1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

22.09.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Tuba Tuncak22 Eylül 2004
https://p.dw.com/p/AbtI

Avrupa gazetelerinde bugün, Türkiye - AB ilişkileri, BM Genel Kurulu toplantıları, Almanya’nın Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olma çabası ve AB içinde Yunanistan’ın yol açtığı bütçe skandalı öne çıkan konular arasında...

Almanya’da yayımlanan Die Welt gazetesinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı konu alan yorumu, ”Reformcu mu yoksa kuzu postuna bürünmüş kurt mu?” başlığını taşıyor. Dietrich Alexander imzasını taşıyan yorumda, Erdoğan liderliğindeki hükümetin, şimdiye kadar idam cezasının kaldırılması, Kürtler'e tanınan hakların artırılması, basın özgürlüğünün genişletilmesi gibi başarılar gösterdiği belirtiliyor. Yorum şöyle sürüyor:

"Erdoğan, Avrupa yanlısı çizgisi ile Türkiye’deki İslami hareketi ikiye böldü. Eski başbakanlardan ve Türk İslamcılığının babası Necmettin Erbakan yanlıları, Erdoğan’ın Türkiye’de İslam etkisini daha fazla yayma amacına ihanet ettiğini düşünüyor. Bu nedenle zinayı Türk Ceza Kanunu kapsamına alma girişimi, aslında İslamcı kesimin öfkesini dindirmeye yönelik bir girişim. Batılı düşünen ekonomi temsilcileri ise Erdoğan’ın modern ve ılımlı bir politikacı gibi görünerek Atatürk’ün laik mirasını ortadan kaldırmaya yönelik gizli bir plan güttüğünü savunuyor. Ama bu tür komplo teorileri, son iki yılda yapılan köklü değişiklikler göz önüne alındığında gerçekçi değil. Erdoğan, ülkesinin daha fazla İslam değil, daha fazla özgürlüğe ihtiytacı olduğunu anlamış görünüyor.”

Frankfurter Allgemeine adlı diğer bir Alman gazetesinde ise AP’nin Hristiyan Demokrat Üyesi Elmar Brok’un, ”Türkiye, son dakikada ceza yasası reformunu Meclis’ten geçirse de AB üyeliğine hazır hale gelmiş olmayacaktır” sözüne yer verilmiş. AP’nni Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Brok, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günther Verheugen’ı müzakere kararını iki ila üç yıl ertelemeye çağırıyor.

Schwaebische Zeitung’da ise, Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili tartışma konu ediliyor. Yorum şöyle:

"Türkiye’nin olası üyeliği hakkında tartışmak için geç, ama hala çok geç değil. Brüksel’deki diplomatlar, Türkiye ile müzakerelerin 10 ila 15 yıl sürebileceğinden yola çıkıyor. Bu süreç, AB ile Atatürk’ün mirasının birbirine uyup uymadığını ortaya koymak için yeterli. Önemli olan, müzakere sürecinin sonunda Ankara’ya gerekirse ‘hayır’ da denilebilmesi. Türkiye’nin üyeliği, Birlik kurumlarını, korkulduğu gibi sarsmaz. Buna karşın, politik ve ekonomik pek çok sorunu beraberinde getirir."

BM Genel Kurulu’nun 59. dönem toplantıları, BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve ABD Başkanı George Bush’un konuşmalarıyla dün başladı. İtalyan gazetesi La Repubblica, dünkü açılışta da bir kez daha su yüzüne çıkan Bush ile BM arasındaki gerginliğe değiniyor:

”Sadece inandırıcılığa sahip bir Amerikan Başkanı buz çağını sona erdirerek yeniden iletişimin yolunu açabilir. Ama Bush bunu yapacak konumda değil. Bush, BM Genel Kurulu önündeki -belki de son- konuşmasında, somut ve ciddi manzaralardan bahsetmedi. Bunu yerine, ”düşmanı yeneceğiz, zafer kazancağız” gibi alışdığımız ifadeleri kullandı.”

İngiliz gazetesi The Intependent, Bush’un konuşması ile yine hayalkırıklığı yarattığını savunuyor. Yorum şöyle:

”Aslında Başkan Bush, şimdiye kadar zaten hiç tevazu göstemedi. Bu nedenle BM’deki konuşmasında, ülkesinin Irak’ta karıştığı korkunç savaş hakkında tek söz bile etmedi. Bush, Irak’daki gerçekleri gözler önüne sermek yerine Amerikan yaşam tarzını simgelediği söylenen 'barış ve demokrasi' klişelerini göklere çıkardı.”

Neue Osanbrücker Zeitung ise konuyla yorumunda, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın ”hukuk”, Bush’un ise ”özgürlük” kavramını öne çıkarttığını yazıyor. Frankfurter Neue Presse adlı gazete de dünya polisliğine soyunan ABD’nin de hukuka uygun davranması gerektiğini söyleyen Annan’a hak veriyor. Yorumda, ”Ancak güç olmadan hukuk da sağlanamaz. En iyi yasa bile güçlü bir uygulayıcı gerektirir. Bu nedenle, BM ve Avrupalılar daha uzun yıllar güçlü bir Amerika’ya muhtaç olmayı sürdürecekler” deniyor.

Rus gazetesi Nesawissimaya ise Başkan Bush’un BM önündeki konuşmasını seçim kampanyası propagandası yapmak için kullandığını savunuyor. Yorum şöyle:

"Pek çok gözlemciye göre Bush, Saddam Hüseyin’i devirdiklerinden, ülkesinin AIDS, yoksullukla mücadele ve okuma-yazma alanındaki çabalarından bahsederken dünya liderlerinin önünde değil, Amerikalı seçmenin önünde konuşuyor gibiydi. Son kamuoyu yoklamalarına göre, Bush ile rakibi Kerry arasındaki oy farkı çok az. Bu nedenle Beyaz Saray’ın efendisi, rakibinin henüz ulaşamadığı BM’nin uluslararası sahnesini, kendi amacı için kullandı.”

Alman gazetesi Kölner Stadtanzeiger ise Almanya’nın BM Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olma çabasını değerlendiriyor. ”Almanya’nın bu tür bir role hazır olduğu şüpheli” denen yorumda, Berlin’in yeni uluslararası yükümlülüklere ayıracak mali kaynağının kalmadığı belirtiliyor. Buna bağlı olarak Güvenlik Konseyi daimi üyeliğinin, sadece uluslararası anlamda itibar değil, büyük bir sorumluluk gerektirdiğini de vurgulanıyor. Alman basınında ayrıca ülkeler arasındaki güç politikasının rolüne değinilerek, Londra ve Paris’in sahip oldukları gücün bölünmesini engellemek için Almanya’nın daimi üyeliğine karşı çıktığı belirtiliyor.

Frankfurter Allgemeine adlı gazete ise yorumunda, Tahran yönetiminin, nükleer programını gerekirse uluslararası denetimler olmadan da sürdüreceği açıklamasını konu ediyor. Yorumda, ”Tahran, Ortadoğu’da nükleer silah imal edebilecek bir gücün varlığının ne tür bir stratejik anlam taşıdığını biliyor” deniyor.

Avrupa basınında öne çıkan bir diğer gelişme, Yunan hükümetinin AB Komisyonu’na borçları konusunda yıllarca yanlış bilgi verdiğinin ortaya çıkması. Financial Times Deutschland gazetesinin yorumu:

”Atina, yıllar boyunca Brüksel’e bütçesi konusunda yanlış istatistikler gönderdi ve yüzde üçlük borçlanma sınırını örtpas etti. Gayri Sayi Milli Hasıla’nın en fazla yüzde üçü düzeyinde borçlanma öngören Euro İstikrar Paktı bazılarınca keyfi şekilde yorumlanıyor olabilir. Ama Avrupalı ortaklara sistematik olarak yanlış bilgi vermek, birinci derecede bir skandal.”