1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

31.10.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Yeşim Kasap31 Ekim 2005
https://p.dw.com/p/Abog

Avrupa basınında bugün özellikle iki konuya ağırlık verilmiş. İlk gündem konusu Amerika Birleşik Devletleri yönetim katında patlak veren skandal ve Bush’un itibar kaybı. İkinci konuysa Cumartesi günü Hindistan’da patlayan bombalar.

İngiliz The Times gazetesi Cumartesi günü yayımlanan sayısında: “İkinci dönem sorunları” başlığıyla Bush için henüz mücadelenin kaybedilmemiş olduğu belirtiliyor: Gazete şöyle diyor:

“Başkan Clinton, Reagan ve Nixon... Hepsinin adları ikinci dönem başkanlıklarını tehlikeye sokan kişisel ve politik skandallara karıştı. Ama Başkan Bush’un durumu farklı. Evet, arkasındaki halk desteği azaldı. Sorunlar da erken çıktı, ikinci dönem başkanlığa seçildikten sadece on ay sonra... Ama tam da bu yüzden durumu düzeltmek için yeterince vakti var. Bush, Beyaz Saray’daki gücünü de hala koruyor. Yani henüz hiçbir şey kaybedilmiş değil.”

Hollanda’da yayımlanan ‘de Volkskrant’ ise konuya ilişkin yorumunu “Beyaz Saray sanık sandalyesinde,” başlığıyla duyuruyor. De Volkstrant, Beyaz Saray’ın yegane sorununun danışman De Libby ile ilgili skandal olmadığına dikkat çekerek Washington yönetiminin iç politikada da tökezlediğini belirtiyor. Gazete Libby meselesinin henüz Watergate ve İrangate ayarında bir skandal olmadığına, ancak kartopunun giderek büyüyüp sonunda Dick Cheyney gibi zirvedeki isimleri altında gömebileceğine işaret ediliyor. Gazete “Bu da tüm Beyaz Saray’ın sanık sandalyesine oturması anlamına geliyor,” sözleriyle yorumunu bitiriyor.

Alman Frankfurter Rundschau ise Bush’un yaşadığı bu sıkıtıların, daha önceki günahlarının bedeli olduğunu ileri sürüyor:

“Washihgton’daki rakiplerini acımasızca ezip geçmen Bush şimdi en büyük krizini yaşıyor. Rakibine yönelttiği eleştiriler bumaranga dönüştü ve şimdi onu vuruyor. Diğer ülkelerde de artık Amerika Birleşik Devletleri’nin gücü kırılmış bir başkanı olduğu gerçeğini kabullenmeliler. Ama kimse bunun iyi bir haber olduğu sanısına kapılmasın.”

Berliner Zeitung ise, Bush’u köşeye sıkıştıranların Demokratlar değil, Cumhuriyetçiler olduğunun altını çiziyor:

“Gelecek parlamento seçimlerinde aday olmayı düşünen birçok Cumhuriyetçi, Başkan Bush yüzünden kendilerini tehlikeye sokmak istemiyor. Bush’un karşısında Demokratlar değil, Cumhuriyetçiler var. Bu yüzden şimdi partililerin istekleri doğrultusunda hareket etmeli. Örneğin Yüksek Mahkeme yargıcını belirlerken Cumhuriyetçilerin isteklerini göz önünde bulundurmalı. Aksi takdirde başkanı zon günler bekliyor...”

The Financial Times Almanya da, Bush’u Yüksek Mahkeme Başkanlığına aday gösterdiği Miers’ı geri çekmesinin akıllıca bir manevra olduğuna işaret ediyor:

“Miers’ın adaylığına geri alan Bush, şimdi sağlam bir muhafazakar ismi önermeli. Ayrıca selefi Ronald Reagan’ı örnek alabilir. Reagan, 1987’de İran skandalı patlak verdiğinde, bunu kabinede değişikliğe gitmek için fırsat bilmişti. Bush da aynısını yapabilir.”

Dünya basınında bugün dikkat çeken bir başka konuysa, Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de 60’tan fazla kişinin ölümüne neden olan patmalalar. İsviçre meşeili Tages Anzeiger, “Umuda atılmış bomba” başlığı altında şu yoruma yer veriyor: “Hinduizm’deki en büyük bayram, iyiliğin kötülüğü alt etmesini simgeliyor. Mitoloji böyle diyor. Ama Yehi Delhi eylemcileri başka bir gerçeklik yaratma peşinde. Onların amacı, deprem yüzünden Keşmir sorununda kaydediler ilerlemeyi durdurmak.”

Macar sol liberal Nepszabadag gazetesi de Yeni Delhi’deki patlamaları yorum köşesine taşımış:

“Yeni Delhi’de onlarca insanın canına kıyanların Müslüman-Hindu çatışmasını yeniden fitillemek istedikleri aşikar. Ancak bu sefer Hint yönetimi her zamankinden farklı olarak saldırılardan Pakistan’ı sorumlu tutmadı. Yani her zamanki mekanizmalar bu sefer işlemedi. Böylece teröristlerin evdeki hesabı çürşıya uymadı. Bu da iyi bir işaret.”

Alman Die Welt de şu satırlara rastlamak mümkün:

“Terör Hindistan’ın başkentine geri döndü. Depremin yerle bir ettiği Keşmir bölgesinden geliyor bu terör. Sanıldığının aksine, deprem buradaki terör hücrelerini etkisiz hale getirmedi. Cumartesi günü patlayan bombalar savaşın sürdüğünü kanıtlıyor. Amaç güvensizliği ve acıyı yeniden nüksettirmek, zamanı geriye çevirmek. Fakat zaten Keşmir meseesinde ne Hindistan ne de Pakistan çok da yapıcı bir tutum sergilemiyor. Bu nedenle, bombaların barış sürecini havay uçurduğunu söylemek doğru olmaz. Çünkü varolmayan bir şey yok edilemez.”

Basın turumuzu, İngiltere Başbakanı Tony Blair’in Kyoto protokolüne ilişkin, Alman Frankfurter Allgemeine gazetesinde yer alan bir yorumla bitiriyoruz: Gazetede şöyle deniliyor:

İklim meselesi, Tony Blair’in örnek biçimde davrandığı ender konulardan biriydi. Washington ile sıkı bağlarına rağmen, Kyoto protokolünün arkasında duruyordu İngiliz yönetimi. Ve şimdi Blair, birden bire Kyoto protokolüne inanmadığını söylüyor. Bu iklim politikası yüzünden Washington’a saldırılan kimi Avrupa Birliği üyesi ümkeler için büyük bir hayal kırıklığı. Ama aslında Blair’in ağız değiştirmesi bir şey değiştirmiyor. Çünkü Amerika onaylamadıkça, Kyoto protomolü gerçekten de amacına ulaşmaktan uzak kalmaya mahkum... “