1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Türkiye'de serbest tartışma ortamı yok"

5 Şubat 2016

Marmara Üniversitesi’nden Anayasa hukukçusu Prof. İbrahim Kaboğlu anayasa değişikliği çalışmaları ile ilgili DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı. Kaboğlu, "Yeni anayasa ihtiyacı halk tarafından ortaya konulmalıdır" diyor.

https://p.dw.com/p/1Hq7P
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

Türkiye’de anayasa değişikliği çalışmaları için meclis maratonu başladı. Meclisteki anayasa uzlaşma komisyonunun ilk toplantısında muhalif 3 partinin temsilcileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle ilgili önerilerine karşı olduklarını duyurdu. Peki, AKP başkanlık sistemi üzerinde ısrar ederken diğer anayasa değişiklikleri üzerinde uzlaşma sağlanması mümkün mü? Anayasa değişikliği tartışmaları ile ilgili olarak Marmara Üniversitesi’nden Anayasa hukukçusu Prof. İbrahim Kaboğlu görüşlerine başvurduk:

DW Türkçe: Yürürlükteki anayasa Türkiye’yi en çok hangi konularda sıkıntıya sokuyor?

Kaboğlu: Yürütme organında yoğunlaşan yetkilere karşın hak ve özgürlüklerin ileri derecede sınırlanmış olması en ciddi sorun olarak görülebilir. 1987’de başlayan ve 2010’a kadar devam eden değişiklikler, iktidar (otorite) ve özgürlük (birey) arasındaki dengesizliği özgürlükler lehine hayli giderdi. Ne var ki mecliste çoğunluğa sahip partiler bu değişiklikler olmamış gibi davrandı; olumlu değişiklikleri ya yasalara yansıtmadı ya da yeni yasal düzenlemelerde anayasal gereklilikler dikkate alınmadı. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin değişiklik ise 1982 metninin ilk şeklinin ruhunu derinleştirici bir iradeyi yansıtır. 1961 Anayasası’nı eleştiren yöneticiler, özgürlüklerin geniş olmasına karşın yetkilerin azlığından yakınırlardı. Oysa 1982 Anayasası için ‘yenilenmeli’ diyen yöneticiler, ‘şu konuda yetkimiz az olduğu için ülkeyi yönetemiyoruz' diyemiyorlar.

Ibrahim Kaboglu
Prof. İbrahim KaboğluFotoğraf: privat

DW Türkçe: Anayasanın mutlaka değişmesi gereken noktalarını ve nasıl değişmesi gerektiğini anlatabilir misiniz?

Kaboğlu: Hukuk devleti inancı; yasama-yürütme ve yargı organlarının anayasanın emredici hükümlerine kendiliğinden uymalarını gerektirir. Kamusal yetki kullanan kişiler yaptırım korkusundan bağımsız olarak anayasaya saygı gösteriyorsa hukuk devleti bilincinden söz edilebilir. Aksi halde Türkiye’de olduğu gibi anayasanın üstünlüğü sağlanamaz.

DW Türkçe: Anayasanın üstünlüğü ilkesi için acil değişiklik isteyen noktalara bakarsak ne söylersiniz?

Kaboğlu: En çok ihlal edilen bir düzine maddeyi etkili kılmak için yapılması gerekenler çok önemlidir. Bunların başında 10.madde gelir. Bu madde "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar" der. Bu maddeye "Bu yükümlülüğü söylem, işlem ve eylemleriyle ihlal eden kamu görevlileri meslekten çıkarılır" ifadesi eklenmelidir. Ancak böyle eşitlik ilkesi sağlanabilir.

Yakalama ve tutuklama koşullarını düzenleyen madde 19'a göre "Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devletçe ödenir". "Devletçe ödenir" yerine "kusurlu ve kasıtlı işlem yapan görevlilerce ödenir" denilmelidir. “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” diyen madde 38'e "Bu hükmü ihlal eden kamu görevlileri mağdura tazminat öder" ifadesi eklenmelidir. Madde 70 "Hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez" der, bu maddeye "Ayrım yaparak liyakat ilkesini açıkça ihlal eden görevli kamu görevinden çıkarılır" ifadesi eklenmelidir. Anayasamız “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir” der, ilgili maddeye “Genel oyla seçilme, anayasaya uyma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz” ifadesi de eklenmelidir. Bu konuda anayasada yer alması gereken bir diğer ifade “Cumhurbaşkanı, anayasada sayılan görev ve yetkileri dışındaki söylem, işlem ve eylemlerinden sorumludur” şeklinde olmalıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilgili madde 136'ya da bir ek şarttır. “Diyanet İşleri Başkanı, tüm inanç ve inançsızlıklara karşı yansız olup, bireysel ve-veya kolektif inanç ve din tercihlerine müdahale edemez” denilmelidir. Mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen madde 138’te “Hiçbir organ, kişi, mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz” denilmektedir. Bu maddede mutlaka “Cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar kurulu üyeleri bu kurala öncelikle uymak zorundadır” ifadesi yer almalıdır.

DW Türkçe: Cumhurbaşkanının anayasa değişikliği için kampanya yapması hukuka uygun mudur?

Kaboğlu: Tamamen anayasa dışıdır. Madde 104 cumhurbaşkanının yetkilerini sayar. Burada öyle bir yetki tanınmış değildir. Kaldı ki, Anayasa değişikliğine ilişkin madde 175, anayasa değişikliğine ilişin girişimde bulunma yetkisini sadece TBMM’ye vermiştir. TBMM bir anayasa değişikliği teklifini kabul ettikten sonra ancak cumhurbaşkanı devreye girer. Kamu hukukunda geçerli olan görev+yetki+sorumluluk kuralı gereği, bir yetki ancak tanınmış ise kullanılabilir. Bu yüzden; cumhurbaşkanının anayasayı yenilemek amacıyla sivil toplum örgütü adı altında birtakım gruplarla biraraya gelmesi yürürlükteki anayasaya aykırı olmasının ötesinde yeni anayasa hedefiyle de çelişmektedir. Yeni anayasa ihtiyacı halk tarafından ortaya konmalı ve halk girişimde bulunmalıdır.

DW Türkçe: Anayasa tartışmaları sağlıklı bir zeminde yürüyor mu? Temel sorun nedir bu tartışmalarda?

Kaboğlu: Sağlıklı bir zemini yok mevcut tartışmaların. Çünkü; serbest tartışma ortamı yok. TRT ve basın-yayın kuruluşlarının çoğu, -basın-yayın özgürlüğü özneleri- gibi değil, saray, köşk ve partinin (AKP) adeta 4. Kolu gibi faaliyet yürüttüklerinden muhalif görüşler değil sadece farklı görüşlerin bile kamuoyuna yansıması çok sınırlı oluyor. Bu durumu daha da vahim bir hale getiren ise ülke adeta savaşa giriyormuş gibi ‘başkanlık propagandası’ amacıyla devletin bütün olanaklarının seferber edilmesidir.

DW Türkçe: Bu durumda anayasayı referanduma götürmek ne kadar anlamlıdır?

Kaboğlu: Halk oylaması, bir hukuk devletinde demokratik kurallara ve insan haklarına saygı çerçevesinde anlamlı olabilir. Eğer halkın söyleyeceği sözü, devletin başında bulunan ve örtülü ödenek gibi demokrasi dışı bütün vesayet araçlarını elinde tutmakla yetinmeyip, her gün anayasa ihlalinde bulunan kişi söylerse, böyle bir halk oylaması otoriter rejimlerdeki plebisit sürecinin ötesinde anlam ifade etmez.

330 oy nasıl toplanacak?

- Bir partinin anayasayı tek başına değiştirebilmesi için 367 milletvekiline sahip olması gerekiyor. Ancak 330 milletvekiliyle değişiklik referanduma götürebiliyor.

- AKP’nin mecliste 317 sandalyesi var. Meclis başkanı da hesaba katıldığı için AKP’nin referandumu kullanabilmesi için 14 sandalyeye ihtiyacı var.

- AKP 330 oyu garantiye almak için 14 milletvekilini ya transfer ya da ikna yoluyla kendi safına çekmeyi planlıyor. Başkanlık sistemi konusunda kararı halkın vermesini isteyen AKP’de, halkın başkanlık sistemine desteğinin gün geçtikçe arttığı inancı var.

- AKP, meclisten uzlaşma çıkmasa da referandumda halktan onay çıkabileceğini düşünüyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Hilal Köylü / Ankara