1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

22.09.2010 - Alman basınından özetler

22 Eylül 2010

İslam Toplumu Milli Görüş derneği hakkındaki savcılık soruşturmasının kapatılması, BM Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi ve Japonya-Çin ilişkileri bugünkü Alman gazetelerinde ele alınan başlıca yorum konularından.

https://p.dw.com/p/PIsQ

Almanya'da İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) hakkında savcılık tarafından başlatılan soruşturma, iddiaları kanıtlayacak güçlü deliller bulunamadığı için kapatıldı. Münih Savcılığı, İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) ve diğer bazı Müslüman derneklerin yöneticileri hakkında 19 aydır yürüttüğü soruşturmada, dava açmak için yeterli kanıtlara ulaşamadı ve soruşturmayı tümüyle durdurdu. Milli Görüş Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü'nün de aralarında bulunduğu 6 kişi hakkında, “para akladıkları ve suç örgütü oluşturdukları” iddiaları ortaya atılmıştı. Almanya'daki en büyük İslamî örgüt olan Milli Görüş, Anayasal düzene aykırı faaliyetleri nedeniyle, Alman iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından izlenmeye devam ediyor. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziére, bu yılki Alman İslam Konferansı toplantısına, haklarında soruşturma yürütülmesi nedeniyle Milli Görüş'ü davet etmemiş, olay büyük tartışma yaratmıştı. Milli Görüş Genel Sekreteri Üçüncü, haklarında açılmış olan soruşturmanın “siyasi amaçlı” olduğunu iddia etmiş ve suçsuz olduklarını savunmuştu. Frankfurter Rundschau gazetesinin konuyla ilgili değerlendirmesi şöyle:

“Artık terör grupları ya da mafyavari bir oluşumun desteklendiği gibi bir tanımlama yapılamıyor. Soruşturma ekipleri 19 ay boyunca söz konusu zanlıların evlerini aradı, bilgisayarlarına el koydu, banka hesaplarını inceledi. Neticede tek bir iddialarını dahi kanıtlayamadılar. Bunun sonucunda iki şey ortaya çıkıyor. Ya Milli Görüş oldukça zekice hareket edip, deneyimli emniyet yetkililerini bile yanıltabiliyor ya da bu oluşum gerçekten de anayasayı tehdit eden bir yapılanma değil. Bu yüzden Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziére’nin, derneği İslam Konferansı’na çağırıp çağırmama konusunu yeniden gözden geçirmeli. Çünkü bu oluşumun gerçek yüzü ve arkasında kimlerin olduğu belki de ancak diyalog yoluyla anlaşılabilir. Ayrıca iletişimin şimdiye kadar kimseye zararı dokunmadı. Aksine bu demokrasinin üstünlüğünü ortaya koymuş olur.”

Dünya çapında yoksulluk, açlık ve hastalıklarla mücadeleyi hedefleyen BM Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi bugünkü toplantıların ardından sona eriyor. Münih merkezli ulusal gazetelerden Süddeutsche Zeitung, Almanya’nın vaat ettiği kalkınma yardımlarını yerine getirmemesini eleştiriyor:

“2015 yılına kadar Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 0,7'lik kısmının kalkınma yardımlarına ayrılabilmesi için neredeyse bir mucize gerekiyor. Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Dirk Niebel’in ‘şu sıra Almanya planlara dâhil değil’ yönündeki açıklaması aslında ‘bunu başaramayacağız’ demek oluyor. Bankaları kurtarma operasyonları, ekonomik kriz, devlet borçları politikacılar için ihtiyaç sahiplerine yapılacak yardımları yerine getiremediğinde arkasına sığınılacak bahaneler konusunda adeta biçilmiş kaftan. Eskiden de Almanya ve diğer donör ülkelerin bu konudaki vaatlerini yerine getirmedikleri oldu. Bu yüzden yardımların yapılamadığı değil, yapılmak istenmediği şüphesi doğuyor.”

Stuttgarter Nachrichten gazetesi de 10 sene önce belirlenen dünya genelinde açlık, yoksulluk ve hastalıklarla mücadele etmeyi amaçlayan Binyıl Kalkınma Hedefleri’nde gelinen aşamayı mercek altına alıyor:

“Dünya üzerinde 193 ayrı ülkede yaklaşık 7 milyar insan yaşıyor. Bu insanların kaderini tepeden inme ve tek bir merkezden yönetip iyileştirebileceklerini düşünenler yanılıyor. Almanlar kendi ülkelerini bile doğru düzgün yönetmekte zorlanıyor. Mevcut borçların yükü altında kaybolup, bir tren istasyonun inşaat projesi için birbirimizi yiyoruz. Binyıl Hedefleri ne demek ki? Bir de gerçekçi hedefler ortaya koymayı deneseler... ”

Frankfurter Allgemeine gazetesiyse bugünkü yorum sütunlarına Çin ve Japonya arasında gerilen ilişkileri taşımış:

“Çin anlamak istemiyor. Ya da belki Çin yönetimi demokratik bir sistemde yargının bağımsız olduğunu anlayamayıp bir kriz yaratıyordur. Krizin gerekçesi de Çinli bir balıkçı teknesinin, iki ülkenin de üzerinde hak iddia ettiği tartışmalı sularda seyretmesi. Japon sahil güvenlik yetkilerince gözaltına alınan söz konusu geminin kaptanı mahkemede yargılanacak. Çin, 'Japonya'nın hata üzerine hata yaptığı' görüşünde. Ama en büyük hatayı belki de Pekin yapmıştır. Çünkü Çin'in gerçek bir süper güç olması durumunda dünyanın geri kalanının ona itaat etmesini bekleyeceği mesajını vermiş oldu.”

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Meltem Karagöz

Editör: Murat Çelikkafa