Alman sosyal medya yasası Türkiye’ye örnek olur mu?
2 Temmuz 2020Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medya platformlarının kontrol altına alınmasına ilişkin açıklamaları sonrasında, Ankara’da bu alanda yeni bir yasal düzenleme yapılmasının planlandığı yönünde haberler medyaya yansıdı. Hazırlandığı bildirilen düzenlemeye Almanya'daki yasa referans gösteriliyor.
Almanya’da son yıllarda artan aşırı sağcı propaganda ile ırkçı ve nefret söylemleriyle mücadele amacıyla hazırlanan kanun 1 Ekim 2017’de yürürlüğe girdi. Yasal düzenleme, geçen sene yaşanan aşırı sağcı saldırılardan sonra revize edildi. Kanun; hakaret, kötüleme, iftira, kamuoyunu suça teşvik etme, halkı kışkırtma, şiddet görselleri paylaşma ve tehdit gibi internet üzerinden yapılan suç içerikleriyle daha etkin mücadeleyi hedefliyor. Kanunla, kullanıcıların şikayetlerinin kısa sürede incelenmesi, işleme konması ile nefret ve diğer suçların önlenmesi amaçlanıyor.
Almanya'daki yasada neler var?
Sosyal Medya Platformlarında Hukuki Uygulamanın İyileştirilmesi Yasası (Netzwerkdurchsetzungsgesetz, kısaca NetzDG) adlı kanunun içeriğini beş maddede özetlemek mümkün. İlki, kullanıcıların şikayetlerinin efektif biçimde değerlendirilmesini ve işleme konmasını öngörüyor. Yasa, sosyal medya platformlarını, kullanıcıların şikayetini aracısız ve kolay yoldan ulaştırabileceği bir sistem kurmakla yükümlü kılıyor.
Bildirilen şikayetlerin dikkate alınmasını, suç teşkil eden içeriğin olup olmadığının incelenmesini ve suç teşkil ettiği belli olanların 24 saat içinde silinmesini veya engellenmesini, suç oluşturan bütün içeriklerin de şikayetin ulaşmasını müteakip bir hafta zarfında silinmesini veya engellenmesini veya sorumlu bir birime yönlendirilmesini zorunlu kılıyor. Yasa ayrıca, onların alacağı karara itaat edilmesini, kullanıcının da şikayetinin akıbeti hakkında bilgilendirilmesini ve alınan kararın gerekçelendirilmesini zorunlu tutuyor.
Rapor yükümlülüğü
Kanunun öngördüğü bir diğer yükümlülük de sosyal medya şirketlerinin rapor tutması. Kanun koyucu, söz konusu platformları, yılda iki kez kendilerine ulaşan şikayetler konusundaki faaliyetlerine dair rapor hazırlamakla sorumlu tutuyor. Raporda, şikayete dair rakamlar, kararların alınmasında izlenen yol, söz konusu platformların bu tür işlemler için kaç kişi istihdam ettiği gibi bilgilerin yer alması talep ediliyor. Kanun koyucu ayrıca raporun internette herkese açık biçimde yayınlanmasını da zaruri kılıyor.
Almanya’daki sosyal medya kanunu, platformların etkin bir şikayet işlem sistemi olmaması veya onun doğru işlememesi halinde bundan sorumlu olan kişiye 5 milyon euroya kadar para cezası verilmesini mümkün kılıyor. Platformun işletici şirkete ise 50 milyon euroya kadar cezayı öngörüyor. Para cezası, sorumlu platformların şikayet işlem faaliyeti raporunu hazırlamaması halinde de mümkün.
Temsilci atama zorunluluğu
2017 yılında yürülüğe giren kanunun sosyal medya kuruluşlarını, merkezlerinin nereden olduğundan bağımsız Almanya’daki para cezası veya sivil davalarda muhatap alınacak bir temsilci atamasını ve bu kişinin kim olduğunu kendi sayfalarında da duyurmasını öngörüyor. Gerekli durumlarda bir başvurunun kısa sürede işleme konmasını garantilemesini de talep ediyor. Bunun yerine getirilmemesi halinde de yine para cezası verilmesi mümkün.
Almanya’da kişisel haklarının zedelendiğini düşünen her vatandaş sorumlu şirketten kendisine yönelik saldırıyı yapan kişi hakkında bilgi talep etme hakkına da sahip. Bu bigilendirme medeni hukuk çerçevesinde zaten halihazırda mümkün. Sosyal medya kanunu bunun hukuki açıdan uygulanmasını garantiliyor. Sosyal medya platformları, suç işlediği zannı olan kişiler hakkında, mağdura onun hakkında bilgi verme yetkisine kavuşuyor, ancak bu sadece yetkili bir mahkemenin kararı ile mümkün.
Uzmanlar yasaya nasıl bakıyor?
Medya hukuku uzmanı Prof.Dr.Wolfgang Schulz, bütün büyük sosyal medya platformlarının Almanya’da resmi bir temsilci atadığını, yasanın bu kısmının hayata geçtiğini söylüyor. Problemli bulduğu kısım ise paylaşımların silinmesine ilişkin pratikteki uygulama. DW Türkçe’ye konuşan Schulz, son üç yıla dair çok miktarda veri toplanmasına rağmen sağlıklı bir bilanço çıkarmanın zor olduğunu söylüyor. Bunun da içeriği hukuka aykırı olmadığı halde silinen paylaşımların oranının bilinmemesinden kaynaklandığını belirtiyor.
Siber güvenlik uzmanı Muhammed Taşkıran ise başından beri çok tartışmalı olan ve üç yıldır yürülükte olan yasanın pratikte öngörüldüğü gibi işlemediği gözlemini yaptıklarını söylüyor. DW Türkçe’ye konuşan Taşkıran, platformların yoğun iş yükü ve yetersiz kaynak nedeniyle 24 saatte silme ve yetkili kurumlara bildirme sorumluluğunu yerine getiremediğini vurguluyor.
Facebook kadar kullanıcısı olmasa da milyonlarca kullanıcısı bulunan büyük platformların ve hatta yasayı çok ciddiye alan şirketlerin bile karşılaştıkları paylaşım yoğunluğuyla başetmekte zorlandığını, bu nedenle pek çok platformda nefret ve ayrımcı paylaşımların kalmaya devam ettiğini söylüyor. Buna rağmen Taşkıran uygulamanın yasa koyucuya nefret, ayrımcılık, ırkçılık ve şiddete çağrı gibi suç teşkil eden içerikle mücadelede sosyal medya platformlarına baskı yapma yetkisini sağladığını da belirtiyor.
Almanya’daki sosyal medya yasası toplumda da yoğun tartışmalara neden oluyor. Bir yandan bireylerin nefret söylemlerinden korunmasını, sosyal medyada aşırı sağcı propaganda ile suçların engellenmesini sağlayacak hukuki çerçeve sağlandığı görüşü hakim, diğer yandan düşünce özgürlüğüne sansür getirdiği endişesi ifade ediliyor. En çok eleştirilen noktalardan biri de sosyal medya platformlarının bir içeriğin akıbeti konusunda kendilerinin karar vermesi. Almanya Özgürlük Hakları Toplumu (GFF), yasanın revize edilmesiyle en azından Facebook ve Twitter gibi kuruluşlarda şikayetlerden sorumlu bir birim kurmanın yükümlü hale gelmesini olumlu değerlendiriyor. Bu sayede bir şikayet üzerine silinen içeriğe itiraz hakkı doğduğu, itirazın haklı bulunması halinde yeniden paylaşılmasının da mümkün olduğu belirtiliyor.
Totaliter ülkeler Almanya’daki yasayı örnek alır endişesi
Leibniz Medya Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Prof.Dr.Wolfganz Schulz, pek çok çevre tarafından övülen yasal düzenlemenin dünya çapında ilk olması itibarıyla alt yapı ve örnek teşkil ettiğini, bunun da riskler içerdiğini hatırlatıyor. Şirketlere sorunlu içeriği silme özgürlüğü tanındığından, kimilerinin devletle sorun yaşamamak adına temel hak ve özgürlükler kapsamına giren, ancak "sorunlu" olabilecek içerikleri de hemen silebildiğini belirtiyor.
Uzman Schulz, ikinci büyük riskin ise yasanın başka ülkelere örnek teşkil etmesi olduğunu belirtiyor. Almanya’nın düşünce özgürlüğü, temel insan hakları ile hukuk devleti normları yüksek bir ülke olduğunu, otokratik rejimlerin Almanya’daki yasayı referans göstererek kötüye kullanabileceği tehlikesine dikkat çekiyor. Suç tanımının sınırlarının kesin ve net çizilmediği bazı ülkelerde sosyal medya yasasının sansüre veya muhalif sesleri susturmaya yönelik kullanılabileceğine dikkat çeken Schulz, yasayı model alan bazı ülkelerde örneğin suç tanımının kesin ve net olmayıp, yoruma açık kalmasıyla düşünce özgürlüğünün kısıtladığını belirtiyor.
Singapur, Hindistan, Malezya, Brezilya gibi ülkelerin yasaya yoğun ilgi gösterdiğini belirten Schulz, iletişimi tamamen kontrol altına almak isteyen sistemlerde bunun sansür sonucunu doğuracağını belirtiyor. "Bakın, bu yasa Almanya gibi bir hukuk devletinde de var, onlarda varsa bizde neden olmasın" diyerek eleştirel sesleri kesmede kullanabilecekleri tehlikesine dikkat çekiyor. Almanya’daki yasanın benzerini uygulamaya koyan kimi ülkelerde yapılan araştırmalarda, suç tanımının açık ve net yapılmayıp, hükümetlerin müdahalesini mümkün kılan, yoruma açık formülasyon içerdiğini, yasanın başka ülkelerce üstlenilmesi halinde bu noktaya çok dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor. Türkiye’deki yasal düzenlemeye dair planları bilmediğini, ancak suç tanımının sınırlarının net çizilmesinin gerektiğini, ilaveten bir devlet dairesinin yani bağımlı bir yapının kurularak denetimin de ona bırakılmasının engellenmesi gerektiğini söylüyor.
Elmas Topcu
© Deutsche Welle Türkçe