1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

16.12.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Çelik Akpınar16 Aralık 2004
https://p.dw.com/p/AbsI

Alman basınına Türkiye ile haber, yorum, röportaj ve değerlendirmelerle dolup taşıyor. Süddeutsche Zeitung gazetesinin manşetten verdiği haber, “Merkel Türkiye’nin üyeliğini uzun erimde engellemek istiyor“ başlığını taşıyor. Haberde Hristiyan Demokratlar’ın lideri Angela Merkel, 2006 yılında iktidara geldikleri takdirde Türkiye’nin üyeliğini engellemeye devam edeceklerini ilan ediyor. AB’nin Türkiye’ye müzakere tarihi vermesi durumunda dahi Hristiyan Birlik partilerinin Türkiye’ye “imtiyazlı ortaklık“ önerisinde ısrar edecekleri de haberde yer alıyor. Süddeutsche Zeitung gazetesinde Merkel ile Türkiye konusunda yapılan tam sayfa bir mülakatta, AB’nin vereceği karara saygılı olacaklarını, ancak “imtiyazlı ortaklık“ önerisinden vazgeçmeyeceklerini bir kez daha vurguluyor. Türkiye’nin üyeliği konusunu neden seçim kampanyasında kullanmak istedikleri sorusuna ise Merkel, görüşlerin bu kadar ayrıştığı, iktidarla muhalefetin bu kadar zıt görüşlere sahip olduğu konuların seçim kampanyalarında kullanılmaya daha uygun olduğunu belirtiyor.

Süddeutsche Zeitung gazetesinde ayrıca Türkiye ile ilgili çeşitli değerlendirmeler, zirvede alınacak siyasi tavırlara ilişkin tahminler, Türkiye’nin Almanya hükümeti ile iyi ilişkileri gibi çok sayıda makale de yer alıyor. Gazetede yer alan yorumlardan birinde, AB’nin zirvede Türkiye’ye müzakere tarihi vereceği, çünkü gerçekler karşısında zayıf kaldığı ve başka seçeneği de olmadığı belirtiliyor. Yorum şöyle devam ediyor:

“Hükümet başkanları bugün Brüksel’deki görüşmelerinde iki radikal model arasında seçim yapmak durumunda. Ya üyelik ya da sonuçlarının nereye varacağı kestirilemeyecek bir ret yanıtı. AB kendini böyle aşırı bir duruma itmemesi gerekirdi. Ama şimdi tek seçenek -yeni oluşumun bir şekilde tutacağını ümit ederek- sadece ileriye doğru adım atmak kalıyor.“

Handelsblatt gazetesi ise farklı görüşte. Gazetede yer verilen yorumda, “Şüphesiz Türkiye’nin üyeliği, savaş sonrası oluşturulan bizim yakından tanıdığımız AB’nin sonu anlamına gelecek. Birçokları asıl bu noktanın tehlikeli olduğu görüşünde. Ama, öte yandan da 21. yüzyılın görevlerini üstlenme iddiasındaki yeni AB için bu, tarihi bir fırsat olarak da görülebilir. Avrupa neden, Türkiye ve hatta Ukrayna’yı da içinde alacak bir biçimde yeni bir değerler, refah ve güvenlik topluluğu olarak kendini yeniden tarif edemesin ki?“ deniliyor.

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi de AP’nun dün Türkiye ile müzakerelere başlanması yönündeki tavsiye kararını manşete taşımış. Haberin altbaşlığında ise, Başbakan Erdoğan’ın AB’nin yeni kriterler getirmesini reddeceği ve Berlin’in Türkiye ile 2005 yılı ikinci yarısında müzakerelere başlanacağını beklediği yer alıyor. Bu gazetenin iç sayfalarında da yine Türkiye’nin AB üyeliği kapsamında sayfalar dolusu makale ve değerlendirme bulunuyor. “Türkiye, Kürtler, Kıbrıs, Avrupa“ başlığı altında Özal, Demirel ve Erdoğan’ın başbakanlıkları döneminde atılan adımlar kronolojik olarak aktarılıyor. Türkiye ile üyelik müzakerelerinin de alışılmışın dışında, olağanüstü görüşmeler olacağına dikkat çekiliyor.

Financial Times Deutschland gazetesinden seçtiğimiz yorumda ise dünkü Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesine özel bir mülakat veren Almanya eski Başbakanı Helmut Kohl’ün suçlamalarına yanıt verir nitelikte. Yorumda özetle şu satırlar yer alıyor:

“Kohl, Başbakan Schröder’e atıfta bulunarak, ’yerine getiremeyecekleri sözler veriyorlar’ şeklinde sert ve haksız eleştiride bulunuyor. Politikacının kendisi ilerde görevde olmayacak bile olsa, geleceğe ilişkin yön belirlemesi siyasetin doğası icabıdır. Schröder, Türkiye konusunda bunu yapıyorsa Kohl de zamanında Avrupa para birimi Euro konusunda rotayı belirlemişti. Schröder, Avrupalı meslektaşlarının çoğunun aksine Türkiye’nin üyeliğini açıkça istiyor. Bununla, yaklaşık üç milyon Türk kökenli seçmenden oy bekliyor olabilir, ama Alman nüfusunun çoğunuluğu bu konuda Schröder’e karşı. Demek ki Schröder’e oportünist davrandığı suçlaması yapılamaz.“

Münih’te yayımlanan Abendzeitung gazetesindeki yorumda ise Türkiye’yle ilgili şu değerlendirmede bulunuluyor:

“Sözkonusu olan üyelik değil. Üyelik en erken 15 yılda gerçekleşebilir. Bu sürece start vermek, bir perspektif göstermektir. Evet, müzakerelere başlanmalıdır, ama müzakerelerin ciddi yapılması, sonunda mutlaka tam üyeliğin olacağı otomatiğe bağlanmış bir süreç olmamalıdır bu. İmtiyazlı ortaklık gibi, ikinci sınıf, aldatmaca tekliflerin de yeri olmamalıdır. 2007’de -kültürleri en az Türkiye’ninki kadar yabancı olan ve yoksul nüfuslu- Romanya ve Bulgaristan’ın üye olacak olmasına kimse aldırış etmiyor. Elbette ki vatandaşların bu konudaki endişeleri ciddiye alınmalıdır, ama ateşe de körükle gidilmemelidir.“