1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Türkiye-Rusya ilişkileri özürde tıkanıyor'

15 Haziran 2016

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus mevkidaşı Putin’e gönderdiği kutlama mesajına Kremlin'den temkinli yanıt geldi. Mektup diplomasisi sonuç getirir mi? Rusya uzmanı Prof. Dr. Karasar DW Türkçe'ye değerlendirdi.

https://p.dw.com/p/1J72S
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/A. Nikolsky

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya Milli Günü vesilesiyle Devlet Başkanı Vladimir Putin'e gönderdiği kutlama mesajı ve Başbakan Binali Yıldırım'ın Rus mevkidaşı Dimitri Medvedev'e gönderdiği mektup, Türk-Rus ilişkilerinde uçak krizinin ardından yakınlaşma umutlarını beraberinde getirdi.

Kremlin'den yapılan açıklamada ise temkinli ton dikkat çekti. Türkiye ile yeniden iyi ilişkiler kurulması isteğini dile getiren Kremlin sözcüsü, ilişkilerde normalleşme için özür ve tazminat koşullarını yineledi.

Öte yandan analistler “özür ve tazminat şartı” yerine getirilmeden Erdoğan’ın temas çabalarından sonuç beklenmesinin gerçekçi olmayacağına vurgu yapıyor. Bu çerçevede "diplomatik formül arayışları" da öne çıkıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin'e gönderdiği mektubu, İstanbul Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişikiler Bölümü'nden, Rusya uzmanı Prof. Dr. Hasan Ali Karasar ile konuştuk.

Deutsche Welle: Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin son derece kötü olduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Rusya Milli Günü'nü' vesile ederek Rusya Devlet Başkanı Putin'e böyle bir mektup göndermesini siz nasıl okuyorsunuz?

Karasar: Bu krizin ilk başladığı günlerden bu yana Türkiye'nin uzatmış olduğu ellerden en sonuncusu ve belki de en güçlüsü. Rusya'nın ulusal gününü kutlamak için daha önce mektuplar yollandı mı, yollandıysa da basında çok fazla yer almadı. Ancak krizden iki tarafın da -diğer sebepleri bir yana bırakalım - tam anlamıyla stratejik açıdan da rahatsız olduğu kesin. O yüzden Türkiye'nin krizin en kısa zamanda çözülmesi için attığı adımlardan biri olarak değerlendirebiliriz. Sadece Cumhurbaşkanı değil, biliyorsunuz, sayın Başbakan da sayın Cumhurbaşkanı'na paralel olarak Rusya Başbakanı'na bir mektup yolladı. O yüzden diplomatik kanallardan süren, açık ve kapalı kanallardan süren çabalara ek olarak, bir politik adım olarak bunu görmek mümkün. Bundan sonra Türkiye ile Rusya arasındaki resmi ve gayri resmi görüşmelerin, kanalların, krize çözüm arayışlarının artacağını düşündüren bir adım olarak değerlendiriyorum.

DW: Türkiye'de medyadaki kimi çevreler bu girişimi aslında bir özür mektubu değil, Rusya halkına yönelik bir tebrik mesajı olarak algılıyor. Oysa ki, Putin Erdoğan'dan Rus savaş uçağının düşürülmesi olayı ile ilgili olarak özür dilemesini talep etmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın amacı, özür dilemeden Rusya ile Türkiye'nin arasını düzeltmek olabilir mi sizce?

Karasar: Elbette. Biliyorsunuz bu tür kriz durumlarında özür ve tazminat olmazsa olmazlardandır, ilk akla gelenlerdendir. Ama tabi, iki ülkenin de, iki liderliğin de iç kamuoylarına yönelik şimdiye kadar vermiş oldukları mesajların, krizin başından beri aldıkları tutumların da göz önünde bulundurulması gerekiyor. O yüzden de çok iyimser beklentiler içine girmemek lazım. Ancak bu artan ilişkiler, mektuplaşmalar, mesajlaşmalar tabii ki bir çözüm arayışının göstergeleri. Özür talebinin (ki biliyorsunuz Türkiye'nin de İsrail ile bir takım benzer sorunları olmuştu) uluslararası kamuoyuna açık bir şekilde karşılanması ülkeler açısından kolay bir şey değil. Tazminat her zaman halledilebilecek bir mevzu. Ancak özür beklentisinin açık bir şekilde karşılanması en azından Türkiye için yakın vadede, orta vadede pek mümkün görünmüyor. Ancak buna rağmen iki ülkenin de en azından diplomatik ilişkilerine olduğu gibi devam etmesi ve çeşitli diplomatik ve gayri resmi kanalların da işler seviyede bırakılması orta vadede bizi biraz daha iyimser hale getiriyor.

DW: Türkiye'nin böyle bir mektup girişiminde bulunmasında Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımların bir etkisi de olmuş olabilir mi?

Karasar: Bunları resmi olarak ekonomik yaptırım kategorisine sokmakta uluslararası perspektiften baktığımızda biraz zorluk çekebiliriz. Çünkü öncelikle Rusya Federasyonu'nun daha önceden özellikle Türkiye ile yaş meyve-sebze ticaretinde ortaya koymuş olduğu tutumlar vardı, bunların biraz daha katılaşarak devam ettirildiğini görüyoruz. Onun dışında ambargo vari bir yaklaşım görmüyoruz. Ancak asıl mesele Türkiye'de yazın ortasına hızla gidilirken Türk turizm endüstrisinde Rus turistlerin gelmemesinden dolayı çok büyük tektonik kaymalar dediğimiz sıkıntılar henüz baş göstermedi. Aslında bu işin faturası biraz yaz sonunda, üçüncü çeyrekte aldığımızda, ekonomide ortaya çıkacak. Ancak mevcut haliyle, hele hele birinci çeyrekte açıklanan büyüme rakamlarıyla Türk ekonomisinin krizden bu yana Rusya'nın 'yaptırımları' neticesinde çok fazla zarar görmediğini (en azından rakamlar) bize söylüyor. Ancak üçüncü çeyrek rakamlarını mutlaka beklemek lazım. Mektubun gönderilmesindeki ana gaye Türkiye ve Rusya'nın bölgesel olarak özellikle son 10 küsur yıldır göstermiş oldukları stratejik öngörü ve ortak hareket tarzına bir geri dönüş arayışından kaynaklanabilir. Çünkü Rusya Türkiye için sadece bir ekonomik partner olmanın dışında Karadeniz Bölgesi'nde, Hazar Havzası'nda ve doğu Akdeniz'de karşılıklı iyi ilişkilerin olduğu ve karşılıklı anlayışın olduğu bir alternatif ülke durumundaydı. Türkiye'nin özellikle Euro-Atlantik sahasıyla ilişkilerinin sıkıntıya girdiği dönemlerde Rusya ve Avrasya açılımları Türkiye'yi çoğu zaman ekonomik olarak desteklemişti. Ancak tabii ki Rusya ile Türkiye'nin yolları sadece uçak düşürülmesi krizinde kesişmedi, çünkü onun bir öncesi de var. Özellikle Ukrayna'da baş gösteren hadiseler ve Kırım'ın Rusya tarafından ilhakıyla birlikte Karadeniz'deki dengelerin değişmesi Türkiye'nin de bölgesel, stratejik öngörülerini ve beklentilerinin de tam anlamıyla değişmesine yol açtı ki ilişkilerdeki kırılmayı bu açıdan sadece uçak krizine bağlamıyoruz.

DW: Putin, özür değil, tebrik anlamı taşıyan bu mektubu sizce nasıl algılayacak, nasıl bir tepki gösterecek, diplomatik açıdan nasıl değerlendireceğini tahmin ediyorsunuz?

Karasar: Türkiye'nin de önümüzdeki aylar içinde pek çok ulusal günü, bayramı veya dini günleri var. Putin'in de aynı nezaket çerçevesi içinde tebrik mesajları göndermesini bekleyebiliriz. Onun dışında uluslararası kamuoyuna ya da halka açık bir şekilde tabii ki çok sıcak mesajların değiş-tokuş edilmesini beklemek biraz zor. İç politika ve iç kamuoylarının da bu yönde bir beklentisi henüz yok. Çünkü kriz tarihi perspektiften baktığımızda çok sıcak. Ama dediğim gibi sadece kriz ile de bitmiyor bu. Aynı zamanda Rusya'nın yeniden doğu Karadeniz havzasında bir güç olarak ortaya çıkması Türkiye'nin önümüzdeki stratejik planlamalarında nasıl yer alacak, Karadeniz'de değişen dengeler, özellikle Kırım gibi Türkiye için çok hassas bir yerdeki değişen dengeler önümüzdeki dönemde nasıl ortaya çıkacak, bunların hepsini düşünmek lazım. Ama Sayın Putin'in büyük bir ihtimalle tepkisi aynı nezaket çerçevesinde olacaktır. Zaten krizin en başından beri bence iki ülke ilişkileri açısından hem Türk yetkililer hem Rus yetkililer bunun bir yol kazası olduğu konusunda hemfikir. Tabii ki krizlerin teknik olarak çözülmesi çok daha farklı mekanizmaların işlemesiyle oluyor.

DW: Tek bir cümle ile söylersek, yakınlaşmada atılmış ilk adım olarak görülebilir mi bu mektup?

Karasar: Evet, uluslararası kamuoyu tarafından en bariz şekilde takip edilen ilk adım olarak görülebilir. Ancak çok aceleci ve iyimser olmanın da bir anlamı yok.

©Deutsche Welle Türkçe

Çelik Akpınar