1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TSK’nın cihatçıların yanında işi ne?

28 Şubat 2020

Rusya Dışişleri Bakanı “Türk askerinin orada olduğu bize bildirilmedi” dedi. Peki TSK'nın Heyet Tahrir el-Şam’ın yanında ne işi var? Banu Güven DW Türkçe için yazdı.

https://p.dw.com/p/3YcCu
Fotoğraf: Getty Images/AFP/A. Al-Atrash

Korkulan oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) adı resmen savaş olmayan savaş koşullarında, tek bir günde, tarihinin en büyük can kayıplarından birini verdi. Otuz üç evde yangın var. İşin daha da acı tarafı, bunun böyle olacağı belliydi. Bu yüzden kayıplar valilik düzeyinde 9, 22, 33 diye peyderpey açıklanırken, işin iç yüzü de sosyal medya platformları engellenerek karartılmak istendi.

Banu Güven
Banu GüvenFotoğraf: Privat

Bir hafta önce Rusya Dışişleri Bakanlığı uyarı gibi bir açıklama yapmış ve Türkiye'nin İdlib'deki rejim muhalifi cihatçı güçlere desteklemeye son vermesini istemişti. Bu açıklamada Türkiye'nin Neyrab'daki cihatçı güçlere topçu ateşiyle destek olduğu belirtiliyor ve "Türk tarafı teröristleri desteklemeye son vermeli” deniyordu.

TSK mensuplarının İdlib'in cihatçılarına destek verdiği, bölgede gönüllü cerrah olarak hizmet veren bir doktorun sosyal medya paylaşımlarına da yansımıştı. Shajul Islam adını kullanan bu doktor, Twitter paylaşımlarından birinde İdlib'deki hastaneye cihatçılarla beraber yaralı Türk askerlerinin de geldiğini, onları da tedavi ettiklerini belirtiyordu: "Şu an Serakib bölgesine yönelik geniş çaplı bir çatışma olduğunu anlıyoruz. Hastanemize yaralı Türk askerleri de geliyor. Anlaşılan o ki, Heyet Tahrir el-Şam, Özgür Suriye Ordusu ve Türk Silahlı Kuvvetleri ortak bir operasyon yapıyorlar.”

Doktorun tespitinde ne kadar haklı olduğu 27 Şubat günü en acı şekilde ortaya çıktı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, TSK'nın Suriye'de sahada bulunduğu noktaları koordinasyon merkeziyle her gün ve hatta gün içinde birden çok kere paylaştığını, eldeki verilere göre Türk askerinin Serakib'deki rejim karşıtı cihatçıların yanında olmaması gerektiğini söyledi. Kısacası Rusya, Türkiye'nin sahada Heyet Tahrir el-Şam tarafında yer aldığını ve bunu gizlediği için kayıp verdiğini açıklamış oldu.

Türkiye ateşe körükle gitmekte ısrarlı mı?

TSK'nın ve beraberindeki kendine Suriye Milli Ordusu adını veren eski Özgür Suriye Ordusu mensuplarının bu gruplarla beraber hareket ettiği masa başından bile anlaşılabilirken, Rusya'nın ya da Suriye'nin bu istihbarata sahip olmadığını düşünmek saflık olur elbette. Acaba Rusya, geçen hafta yaptığı uyarıyı dikkate almayan Türkiye'ye ağır bir darbe vurmak için Suriye'nin bombardımanına göz yummuş olabilir mi? Peki Türkiye bu ağır darbeye rağmen hala daha ateşe körükle gitmek ısrarında olabilir mi?

Türkiye tarafından gelen açıklamalara bakılırsa, olabilir. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın ertesi gün verdiği misilleme bilançosu, 200'den fazla rejim hedefinin havadan ve karadan vurulduğu, 329 Suriye askerinin öldürüldüğü yönündeydi. Yani TSK, Suriye'de Suriye Ordusu'na karşı misilleme yapıyor ve yüzlerce askerini öldürdüğünü açıklıyordu.

Rusya destekli Suriye güçlerinin İdlib'de hastaneleri, okulları hedef aldığı ve Halep'te olduğu gibi sivilleri vurduğu sır değil, ama Türkiye'nin açıklamaları bu sivilleri korumaktan çok stratejik hesaplar peşinde pozisyon aldığını gösteriyor. İyi ama neden o pozisyona böylesine sıkı tutunmuş vaziyette ve ağır kayıpları bile göze alıyor? Bunun bir iç politika avantajına dönüştürülmek istendiği yorumları bir yana, Türkiye, Suriye'de İdlib'den çıkmak istemiyor.

İdlib cihatçılardan alınır da çatışmalar sona ererse, Rusya ile imzaladığı Soçi anlaşmasına göre oradaki varlık sebebi ortadan kalkacak çünkü. Türkiye, İdlib'deki 12 gözlem bölgesini terkettiğinde de diğer bölgelerdeki varlığının da tehlikeye girmesinden endişe ediyor. Ayrıca Suriye'nin İdlib'de kontrolü sağlaması halinde buradan çıkacak 1 milyon kadar insanın sınırına dayanacağını da biliyor. Bunların içinde aileleriyle beraber 50 bin El Kaideci ve cihatçı olduğu da aynı şekilde sır değil. Erdoğan bu nedenlerle Almanya'nın, Fransa'nın ve uluslararası toplumun daha etkin şekilde devreye girmesini ve Rusya'nın bölgede ateşkes için ikna edilmesini istiyor.

Avrupalılara mülteci kartı

Hükümetin mültecilere Avrupa kapılarının açması, hiç güvenlik kontrolü yapmadan geçişlerine izin vermesi de bundan. Beş altı yıldır Türkiye'de olup, şimdi şansını Almanya'da aramak isteyenler otobüslere biniyor. "Gitsinler yeter” diyerek bedavaya. Deniz yoluyla da Yunanistan'a geçmeye çalışanlar var. Aslında hükümet onların can güvenliğini de umursamadığını ilan etmiş oluyor. Otobüslere doluşan mültecilerden bazıları nereye gittiğini bile bilmiyor, bazıları için ise istikamet belli çoktan: Almanya.

Erdoğan böylelikle Avrupa'ya "Rusya ve Suriye'nin saldırılarını durdurmazsanız, bölgenin kontrolü Esad'a geçtiğinde İdlib'den kaçanları da doğrudan size yollarız” mesajı veriyor. Almanya'yı Suriye'nin içine çekmek için mülteci kartını çıkarmış sallıyor.

Hükümet daha önce Rusya ile sıkı fıkıyken sırtını döndüğü NATO'dan da yardım istiyor. Sosyal medyada gördüğüm, "Ne oldu, S-400'lerin kaporası yandı mı?” sorusu hala cevabını bulmuş değil.

Ancak daha önemlisi, "Bu çocuklar neyin uğruna can verdi? Neden İdlib'i̇n cihatçılarının yanında savaşmak zorunda bırakıldılar?” sorularının cevapları da verilmiyor. İktidar topluma asla hesap vermeyecek gibi yaşamaya devam ediyor.

Allah akıl, fikir ve vicdan verse keşke.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe