1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"AB olmazsa Rusya var"

DW10 Kasım 2006

İlerleme raporunun yankıları sürürken, Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Ingo Friedrich, Türkiye’nin AB süreciyle ilgili DW’nin sorularını yanıtladı. Friedrich, "Eğer Türkiye AB’den umduğunu bulamazsa en kötü ihtimalle Rusya’ya yönelir ve eskiye dayalı bağlarını güçlendirmeye çalışır," diyor.

https://p.dw.com/p/AZdE
Friedrich'e göre "Türkiye’de radikal dincilerin hakimiyeti ele geçirmeleri gibi ihtimal yok".
Friedrich'e göre "Türkiye’de radikal dincilerin hakimiyeti ele geçirmeleri gibi ihtimal yok".Fotoğraf: dpa

Türkiye tarafından “Batı cephesinde yeni bir şey yok“ şeklinde karşılanan AB Komisyonu’nun ilerleme raporunda, imzalanan Ek Protokol'e karşın Ankara’nın limanların ve havaalanlarının Güney Kıbrıs’a ait gemi ve uçaklara henüz açılmadığı tespiti ve TCK’nın 301. maddesiyle ilgili eleştiriler yer alıyor. Türkiye ile ilgili tartışmaların en yoğun yaşandığı ülkelerin başında Almanya geliyor. 2007 başından itibaren AB dönem başkanlığını devralacak olan Almanya’da koalisyon ortakları arasında Türkiye ilgili görüş ayrılıkları yavaş yavaş sıkıntılara neden olmaya başladı.

Sosyal demokratlar, Türkiye ile müzakerelerin devam edeceğini ve ortada aşılamayacak sorunlar bulunmadığını belirtirken, muhafazakar kanattan Ankara’ya yönelik sert eleştiriler geliyor. Konu, Avrupa Parlamentosu’nda da hararetli tartışmalara neden oluyor. Avrupa Parlamentosu’nun Hıristiyan Sosyal Birlik Partili başkan yardımcısı Ingo Friedrich'e göre "Türkiye, Güney Kıbrıs’a hava ve deniz limanlarını açmazsa, o zaman AB liderler zirvesinde de müzakere sürecinde yeni başlık açılmamasını kararlaştırmaktan başka çare de kalmaz".

DW: Aralık ayı ortasındaki zirvede AB devlet ve hükümet Başkanları, müzakere sürecinin geleceği ile ilgili bir karar verecek. Sizin de mensubu bulunduğunuz Hıristiyan Sosyal Birlik partisinin genel başkanı Edmund Stoiber’in de önerdiği gibi Türkiye ile tam üyelik müzakereleri dondurulmalı mı gerçekten?

FRIEDRICH: AB Komisyonu’nun ilerleme raporu aklıselim bir şekilde incelenirse, burada sadece Kıbrıs sorununun sözkonusu olmadığı görülecektir. Türkiye’deki dini azınlıklara yapılan muamele, TCK’nin 301. maddesindeki “Türklüğü alenen aşağılama“ya yönelik ifadelerin suç sayılması gibi konulara baktığımızda Türkiye’nin reform yapmaya hazır olmadığını tesbit ediyoruz. Eğer Türkiye, Güney Kıbrıs’a hava ve deniz limanlarını açmazsa, o zaman AB liderler zirvesinde de müzakere sürecinde yeni başlık açılmamasını kararlaştırmaktan başka çare de kalmaz. Tabii bu, diplomatik bir üslupla iyi bir şekilde ambalajlanacaktır ama Aralık ortasındaki zirvede Türkiye ile müzakerelerin büyük bir bölümünün askıya alınması beklenebilir.

DW: Stoiber’in “Türkiye ile müzakereler derhal durdurulmalı“ şeklindeki ifadesi sizce diplomatik bir üslupta mıydı?

FRIEDRICH: Edmund Stoiber, bu konuyla ilgili baskıyı artırmak istiyor. Bir aday ülkenin AB üyesi bir devleti ısrarla tanımak istememesinin ne kadar dramatik bir durum olduğunu Türkiye’nin artık görmesi gerekiyor. Bu önemli ve doğru bir mesajdır.

DW: Bilindiği gibi AB, Kuzey Kıbrıs’a uygulanan izolasyonların kaldırılacağı yönünde Türkiye’ye söz vermişti. Bu sözün artık yerine getirilme vakti gelmedi mi?

FRIEDRICH: Oldukça zorlu olan Kıbrıs sorunuyla ilgili tabii ki Avrupalıların da adım atması gerekiyor. Ancak burada öncelikli konu Türk hükümetinin sınırlarını Kıbrıs’a ait uçak ve gemilere açıp açmamasıdır. Bu konuda öncelikle Türk ortaklarımıza görev düşüyor.

DW: Türk ortaklarınız da bunun için izolasyonların kaldırılmasını şart koşuyor. Tüm bu tartışmalardan hareketle size şunu sormak istiyorum: AB, Türkiye ile yürütülen müzakerelerde işi yokuşa sürmekle bu ülkedeki reform sürecini de tehlikeye atmıyor mu?

FRIEDRICH: Bu, meselenin özü zaten. Benim endişem, Türkiye’de bazı reformların yapılmamasının mümkün olmadığı yönündedir. Örneğin, 301. maddeyle ilgili değişiklik tartışmalarına Türk muhalefeti, ’artık Türklüğün alenen aşağılanmasına izin veriliyor’ şeklinde bakarsa bu konuda bir ilerleme sağlanamaz. Ancak diğer yandan, diyelim ki 15 ya da 20 yıl süren müzakere sürecinin sonunda tam üyelik gerçekleşmedi. O zaman hiç değilse 10, 15 ya da 20 yıl boyunca ülkenin Batılı değerler sistemine yaklaştırılması için çaba göstermiş oluruz.

DW: Fakat pekçok Avrupalı politikacıyla göre Türkiye’ye AB kapısının kapatılması, bahsettiğiniz bu Batılı değerlere ulaşmak için başlatılan reformların da sekteye uğramasına hatta belki de tümüyle durdurulmasına neden olabilir. Siz böyle bir şeye ihtimal vermiyor musunuz yani?

FRIEDRICH: Hayır. Kuvvetle muhtemel olan, zorluklarla yürütülen son yıllardaki reform sürecinin yine zorlu bir şekilde devam etmesidir. 10-15 yıl sonra olacaklar şimdiden kestirmek güç. Ancak Türkiye’de radikal dincilerin hakimiyeti ele geçirmeleri gibi ihtimal bence yok. Eğer Türkiye AB’den umduğunu bulamazsa en kötü ihtimalle Rusya’ya yönelir ve eskiye dayalı bağlarını güçlendirmeye çalışır. Ancak Atatürk ile birlikte 20’li yıllarda başlayan Türkiye’deki Batılılaşma hareketinin 80 küsür yıl devam ettikten sonra aniden son bulması ve yeniden Ortaçağ’a geri dönmesini ben Tanrı’ya şükürler olsun ki çok ama çok zayıf bir ihtimal olarak görüyorum.