Propaganda gölgesinde yerel siyaset
25 Mart 2004İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Korhan Gümüş ve Stratejik İletişim Uzmanı Ali Saydam, seçim gündeminin bu biraz gölgede kalan iki temel tartışmasını Deutsche Welle Türkçe Sevisi için değerlendirdi. İstanbul’da kentleşme kültürü üzerine faaliyet gösteren İnsan Yerleşimleri Derneği’nin Başkanı Korhan Gümüş, kentin yerel yönetim açısından bir dönüm noktası geçirmesi gerektiği görüşünde.
İstanbul’da kentleşen nüfusun bugüne kadar siyasetçilere taleplerini hep el altından ilettiğinin altını çizen Gümüş, "Bu sistem artık tıkandı. Deprem, ulaşım sorunları derken kent hayatı irrasyonel bir hale geldi. Öncelikle İstanbul taleplerin kamu sahasına taşınabileceği bir demokratikleşme yaşamak durumunda. Bu aşamada yerel yönetimlerin yapabileceği çok fazla bir şey yok. Bu değişimi sağlayacak olan sivil toplum örgütleri ve gayri resmi sektörün yaptıkları daha çok. Bu sorunların çözümünde bütün aktörlerin kendi başlarına yapacakları şeyler var. Sivil toplum örgütleriyle nasıl işbirliği yapacak belediyeler? Bugüne kadar uygulama örneği yok” diye konuşuyor.
Tasarı anlamlı, zihniyet hatalı
Gümüş, bu sorunlu kentleşme anlayışını değiştirecek, planlama anlayışını yeniden düzenleyecek yeni bir yerel yönetim modeline ihtiyaç duyulduğu görüşünde. Bu doğrultuda hazırlanan Yerel Yönetimler Yasa Tasarısını da değerlendiren Gümüş, tasarının hedeflerini anlamlı bulmakla beraber, değiştirilmesi gerektiğini savunduğu bir yaklaşıma da dikkat çekiyor:
"Yerel yönetimleri şeffaf, hesap verebilir ve adil hale getirmek. Katılımcı yapmak. Bunlar olumlu hedefler. Ancak bir eğilimin devamını göstermesi bakımından olumsuz buluyorum yapılanı. Biz hala mevzuatla uygulamayı yönlendirmeye çalışıyoruz. Yasa ile her şeyin çözüleceğini zannetme eğilimini değiştirmek gerek. Yerel yönetimler insanların gündelik sorunlarına cevap veren kuruluşlardır. Belki de AB de olduğu gibi yerel uygulamaların mevzuatı etkileyebileceği bir modele de ihtiyaç var."
Seçime 8 katrilyon
Seçim yarışının bir başka tartışma konusunu oluşturan kampanyalar ve 8 katrilyonu bulan propaganda harcamaları ise ”Peki mesaj yerine ulaştı mı, seçmen partilerin ve adayların kendisiyle iletişim kurma biçiminden memnun mu?” gibi soruları akla getiriyor. Gazetelerin ekonomi sayfalarındaki rakamlar, seçim kampanyası bütçelerinin bir muhtar adayı için 10 bin dolardan başladığını, büyükşehir belediye başkan adaylarına kadar gelindiğinde milyonlarca dolara ulaştığını gösteriyor.
İletişim israfı
Statejik İletişim uzmanı Ali Saydam, düzenlenen yerel seçim kampanyalarının aslında ciddi bir iletişim israfından başka bir anlamı olmadığı görüşünde. Saydam, bazı bölgelerde hiç şansı olmayan adayların dahi büyük bütçeli kampanyalar yaptığını ve bunun iletişim stratejisi açısından pek anlaşılır olmadığını belirtiyor. Dünya ile mukayese edildiğinde Türkiye’de bir seçim kampanyası kültürü ve bilincinin yerleşemediğini savunan Saydam, partileri, 100 yıl öncesinin yöntemlerini kullanmakla eleştiriyor:
”Bu işin davul zurnayla, 30 otomobillik konvoylarla olmayacağı belli. Gürültü kirliliği ve mesaj karmaşasından başka bir şey yapılmıyor. İnsanlar bu ilkel yöntemlerden rahatsız. Negatif etki de yapıyor seçmen üzerinde. Sosyal paydaşlık yaklaşımını dışlayan yöntemler kullanılıyor. Halkın katılımını sağlayacak ve kamu vicdanını harekete geçirecek kampanyalar yapılıyor dünyada. Bugün artık Avrupa’da, ABD’de, yanına bir sivil toplum örgütünün desteğini almamış bir partinin başarılı olması mümkün değil.”
Kazanan kim?
Pazar günü sandık başına geçecek seçmenin oylarıyla seçimin kazananlarının kimler olacağı şimdilik herkesin merakla beklediği ilk soru. Ancak kesin olan bir şey var ki, bu seçim döneminin de her koşulda kazananı, yine matbaalar, kağıtçılar, reklamcılar oldu. Son bir aydır propaganda gürültüsüne maruz kalan seçmenin kazanıp kazanmadığı ise sandıklar açılıp icraatlar başladıktan belli olacak.