya düzenini reddettiklerini hiçbir zaman gizlememişlerdir. Demokrasinin yanı sıra insan veya azınlık haklarına saygı, basın özgürlüğü veya hukukun üstünlüğünü de tehdit olarak görmektedirler. Despotlar, uluslararası hukuku, sadece kendi çıkarları söz konusu olduğunda kullanırlar.

Avrupa Birliği ve İngiltere
Avrupa Birliği ve İngiltere savundukları değerleri korumaya çalışıyorFotoğraf: Cigdem Simsek/Zoonar/picture alliance

Batı yıllardır bu rejimlerle iş yapıyor. Bugün pek çok Avrupalı siyasetçi, eski Almanya Başbakanı Angela Merkel'in nasıl olup da doğal gaz ithalatı konusunda Putin'e bu denli bağımlı olacak kadar naif davranabildiğini sorguluyor. Bundan daha vahimi, Çin'in şu anda Almanya'nın en önemli ticaret ortağı konumunda. Oysa Pekin rejiminin, gerektiğinde ne kadar acımasız olabileceği konusunda en ufak bir şüphe yok. Alman siyasetçiler ve iş insanları, kendilerini bu şekilde Pekin'in kollarına atacak kadar nasıl saf olabilirler? Açgözlülükleri, sorumluluk duygularından daha büyük gibi görünüyor. Lenin'in "Kapitalistler, onları asacağımız ipi bize satacaklar" diye kehanette bulunduğu söylenir.

Putin kumar oynadı

Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından, küresel güç dengesi hiçbir şekilde diktatörlerin lehine değişmemiştir. Putin, her gün Rusya'nın Ukrayna'daki askerî beceriksizliğini ortaya koyuyor. Otoriter yöneticilerin siyasette uzun vadeli düşündükleri ve bu nedenle sadece kısa vadede hareket ettiği varsayılan Batı'dan üstün oldukları bir masaldan ibarettir. Aslında doğru olan, bunun tam tersidir: Putin, Ukrayna'yı işgal etme kararını kısa sürede ve askerlerinin Ukraynalılar tarafından nasıl bir nefretle karşılanacağını bilmeden aldı. Putin bir kumarbaz. Kumar oynadı ama planı tutmadı. Ancak siyasi ve biyolojik olarak hayatta kalmak istiyorsa, hatasını asla kabul etmeyecektir.

Gelecekte Batı kendi kendini daha fazla zayıflatmamalıdır. Almanya, uzun yıllar boyunca yeniden kitlesel olarak silahlanmalı. Eğer Yunanistan, Rusya ya da İran gayri safi yurt içi hasılalarının neredeyse yüzde dördünü savunmaya harcayabiliyorsa, Almanya da bunu yapabilmelidir. Avrupa, konvansiyonel silahlanmasının yanı sıra, her şeyden önce nükleer silahlanmasını da iyileştirmelidir. Ancak bu takdirde Moskova, Pekin ve Washington tarafından ciddiye alınacaktır.

Putin, daha önceki pek çok Kremlin yöneticisi gibi Batı'ya meydan okudu. Stalin ve Hitler, özellikle Sovyetler Birliği'nin Hitler'e gıda ve hammadde konusunda büyük ölçüde yardım ettiği ve Hitler'in Fransa ve İngiltere'ye karşı savaşını desteklediği 1939'dan 1941'e kadar müttefik olarak Batı'yı küçümsüyorlardı. Sonunda, sözde "yozlaşmış Batı" kazandı. Tıpkı Soğuk Savaş'ı kazandığı gibi. Tıpkı şu anda otoriter rejimlerin hüküm sürdüğü ülkelerde yaşamak zorunda kalan birçok genç ve eğitimli insanın kalbini kazandığı gibi.