1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ankara-Berlin hattında diplomasi trafiği

21 Kasım 2016

Ankara ve Berlin arasında süren gerginliğe rağmen, üst düzey ziyaretler hız kesmiyor. Görüş ayrılıklarını saklamayan taraflar, yine de yapıcı bir diyalog arayışında.

https://p.dw.com/p/2SzLZ
Symbolbild Spionage BND Türkei Deutschland
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

Almanya-Türkiye ilişkilerinde son aylarda yükselen gerginliği düşürmek, sorunları masada konuşmak amacıyla temaslar yoğunluk kazanmaya başladı.

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın geçen hafta Berlin’de yaptığı temasların ardından, yine Almanya’yı çok yakından tanıyan bir siyasetçi olan AKP İstanbul milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu bu hafta Berlin'i ziyaret ediyor. Almanya, bir kaç hafta sonra da, Türkiye’nin AB geleceğinin tartışıldığı bir dönemde, AB Bakanı Ömer Çelik’i ağırlamaya hazırlanıyor.

Merkel hükümeti, Türkiye ile yapıcı bir diyaloğu devam ettirme çabasını sürdürürken, derin görüş ayrılıkları, sorunlara kısa zamanda çözüm bulunmasının güç olduğunu gösteriyor. 

Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmalarında çok daha geniş bir kesimin hedef alınması, Cumhuriyet ve HDP'yi hedef alan operasyon, Alman siyasetçilerin sert eleştirilerine yol açıyor. Muhalefet partileri, Türkiye ile diyalogdan yana tavır alan Merkel hükümetini topa tutarken, koalisyon hükümeti ortaklarının son dönemde Türkiye’de demokrasi ve insan hakları ihlalleri konusunda eleştirilerini daha yüksek sesle dile getirmeleri dikkat çekiyor. Türkiye’nin, Almanya’yı terör örgütü PKK’ya ve Gülen yapılanmasına destek vermekle suçlayan açıklamaları ise Berlin’de büyük tepkiye yol açmış durumda. Almanya’nın PKK’yı bir terör örgütü olarak gördüğünü ve mücadele ettiğini vurgulayan Alman makamları, Gülen hareketi konusunda Anayasa ve hukuk devletinin gereklerine göre hareket edildiğini kaydediyorlar.

Brakel: Almanya düşman değil

Alman Heinrich Böll Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel ise son dönemdeki gerilimin kaynağının Türkiye’deki iç siyasi gelişmeler olduğu görüşünde. Brakel, “Türk siyasi liderliği, iç siyasette puan toplamak hedefiyle, bilinçli bir şekilde, aşırı milliyetçi bir söylemi, Avrupa, Almanya karşıtı bir söylemi tırmandırıyor. Kasıtlı bir şekilde Almanya’yı düşman olarak resmediyor. Oysa reel politikada böyle bir düşman yok, Almanya düşman değil” dedi.

Türkiye'nin AB'ye resti bir blöf mü?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Benim için ‘varsa, yoksa Avrupa Birliği' dememeli...” sözleriyle AB’ye alternatif olarak Şangay 5'lisini gündeme getirmesi, Almanya’da bazı gözlemciler tarafından, Türkiye’nin dış politikasında Batı’dan kopmakta olduğunun bir diğer göstergesi olarak yorumlanıyor. 

Brakel ise Türk-Alman ilişkilerini ayrılmak isteyen bir çiftin evliliğine benzetmekle birlikte, boşanmanın söz konusu olamayacağını şu sözlerle aktardı: “Türkiye, AB’ye ne kadar kızarsa kızsın, üyelik sürecine inancını ne kadar kaybetmiş olursa olsun, Avrupa’nın güvenlik ve ekonomik ortaklığına ihtiyaç duyduğunun bilincinde. Almanya da Erdoğan’ın söylemlerinden duyduğu memnuniyetsizliğe rağmen Türkiye’ye ekonomi, güvenlik, mülteci krizi ve kültürel bağlar nedeniyle ihtiyaç duyulduğunun farkında. Ne NATO Türkiye’den ne de Türkiye NATO’dan vazgeçebilir. İki tarafın da birbirine ihtiyacı var.”

Hükümet mi, Cumhurbaşkanı Erdoğan mı?

Türkiye’nin AB ve Almanya’ya yönelik sert suçlamalarında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının öne çıkması, Berlin’deki gözlemcilerin dikkatlerinden kaçmıyor. Almanya’dan yapılan açıklamalarda da “Türk hükümeti” ibaresi yerine artan oranda “Türkiye’deki siyasi karar alıcılar” ya da “Siyasi liderlik” kavramları kullanılıyor. Alman kaynaklar bunun nedenini, “ülkedeki fiili karar alıcı hükümet değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan” sözleriyle açıklarken, gözlemciler Hükümet ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında, AB ve Batı’yla ilişkiler konularında farklı görüşlerin bulunduğuna işaret ediyor.

Kristian Brakel
Kristian BrakelFotoğraf: Heinrich-Böll-Stiftung/S. Röhl

Brakel bu gözlemi paylaştığını aktardı: “Bürokratlar ve hatta bakanlar arasında Avrupa ile diplomatik işbirliğinin Türkiye’nin stratejik çıkarları açısından taşıdığı önemin bilincinde olan, uzlaşı için daha çok çaba ortaya koyan kişiler var. Ancak Erdoğan, Davutoğlu döneminde olduğu gibi ilk göreve başladığında Suriye, Mısır ve AB konularında mesajlar veren Yıldırım’ı engelledi, ülkeyi kendi retoriği ile başka istikamete yönlendirdi. Artık kimse kendisini kandırmasın. Türkiye’de siyaset büyük ölçüde cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. Son sözü Erdoğan söylüyor.”

'Duygusal kopukluk'

Türkiye ile diyalog konusunda sıkıntılar yaşandığını gizlemeyen diplomatik kaynaklar, Alman diplomatların Cumhurbaşkanlığı külliyesindeki muhataplarıyla görüşebilme konusunda sıkıntılar yaşadıklarını, benzer bir durumun Dışişleri Bakanlığı ile de söz konusu olduğunu ifade ediyor.

Brakel'a göreyse taraflar arasında “Duygusal kopukluk” yaşanıyor. Brakel, “Alman tarafı, pragmatik ve sürekli olgulardan söz ediyor oysa AB’nin yıllardır takındığı tavrın Türkiye’de yol açtığı derin bir kırgınlık var. Empatinin eksik olduğu bu tavır darbe girişimi sonrasında da dikkat çekti. Darbe girişimi her ne kadar kınanmış olunsa da duygusal olarak yol açtığı travma çok anlaşılmadı. Ancak şunu da ifade etmek lazım: Alman siyasetçilerde empati kurma yetkinliği sınırlı olsa da şu anda Türk siyasetçiler bunu kendi iç siyasi hedefleri için kullanır hale geldi.”

© Deutsche Welle Türkçe

Değer Akal / Berlin