1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Uçan Süpürge: Kadınlar dayanıştıkça güçlü

20 Mayıs 2017

Türkiye’de ‘kadın haklarının savunucusu’ dendiğinde akla gelen ilk sivil toplum örgütü Uçan Süpürge’nin kurucusu Halime Güner, festivalin kadınlar arasındaki birliktelik duygusunu en üst noktaya taşıyacağını düşünüyor.

https://p.dw.com/p/2dHXP
Plakat Frauenfilmfestival Ucan Süpürge

1998’den bu yana kadın sinema emekçilerinin görünürlüğüne dikkat çekerek toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratmak amacıyla gerçekleştirilen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 20. yaşını Türkiye’nin 20 ilinde ve Kuzey Kıbrıs'ta eş zamanlı film gösterimleriyle kutluyor. Hem festivalin kadın haklarına kazanımlarını, hem de Türkiye’deki kadın hakları kavramıyla ilgili sorun ve gelişmeleri Uçan Süpürge’nin kurucusu Halime Güner’le konuştuk.

DW Türkçe: Türkiye’de kadın hakları kavramından ne anlaşılıyor? Bu kavrama hükümetin bakışı nasıl?

Halime Güner: Kadın-erkek eşitsizliğinin fazlasıyla yaşandığı bir ülkedeyiz. Karar mekanizmalarında, temsiliyet düzeyinde, her yerde bir eşitsizlikle karşılaşıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği rolleri konusundaki hassasiyetleri tarif eder olduk. Bugün ülkede birçok sivil toplum örgütü görüyorum, hepsi de farkındalık projesi yapıyor. Oysa biz 21. yüzyıldayız. Dünyada bir sürü önemli adımlar atılırken, biz değil farkında olmak, bunları dönüştürmek, değiştirmek ve gelecek 20, 30 yılın hedeflerini ortaya koymalıyız. Bu konuda bir durgunluk, durağanlık ve isteksizlik görüyorum. Türkiye’de kesinlikle kadın hakları kavramı üzerinde yeterince düşünülmüyor. Bu kavramdan genel olarak toplumsal cinsiyet eşitliği anlaşılmalı. Peki bu ne demek? Bunun da dört anahtar başlığı var. Birincisi; cinsiyet. Doğamız. Kadın ve erkek olarak dünyaya gelmemiz. Bir diğeri; toplumsal cinsiyet. Toplumun seni şekillendirmesi. Bir başkası; toplumsal cinsiyet eşitliği. Siyasette, kamuda, hayatta, karar mekanizmalarında ne kadar temsil edildiğimiz. Dördüncüsü de, toplumsal cinsiyet eşitliği kalıpları. Bu kalıplar, politik. Bu kalıpları sürdürmek isteyen tavır: Sen burdasın, böylesin, böyle kal, bu işi yap. Bundan ileri gitme. Bunları kastediyorum.

DW: Bu noktada eleştiriniz hükümete mi?

Güner: Bu hükümet 2002'lerden beri devam ediyor. Hükümetin bugünkü bakışı başka, daha önceki bakışı başka. Örneğin 2005’te Türkiye’de kadın haklarıyla ilgili devrim niteliğinde yasalar çıktı, Anayasa’nın 10.maddesine “devlet kadın-erkek eşitliğini sağlamakla yükümlü” yazıldı, evlilik içi tecavüz suç denildi. Ama şimdi, yine bu hükümette çocuk gelinler konusuyla ilgili tıkanıklık yaşadık. Bu hükümette, şimdi kadın hakları konusuyla ilgili kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasında gereken çabanın gösterilmediğini görüyoruz. Bu değişiklik ne? Ben onlara soruyorum.

DW: Sivil toplum örgütleri ne tür sıkıntılar yaşıyor?

Güner: Örgütler,  tabanın talep ve isteklerini örgütlü bir mücadele içinde dile getirip karar mercilerine götüren bir köprü görünümündedir. Eğer bu bağlantı olmazsa örgütler yapmak istediklerini yapamaz. Nedir burdaki engel? Hükümetin bu konuyla ilgili sivil toplum örgütleri içinde seçici davranması ve ötekileştirmesi, “Eğer benim gibi düşünüyorsan ben sana destek olabilirim” demesi. Oysa örgütler, farklı düşünen insanları ortak bir amaç etrafında biraraya getirir. Tabii ki bir siyasi birliktelik gerektiren bir şeydir, ancak burda bir siyasi partinin anlayışını kastetmiyorum. Kadın-erkek eşitsizliğini farketmek için mücadele etmek de siyasi bir şeydir. Hükümetin şu anda bir taraf olarak sadece belli bir tarafa bakıyor anlayışı kadın örgütleri arasında en fazla sıkıntı yaratan konu. Türkiye’nin genel atmosferi maalesef ayrışmalara, sembollerin altında buluşmalara, ötekileşmelere, acaip farklı alanlarda gruplaşmalara yol açtı. Cemaatleşmelere gidildi, çünkü cemaatlerin özü aynı düşünen insanların birarada olması. Oysa sivil toplum örgütlerinde farklılıklarla birarada olmak gerekir.

Halime Güner
Halime Güner Fotoğraf: DW/H. Köylü

DW Türkçe: Hükümetle örgütler arasında neler yaşanıyor?

Güner: Hükümet farklılıkları kabul etmedi. Daha çok kendi dünya görüşüne yakın olan insanlarla birarada olmayı istedi. Hükümet, kendi kadın örgütlerini kurdu, bir sürü kadın örgütü kapanırken kendi taraftarı olan örgütlerin kurdelesini kesti. Örneğin Van’da yıllardır çalışmış kadın örgütü kapandıktan sonra Kadem’in kurulmuş  olmasını anlayamıyorum. Ya da Gündem Çocuk. Böyle bir çocuk derneğini kapatıp, arkasından başka bir çocuk derneği yaratılmasını anlamıyorum. Hükümet var olan dernekleri beğenmedi ve kendi görüşüne uygun kadın-çocuk haklarını savunan birimler oluşturdu. O yüzden örgütlerle hükümet arasındaki işbirliklerinin en durgun, hatta gerilediği bir dönem yaşıyoruz. Kadın örgütlerinin yıllardır katettiği mücadeleler sonunda elde ettiği dil ya da söylemin dışına çıkılıyor, politika geliştiriliyor.  Oysa edinilmiş bir tarih, bir tecrübe var. Bir diyalog kurulması gerekir. Maalesef kadın örgütleriyle ilgili zaten hepimizde bir yılgınlık, bir yorgunluk var. Bunların temel nedeni de iletişimsizlik,  işbirliğinin olmayışı. Birçok kazanımlardan geri adım atılıyor.

DW: Türkiye’de kadın dernekleri arasında da ‘yandaş’ ve ‘muhalif’ diye bir ayrım olduğunu söylüyorsunuz. Hükümet muhalif derneklere baskı mı kuruyor?

Güner: Tam da öyle. Muhalefet eden kadın derneklerine kesinlikle baskı var. Kapatılıyor, dava açılıyor, onların herhangi bir şekilde bu ülkede destek görmesi engelleniyor. Eskiden biz yerel yönetimlerden, karar mekanizmalarından çok destek alırdık. Şimdi böyle bir destek yok, muhatap bile kabul edilmiyoruz. AB kime destek veriyorsa kendi sayfasında yayınlıyor. Desteklediği projeleri kendi gösteriyor.Hükümetin kimi desteklediğini ise anlamıyorsunuz, çalışmaları şeffaf olmuyor.

DW: Peki, muhalifler nasıl ayakta kalmaya çalışıyor?

Güner: Sosyal medya ağları çok güçlendi örneğin. Bu ağda örgütlenmeler artıyor. Ancak tüzel kişiliklerinin oturması, karşılarında resmi muhataplarının olması gerekir ki, o olmuyor. Kadın örgütlerinin kurumsallaşması gerekiyor, bu olmuyor.  Kesinlikle bir varoluş sıkıntısı yaşıyor kadın örgütleri. En önemlisi sürdürülebilir bir tarihi, bir politikası olması için zaten buna ihtiyaç var. Ne oluyor? Parça parça çalışıyoruz. Bir grup başka bir yerde, o grup başka bir yerde. Bir etki yaratmak, bir baskı grubu oluşturmak konusunda enerjimiz boşa gidiyor.

DW: Türkiye'de kadınların temel sorunları neler?

Güner: Bunu 5-10 sene önce sorsaydınız elimde bir listeyle dolaşırdım. Ancak şimdi böyle bir sıralama yapmak istemiyorum. Bu yaşanan mutsuzluk, ‘alıp-başımızı gidelim, bu ülkeyi terkedelim, başka bir yerde yaşayalım' ruhu o kadar var ki herkesin içinde o yüzden sorunu bir tane tarif etmek istemiyorum. Barışı, haklarımızı en az konuştuğumuz, ihlalleri en çok yaşadığımız böyle bir ortamda hepimize iyi gelecek bir şey yapmak için Uçan Süpürge 20. Film Festivali’ni çok güçlü bir şekilde ortaya koyduk. Umutlu yaşamak için yepyeni bir dalga yaratmak istedik. Üniversite gençliğinden çok ümitliyiz. Uçan Süpürge’nin film festivaliyle en genç kadın nesline ulaştığını söyleyebiliriz. 9 üniversiteyle çalışıyoruz. 

'Birlikte Festival Yapıyoruz'

DW: Uçan Süpürge kadın filmleri festivali kadın haklarına ne kazandıracak?

Güner: Çocuk gelinleri, kadınların meslek edinmesini, şiddeti Türkiye’nin gündemine taşımız bir örgütüz ve ne yazık ki bu konularda hükümetten istediğimiz desteği göremedik. Kültür ve sanat alanında da güçlü bir festival yapıyoruz. Birlikte, tüm kadınlarla yapmak istedik ve büyük bir ilgi gördük. Yaşadığımız yılgınlıklar insanları ülkeden kaçma noktasına getirmişken, Uçan Süpürge kadınlar için ciddi bir umut yarattı. Bu ülkede kadınların yanyana, birlikte yapacakları çok şey olduğunu gösterdik. Kadınlar dayanıştıkça güçlü. Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle yaptığımız bu festivali hükümetin de daha çok desteklemesini istiyoruz. Bir hükümet kendi kalkınmasını istiyorsa sivil toplum örgütlerinin önüne engel koymaz. Festivalle ilgili yaşadığım heyecanı, tüm Türkiye genelindeki kadın örgütleriyle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Bu güçlü deneyime destek veren herkese çok teşekkürler.

©Deutsche Welle Türkçe

Hilal Köylü / Ankara