1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

30.09.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Nihat Halıcı30 Eylül 2004
https://p.dw.com/p/AbtC

Almanya’nın başkenti Berlin’de yayımlanan Welt gazetesinin yaptırdığı bir ankete göre, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Almanlar'ın % 62‘si halk oylamasından yana, % 34‘ü buna karşı. Sosyal Demokrat katılımcılardan % 49‘u referanduma gidilmesini istiyor, % 48‘i ise istemiyor. Muhafazakar katılımcılarda ise bu dağılım % 69 ve % 28 dolaylarında. Anketin toplam katılımcı sayısı 503.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği tartışmaları, uluslararası haber ajanslarının da gündemlerinin ilk sıralarında yer alıyor. Reuters, Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin etki raporunu temel aldığı yazısında, “Ankara’nın üyeliği her iki tarafın da yararınadır” değerlendirmesini yaptı. Fransız Haber Ajansı AFP, Bizanslı tarihçilerin Türkler'le bin yıl önce ilk kez temasa geçtiklerinde onlar hakkında “mahşer sürüleri” kaydını düştüklerine dikkat çekerek, Türkler'in aradan 10 asra yakın zaman geçmesine rağmen hala Avrupa’nın toplumsal belleğinde bu çağrışımlara yol açtığı belirtti. Ajans, 1500 yıl önce Avrupa’yı yakıp yıkan Hunlarla soy bağı bulunan Türkler’in şimdi Avrupa Birliği’nin kapısını tıklattığı belirtildi.

AP Haber Ajansı da özel haber, yorum ve değerlendirmelerin yer aldığı Türkiye-AB paketini servise sundu. Bu arada Katolik Haber Ajansı KNA’nın haberine göre, Paris Başpiskoposu Jean-Marie Lustiger, Rusya’nın Avrupa Birliği’ne alınması sözkonusu bile değilken, Türkiye üyeliğinin gündemde olmasını bir çelişki olarak nitelendirdi. Kardinal Lustiger, bu bağlamda Papa II. Jean Paul’un “Atlantik’ten Ural’a uzanan bir Avrupa vizyonunu” anımsattı.

Almanya’daki yabancıların oturum ve entegrasyon tartışmasına ilişkin haftalık gazete Zeit’te çıkan yorumda "... Almanca dil kursu zorunluluğu yeterli değil. Özellikle şu üç temel değerin öğretilmesi gerekiyor: okul zorunluluğu, kadın erkek eşitliği ve laiklik” satırları yer alıyor.

Ortadoğu'yla ilgili gelişmeler de yer alıyor Avrupa basınında. Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Arap gazetesi El Hayat’la yaptığı söyleşide, İsrail’i Kuzey Irak bölgesinde konuşlanmaktan uyardı. “İsrail tüm iddiaları reddediyor, ancak biz olayı takip ediyoruz” diyen Gül, olası bir İsrail müdahalesini “büyük bir hata” ve “çok tehlikeli” olarak nitelendirdi. Komşu ülke Irak’ın parçalanmasını engellemeye çalıştıklarını vurgulayan Gül, bir parçalanma durumunda bundan bölgedeki müttefik birlikleri sorumlu tutacaklarını kaydetti.

Hamburg’ta çıkan Financial Times Deutschland’ın, Yunanistan’ın son 4 yılı kapsayan bütçe açığı ve Avrupa Komisyonu'nun bu bütçe açığı rakamlarının revize edilmesi gerektiği yönündeki tartışmaya ilişkin yorumunda, Yunanistan’ın ortak Para Birliği’nden atılmasını isteyenler olsa dahi, gerçekte hukuksal ve politik olarak buna benzer hiç birşey yapılamayacağına değiniliyor. Yazıda, Yunanistan’da bu konuda herşeyin pürüzsüz yürümediğini, AB uzmanlarınca çok daha önce farkedilmesi gerektiği, dolayısıyla Avrupa Komisyonu’nun da bundan sorumlu olarak mahkeme karşısına çıkması gerektiği yolunda ifadeler yer alıyor.

Düsseldorf’ta yayımlanan Handelsblatt gazetesinde Rusya ile ilgili yorum göze çarpıyor. Yorum şöyle:

"Putin bir otokrat olabilir, ama diktatör değil. Kremlin liderini yanlış değerlendirmeden, bu gerçek herkes tarafından kabul edilmeli. Rusya’daki gelişmelere ilişkin eleştiriler yerinde, hatta gerekli eleştiriler. Ancak bu amacını aşmayacak çerçevede kalmalı, aksi takdirde kimse kulak asmaz ve polemiğe kaçar. Amaç, Avrupa’nın yanında demokratik ve barışı sağlayan bir Rusya’nın olması ve aradaki buzların tamamen erimesi. Bunun için de Putin’in tekrar reformlara başvurması, Batılı politikacıların da hiç sitemsiz ve polemiksiz bu reformların avantajlarını anlatmaları gerekiyor. Demokrasi ve serbest piyasa ekonomisinin avantajlarını herşeyden önce de Rus halkı benimseyip istemeli. Bunun için de zaman ve Batı’nın sabır göstermesi şart."

BM Güvenlik Konseyi’nde, Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer’in BM bünyesinde Almanya’nın daha fazla sorumluluk üstlenme talebine ilişkin Nürnberger Zeitung’un yorumu şöyle:

“Ödeyen, karşılığını alır. Toplam 191 üyeden biri olan Almanya, BM bütçesinin beşte birini karşılıyor, her yıl yarım milyar Euroluk katkı sunuyor ve dünyanın dört bir köşesinde BM adına Alman askerini görevlendiriyor. Bu durumda, Almanya’nın Birleşmiş Milletler’de daha fazla söz sahibi olma talebi, gayet normal karşılanmalı. Bu mevkide başarı sağlamak, özgüven ve strateji kabiliyeti gerektirir. Tartışmalardan yola çıkarak intikam ve bağnaz faaliyetten bahsedenlerse, öyle anlaşılıyor ki asıl kendileri henüz savaşın etkisinden kurtulamamışlardır.”

Almanya’nın Irak’a 20 adet tank göndererek, Irak’ın savunma gücüne katkıda bulunma planını yorumlayan Frankfurter Rundschau’da şu satırlar yer alıyor:

“Siyasi açıdan aslında herşey çok açık. Mantık aynı mantık; Afganistan’da ve Balkan ülkelerinde de aynıydı. Yapmazsak, bizi kötü şeyler bekler. Tamamen çekilmek ise, hiç olmaz, bunu yapmamak için ahlaki sebepler var. Fakat dünya politikasında Almanya’nın rolü konusunda her zaman olduğu gibi bu kez de yine kişisel çıkarlar ön plandaydı. Sonuç yine aynı: Light katılım. Bunu Irak örneğine uygularsak, Irak topraklarında Alman askerinin bulunmasındansa, Alman tankları bulunsun daha iyidir.”