1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

18.03.2008 - Alman basınından özetler

Murat Çelikkafa & Hülya Köylü18 Mart 2008

18.03.2008 tarihli Alman gazetelerinden, AKP ile ilgili kapatma davası, dünya finans piyasalarındaki kriz, Çin'e bağlı özerk bölge Tibet'teki olaylar ve Fransa'daki yerel seçimlere dair yorumlar seçtik.

https://p.dw.com/p/DQTb
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında "laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" iddiasıyla açılan davayı büyüteç altına alan Almanya'nın en önemli ulusal gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorum sütununda özetle şu görüşler yeralıyor:


"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, geçen yaz Meclis'deki çoğunluğunu daha da artıran iktidardaki AKP'nin kapatılmasını ve Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül'e siyaset yasağı getirilmesini istiyor. Ünversitelerdeki başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla, devletin laik karekterine karşı bir saldırının sözkonusu olduğu savunuluyor. Önemli hizmetleriyle olduğu kadar abartıya kaçmasıyla da tanınan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın bu adımı, Türkiye'de 'eski Kemalistler" ile yeni "Anadolu elit zümresi" arasındaki uçurumun ne kadar derin olduğunu da gözler önüne seriyor. Bu Erdoğan ve AKP'ye karşı şüpheci yaklaşımlar içinde olanların bile bu gerçeği görüp, abartılı davranışlar sergilemekten kaçınması gerekiyor."


Uluslararası finans piyasalarında bir türlü önü alınamayan çalkantılar, Alman basının en önemli yorum konularından birini oluşturuyor. Kölnische Rundschau'da konuyla ilgili şu satırları okuyoruz:


"Geride kalan günlerde yaşananların bize verdiği acı dersi şöyle özetlemek mümkün: Uluslararası mali kriz henüz geçmedi! Son gelişmelerden en fazla etkilenenler ise yine krizin kaynağını oluşturan Amerikan bankaları oldu. Ancak Avrupa ve dünyanın geri kalan bölümünün tüm bu yaşananlardan kendini soyutlayamayacağı da gayet iyi biliniyor. Bu nedenle diğer bölgelerde de ekonomik konjonktürün darbe alması kuvvetle muhtemel. Her ne kadar şirketler halihazırda bu duruma karşı mücadele etmeye çalışsa da ABD çok önemli bir alıcı konumunda. Bu bakımdan, ekonomik olumsuzluklar -hemen olmasa bile- en geç önümüzdeki sonbaharda kendini bariz bir şekilde hissettirecektir."


Çin'e bağlı özerk Tibet bölgesinde son günlerde meydana gelen ve çok sayıda insanın hayatına malolan şiddet olayları, Alman basınında ağırlıklı olarak ele alınan bir başka konuyu oluşturuyor. Başkent Berlin'de yayımlanan Tageszeitung'dan bir alıntı aktarıyoruz:


"Çin'in Tibet'teki olaylara gösterdiği resmi tepki, Olimpiyat Oyunları'nda göstermek istediği Pekin'le taban tabana bir tezat oluşturuyor. Ancak benzer manzara, sadece Tibet'te değil, siyasi sisteminde yaşanan temel sorunlarda da ortaya çıkıyor. Tibetlilerin özerkliğini kabul etmesi gereken Pekin, onlara kültürel değerlerini yaşatabilme olanağı sağlamalı. Ancak siyasi sistemin izin vermemesinden dolayı bu Çin için zor görünüyor. Zira Halk Cumhuriyeti'ndeki Komünist Parti açısından siyasi bir özerkliğe kesinlikle yer yok. Böyle birşeye izin vermek, aynı zaman Komünist Parti'nin ikitdar tekelinin de son bulmasını sağlayacak fitilin ateşlenmesi olur."


Son olarak haftasonu Fransa'da yapılan yerel seçimlerin ikinci turuna dair bir değerlendirmeye yerveriyoruz. Almanya'nın önemli ulusal gazetelerinden Süddeutsche Zeitung, Fransa'da solun yükselişini şöyle yorumluyor:


"Ayılmak için fazla uzun beklemeye gerek kalmadı. Nicolas Sarkozy kadar imajı hızlı bir şekilde zedelenen bir devlet başkanı azdır herhalde... İktidar partisi Halk Hareketi Birliği'nin yenilgisi, bütün bölgeleri kapsıyor. Bununla birlikte, bu yenilgiyi Cumhurbaşkanı Sarkozy açısından sınıflandırmak da gerek. Onu tarafını tutanlar üzüntülü. Zira kendi partisi içinde bile ancak ve ancak Sarkozy'ye mesafeli durduğuna seçmeni inandırabilenlerin az da olsa bir şansı vardı. Nitekim Alain Juppe'nin Bordeaux'teki zaferi ya da Marsilya'da popülaritesi sayesinde seçimi kazanan Jean-Claude Gaudin'in durumu buna önemli bir örnek teşkil ediyor. Fransa'da solun durumu, birkaç ay öncesine nazaran çok daha umut verici görünüyor. Fransızların Sarkozy'den beklentileri ise onun, günün birinde gerçek bir Cumhurbaşkanı olmayı başarabilmesi."