1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

31.03.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Ahmet Günaltay31 Mart 2004
https://p.dw.com/p/AbvB

Avusturya’nın önde gelen siyasi gazetelerinden Kurier Rum tarafının Kıbrıs görüşmelerindeki tutumunu şöyle değerlendiriyor:

”Şimdi de Rumlar’ın inadı tuttu. Hem Ada'daki hem de Yunanistan'daki Rumlar'ın. BM Genel Sekreteri Kofi Annan daha değiştirilmiş çözüm planını açıklamadan Rumlar feryadı kopardılar. Yıldırım anketlere göre, Ada'daki Rumlar’ın dörtte üçü birleşme planını ret edecekmiş. Rum basını, Annan’ın önerilerine ‘Fesli plan’ yakıştırmasını layık görüyor. Rumlar’ın kuzeye yerleşme hakkının kısıtlanıp, tazminat talebinin yasaklanması karşısındaki tepki insani bakımdan makul görülebilir. Ama siyasi bakımdan asla. Siyasi liderler azami taleplerindden vazgeçmeden, dikenli teller ve tampon bölgeler ortadan kaldırılabilir mi?”

Basında öne çıkan konulardan biri de NATO'nun genişlemesi. Münih’te yayımlanan Münchner Merkur gazetesinin bu konudaki yorumu özetle şöyle:

”Formalite açısından gerekli bir adım, tarihi açıdan ise dev bir hamle. Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki yedi ülkenin daha NATO’ya üye olmalarıyla batılı savunma ittifakı, Soğuk Savaş yıllarında aldığı görünümden tamamen sıyrılmış oldu. 1999 yılında Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nin ittifaka katılmalarıyla atlantikaşırı güvenlik köprüsü daha sağlam bir temele kavuşmuştu. Bu kez ise üç eski Sovyet Cumhuriyeti NATO’lu oldu. Böylece 26 üyeli NATO bambaşka bir nitelik kazandı. Dış tehditleri savuşturma amacıyla kurulan geçmişin savunma ittifakı artık hürriyet ve hukuk devleti ilkeleri üzerine inşşa edilmiş bir değerler topluluğu haline geldi.”

Rus medyasındaki değerlendirmelerde ise NATO’nun genişlemesinin Rusya’yı hedef aldığı iddia ediliyor. Yorumunda bu görüşü savunan Komzomolskaya Pravda gazetesinde şu satırlar gözümüze çarpıyor:

”Rusya ile dostluğu konu alan parlak sözlere rağmen bu genişlemenin ne amaçla yapıldığı apaçık ortada. NATO’nun genişlemesi, hemen olmasa da uzun vadede jeopolitik geleceği şekillendirmek için atılmış bir adımdır. Teksas kovboyları doğu Avrupa’nın verimli otlaklarını çitle çeviriyor, eski Sovyetler Birliği’nden kalan ‘kızıl derililer’ kuşatmaya alınıyor.”

Fransız yerel seçimlerinde merkez sağ iktidar kanadını oluşturan partilerin uğradıkları hezimete rağmen Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın yeni hükümeti kurma görevini yine Başbakan Raffarin’e vermesi Avrupa basınında geniş yankı buldu. İtalyan La Repubblica gazetesinin yorumu:

”Sol öfkeli, sağ şaşkın. Raffarin en azından haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerine kadar görev başında. Bu seçim de iktidar kanadı için hüsranla sonuçlanabilir. Başbakan'ın görevi AP seçimine kadar halkın tepkisini çeken sağlık sigorttası reformunu tamamlamak. Daha sonrası için çare aramak Cumhurbaşkanı'na düşüyor. Chirac Raffarin’i görevde bırakmanın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyor. Chirac’ın kararı sandıktan çıkan mesajdan kaçış anlamına geliyor, ama aylardır büyüyen sosyal huzursuzluğun bir gün patlamaya dönüşebileceği de unutulmamalı.”

Avrupa Birliği adalet bakanlarının ortak iltica hukuku üzerinde vardıkları anlaşma ve güvenli üçüncü ülke konusundaki görüş ayrılıkları Brüksel’de yayımlanan De Standaard adlı gazetenin bugünkü yorum konuları arasında. Yorumda, Birlik ülkelerinin, başvurusu ret edilen mülteci adayını güvenli ülkesine gönderme yetkisine sahip oldukları ancak hangi ülkenin güvenli sayıldığının hala tartışıldığı dile getiriliyor.

Darmstaedter Echo adlı Alman gazetesi Berlin’ddeki Afganistan Konferansı'na ayırdığı yorumunda şu görüşe yer veriyor:

”Onyıllar boyunca savaş yüzünden tahrip olan Afganistan'dan olumlu haberler gelmemesine rağmen Berlin buluşması, uluslararası gayretlerin ne kadar önemli olduğunu hatırlatması bakımından büyük önem arzediyor. Afganistan’ın barış ve istikrara kavuşturulması için yapılan başlangıcın başarısızlığa uğraması kimseye yarar sağlamaz.”

Son yorum da Rus gazetelerinden Kommersant’tan. Yorumda, Özbekistan’ddaki radikalleşmeden Devlet Başkanı'nın sorumlu olduğu öne sürülüyor:

"Bu ülkede demokratik muhalefet olsaydı Özbekistan liderinin akıbeti de Eduard Şevardnadze ya da Slobodan Miloseviç gibi olurdu. İslam Kerimov ılımlı muhalefetin yolunu 1990’lı yılların ortalarında tıkamıştı. Liberaller’den doğan boşluğu radikaller doldurdu. İslamın Özbekistan’da radikalleşmesinden Kerimov sorumludur. Ülke şimdi bu hatanın faturasını ödüyor.”