1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Milli uzay programı: Gerçekten Ay’a gidilebilecek mi?

13 Şubat 2021

Türkiye’nin milli uzay programı açıklandı. 10 maddede özetlenen programa göre iki yıl sonra Ay’a ilk teması kuracağız. Peki bu hedef hayal mi değil mi? Uydu Mühendisi Egemen İmre, DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

https://p.dw.com/p/3pJUR
Fotoğraf: Turkish Presidency/AP Photo

Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin "milli uzay programını" önceki gün açıkladı. Hedefler 10 maddede özetlendi. En çarpıcı ve en tartışma yaratan olanı ise birinci madde: Ay görevi…

Hedef özetle şöyle: Türkiye, kendi yaptığı roketi, başka bir ülkenin teknolojisinden yararlanıp uzaya fırlatacak. Sonra Türkiye’nin roketi, bu fırlatmadan ayrılarak Ay’a doğru bir ateşleme yapacak. Daha sonra da Ay’a çarpacak ve Türkiye’nin Ay’la ilk teması gerçekleşmiş olacak.

Bunun iki yıl içinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ve açıklanan diğer maddelerin ne kadarının yapılabilir olduğunu TÜBİTAK Uzay’da 11 yıl görev yapmış olan ve şu anda Almanya’da özel bir şirkette çalışan Uydu Mühendisi Dr. Egemen İmre ile konuştuk.

DW Türkçe: Ay görevi tam olarak nedir? Türkiye'nin ilk hedefini biraz anlatabilir misiniz?

Egemen İmre:  Türkiye’nin amacı, yabancı bir fırlatıcıyla Türkiye’nin Ay’a çarpacak olan roketini uzaya yollamak. Fırlatmanın ardından yörüngeden kendi geliştirdiğimiz roket motoru ile bir ateşleme yapmak ve birkaç gün içerisinde de Ay’a çakılmak.

Peki Türkiye'de bunu yapabilir miyiz?

Ben 11 yıl Tübitak Uzay’da çalıştım. Sektörün durumuna dair iyi kötü bilgi sahibi olduğumu iddia edebilirim. Türkiye’de bunu yapabiliriz, bunu yapabilecek teknoloji var. Uzay konusunda deneyimi olduğunu tahmin etmemekle birlikte, bunu yapabilecek motor teknolojisi birkaç senedir deneniyor. Türkiye’de bu görev için gerekli teknolojinin çok daha fazlası yapıldı.

"İki yıl sonra Ay’a gitme fikri fazla iyimser"

2023’e yetişir mi?

Endişeli olduğum konu da bu. Sadece bizimle ilgili bir mesele değil. Birçok ekipmanın dışarıdan satın alınması gerekiyor. Bu satın almayla ilgili süreçte tedarikler, testlerin yapılması, entegre edilmesi, tekrar testlerinin yapılması ve fırlatılması ciddi düzeyde zaman alacak konular. 2023 hedefini birçok şeyin iyi gittiği iyimser bir hedef olarak görüyorum. 2023 yetişir mi konusundaki endişelerim ondan...

Peki ay'a gitmek hayal mi? Türkiye bunu yapabilir mi?

- Türkiye için Ay’a gitmenin kendisi hayal değil. Çok olası. Teknoloji var. Elektrikli itkiyle mi gideriz, nasıl gideriz onları tartışırız. Ama 2023 yılı dendiğinde Türkiye’nin elinde olmayan sıkıntılar ortaya çıkıyor.

Ne gibi sorunlar bunlar?

Örneğin bir uyduda Türkiye’de henüz üretilmeyen güneş panelleri, yakıt tankları gibi ekipmanlar yurt dışından gelebilir. Kimse bu tür ürünleri rafında hazır bulundurmaz. Tedarik süreçlerinin hızla başlatılması lazım. Gelmesi, bir yandan aracın tasarlanması, montajı, test edilmesi… Çevresel testleri var. Isıl-vakum ve titreşim testlerine giriyor. Fırlatıcılar testi yapılmamış hiçbir şeyi kabul etmez.

Yarın fon çıktı diyelim. Başlasanız bile 2023'e yetişmeyebilir. Bazen örtülü ambargolar da olabiliyor. En hızlı takvimde bile, teknolojik olarak gerçekçi gelmiyor demiyorum ama 2023 için endişeliyim.

2023’e yetişmesi için neler yapılmalı?

Finansmanın hemen sağlanması ve tedarik sözleşmelerinin vakitlice yapılması lazım. Fırlatma sözleşmesinin en geç bu yıl sonunda bağlanması lazım. Entegrasyonun yapılması lazım. Testler en az üç ay sürer. Üç ay fırlatma kampanyası… Geriye doğru saysanız, her şey yolunda gitse bile 2023 bence biraz fazla iyimser. Gecikirse hiç şaşırmayacağım.

Böyle bir hedef belirlemek yerine ne yapılabilirdi?

Ay’a gidip çarpmak yerine, belki birkaç yıl daha bekleyerek, Ay yörüngesine giren daha büyük bir proje olabilirdi. Türkiye bunu çok rahat yapabilir. TÜRKSAT 6A yapıyorsak bunu kesinlikle yapabiliriz. Birkaç yıldır da TÜBİTAK Uzay’da konuştuğumuz konuydu bu. Türkiye rahatlıkla Ay yörüngesine girip, birkaç yıl boyunca oradan görüntü alıp, bilimsel veri toplama imkanına sahip. Bu yeteneğimiz var.

"Sadece fırlatma maliyeti 40-60 milyon dolar"

Milli uzay programı açıklanırken herhangi bir bütçeden ya da maliyetlerden bahsedilmedi. Siz bunun maliyetini biliyor musunuz?

Fırlatıcının bize olan maliyeti yaklaşık bugünün rakamlarıyla 40-60 milyon dolar. Bunun ne şekilde yapıldığı, tek başınıza mı gidiyorsunuz, bir ortak alıyor musunuz bunlara bağlı. Yaklaşık maliyet bu. Bunun üzerine gidip aya çarpacak olan roketin ya da uydunun maliyeti de var. Onu hesaplamak zor çünkü kullanılacak ekipmanları ve deneyleri yapacak olan faydalı yükü henüz bilmiyoruz. 

Ay’a sert iniş yapmanın ne gibi kazanımları olacak?

Bu tür Ay’a çarpma işleri 1960’larda Amerika’nın denediği şeyler. Oradan da veri elde edilebiliyor. yakından görüntü alınabilir, yolda radyasyon ölçebilirsiniz. Ay’a çarpığınızda yerden kalkan tozu Dünya‘daki teleskoplarla inceleyip toprak özelliklerine dair çıkarımlar yapabilirsiniz.

Bir diğer hedef kendi fırlatma üssümüzü kurmak? Sizce bu mümkün mü?

Bunun için öncelikle uzay limanının yapılması gerekiyor. Türkiye’nin coğrafyası da aslında tüm yörüngelere erişmek için çok uygun değil. Bunun için Türkiye dışında, örneğin Somali veya benzeri bir ülke de düşünülüyor diye anlıyorum. Ben Uzay Yol Haritası’na bakınca satır aralarında bunu okuyorum. Göktürk 2 gibi uyduları kuzey ya da güneye doğru fırlatmanız gerekiyor. Bunları Türkiye’den fırlatabilirsiniz ama Türksat’ı fırlatamazsınız. Ekvator’a yakın olması gerekiyor. Yörünge mekaniğinin gerektirdiği şey bu. Mesela Somali’den Hint Okyanusu’na doğru istediğiniz yöne, istediğiniz türde uyduyu fırlatabilirsiniz. Ancak orada da lojistik sorunu var. Politika sorunu var. Çok güzel ve doğru bir fikir ancak nasıl yapılıyor, bilemiyorum.

"Türkiye fırlatıcı yapabilir"

Peki Türkiye kendi fırlatıcısını yapabilir mi?

Öncelikle bunun hedefi ekonomik olmaktan ziyade stratejik. Türkiye çok basit bir şey hedefliyor. Bir şekilde diğer ülkelerle sorun yaşar ve uydumuzu fırlatamazsak diye plan yapıyor. Türkiye fırlatıcıyı yapabilir. Ancak 2028’de kendi fırlatıcımızla Ay’a inme konusundan bahsedersek, 2-2.5 tonluk bir aracı o zamana dek bu kadar yüksek bir yörüngeye fırlatabilecek kapasiteye erişilebilir mi ondan emin değilim. Bununla birlikte, ROKETSAN’ın çalıştığını biliyoruz ama hangi aşamada olduğunu da net bilemiyoruz.

Uzay madenciliğinden bahsediliyor. Türkiye’nin bir amacı da buradaki pastadan pay almak olabilir mi?

Ben kısa vadede öyle olduğunu sanmıyorum. Öncelikli olan burada uzaya bağımsız erişim. Madencilik değil benim gördüğüm.

Hedeflerin ikinci uydu üretiminin tek çatı altında toplanması var. Buna ne diyorsunuz?

Egemen İmre
Egemen İmreFotoğraf: Privat

Bence en önemli meselelerden biri bu. Kimse buna odaklanmıyor. Tek bir şirket kurulacak deniyor. Türkiye’de tüm uzay sektörü oyuncularını temelden sarsacak bir madde bu. Uzay üretiminin tek çatı altına toplanması... Bu da sektörde uzun zamandır konuşulan bir fikir. Tüm dünyada kamu argesi, entegratörlük, alt sistem geliştirme, uygulama ve operasyon konusunda özelleşme varken bu girişimden istenen sonucun çıkmayabileceğinden endişeliyim.

Ajans'ın TÜBİTAK Uzay, TUSAŞ, ASELSAN ve ekosistemin diğer oyuncuları arasında bir denge vazifesi yapması beklenirken yekpare şirketi doğrusu anlayamıyorum. Kültürleri birbirinden çok farklı kamu argesi ile vakıf şirketleri ve başka şirketler nasıl birleşecek? Nasıl birlikte çalışacak? Kamunun yürütmesi gereken arge faaliyetleri nasıl yürütülecek? Umarım endişelerimde haksız çıkarım.

Bir de Türk astronot olabilir mi? Bunun maliyeti nedir, nerede eğitim alması gerekir?

Türkiye’nin bir astronotu olabilir elbette. Bu yönde çabalar uzun yıllardır arada sırada ortaya çıkıyor. Uluslaraası Uzay İstasyonu’nun son dönemde ticarileşmesi ve bir anlamda "masrafını çıkartması" yönünde bir eğilim var. Bu da Türkiye için daha önce olmayan bir fırsat penceresi sunuyor. Bu nedenle ben önümüzdeki birkaç yıl içinde bir astronotun ABD, Rusya ya da Japonya’daki tesislerde eğitim alıp uzaya çıkmasını muhtemel görüyorum.

Söyleşi: Serkan Ocak

© Deutsche Welle Türkçe