1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İşkence itirafı var, soruşturma yok

19 Kasım 2021

Türkiye'nin en karanlık dönemlerinde MİT'te görev yapan Mehmet Eymür, bu süreçte işkenceleri ve örtülü operasyonları yönetti, "elamanları" Susurluk çetesiyle suça bulaştı. Ancak bugüne kadar Eymür'e dokunulamadı.

https://p.dw.com/p/43Gfx
Eski MİT'çi Mehmet Eymür
Eski MİT'çi Mehmet Eymür Fotoğraf: ANKA Nachrichten Agentur

Eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür'ün bir dönem işkence yaptığını kabul etmesinin ardından gözler yargıya çevrildi. İşkence iddialarıyla ilgili herhangi bir soruşturma başlatmayan yargı, buna ilişkin zamanaşımı süresinin dolduğu görüşünde. Eymür hakkında suç duyurusunda bulunan Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren ise "İnsanlığa karşı suçlarda zamanaşımı olmaz" dedi.

"Hayır, başka türlü konuşma imkânı yoksa olabilir. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Çünkü çok inatçı tipler var. Başka türlü konuşturmak çok zor."

"Devlet görevlileri 18 kişiyi para için öldürdü; Çiller cinayetleri biliyordur, ama Ağar kim bilir nasıl takdim ediyordur!"

T24'ten Gökçer Tahincioğlu'na verdiği röportajda bu ifadeleri kullanan eski MİT Kontr-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür bir kez daha gündemde... Bir dönemin "kara kutusu" Eymür, sık sık "istihbaratçı ketumluğu"nun dışına çıkarak dönemin aktörlerini suçladı. Ancak olaylardaki kendi rolünü göz ardı etti. Peki, Mehmet Eymür kimdir, bugüne kadar hangi olayların içerisinde yer aldı? DW Türkçe, Eymür'e mercek tuttu.

Babası da istihbaratçı

Asker bir aileden gelen Mehmet Eymür'ün babası subaydı. Baba Mazhar Eymür, yüzbaşı rütbesiyle 1938'de Dersim Katliamı'na katıldı. Bu "görev"den sonra 1940'ta MİT'e geçti. Aynı zamanda elektrik-elektronik uzmanı olan Mazhar Eymür, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Dış Büro tarafından 1958'de Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin Leipzig kentinde kurulan "Bizim Radyo"nun komünist yayınlar yaptığı gerekçesiyle yayınlarını önlemek için "kuvvetli bozucu istasyonları" oluşturdu. Baba Eymür, bu "başarısı" nedeniyle MİT tarafından ödüllendirildi.

Ziverbey'in işkencecisi

Mehmet Eymür de babasının izinden gitti, 1965 yılında "takip memuru" olarak MİT'te işe başladı. Öldürülen MİT yöneticisi Hiram Abas'ın ekibinde yer aldı.

12 Mart cuntası tarafından İstanbul Anadolu yakasında kullanılan Ziverbey Köşkü'nde çok sayıda kişiyi "işkenceli" sorgulardan geçirdi. O dönem işkence gören bir isim de gazeteci-yazar İlhan Selçuk'tu. Eymür, Selçuk'un alındığı dönemde Ziverbey'de olmadığını iddia etti. Selçuk, işkence altında ifade verdiğini ispatlamak için ifadesindeki cümlelerin sondan ikinci sözcüklerinin baş harflerinden "Akrostiş" oluşturdu. Harfler birleştirildiğinde "İşkence altındayım" ifadesi çıkıyordu.

Ulaş Bardakçı ve Mahir Çayan'a operasyon

Mehmet Eymür, 1970'li yıllarda sola karşı düzenlenen birçok operasyonda aktif rol oynadı. 1972'te İstanbul'da öldürülen THKP-C önderlerinden Ulaş Bardakçı'nın vurulduğu operasyonun yapıldığı evde olan Eymür, aynı yıl Tokat'a bağlı Kızıldere Köyü'nde saklanan Mahir Çayan ve arkadaşlarına yönelik operasyonda da görev aldı. Bu operasyonda Çayan ve arkadaşları öldürüldü.

1980 darbesinin ardından ise ASALA'ya karşı düzenlenen örtülü operasyonlarda görev alan Eymür, 1984'te Genelkurmay Başkanlığı'nın talebi üzerine 1984'te ünlü "Babalar Operasyonu"nu yönetti. Eymür, bizzat Dündar Kılıç'ın sorgusunu yaptı.

Eymür, 1987 yılında "Banker Bako Olayı, Polis İçindeki Çekişme ve Yeraltı-Polis-Kamu Görevlileri İlişkileri" başlıklı bir rapor hazırladı. Polis, mafya ve siyaset ilişkilerini anlatan raporun Doğu Perinçek grubunun yayın organı 2000'e Doğru dergisinde yayımlanmasıyla hakkında soruşturma açıldı. Eymür ve Hiram Abas, 1988'de MİT'ten ayrılmak zorunda kaldı.

Susurluk döneminde MİT'e döndü

Eymür'ün MİT'e yeniden dönüşü 1994'te oldu. Faili meçhul cinayetlerin yaşandığı döneme denk gelen tarihte Eymür, Özel İstihbarat Dairesi'nin başına geçirildi. Bu dairenin adı daha sonra Kontr-Terör Daire Başkanlığı oldu.

Eymür'ün yeni süreçte en tartışmalı eylemi, 1985'te "komplikasyonlara sebep olduğu" gerekçesiyle teşkilattan uzaklaştırılan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ı 1994'te yeniden MİT'e alması oldu. Yeşil, Lübnan ve Suriye'de Abdullah Öcalan'a yönelik başarısız operasyonlarda kullanıldı. Mahmut Yıldırım'dan Lübnan operasyonu dönüşü 28 Kasım 1996 tarihinden sonra bir daha haber alınamadı. Yeşil için "Yürekli bir oğlandı" diyen Eymür, MİT'e yeniden alınmasını ise "Tabii şimdi bize düzgün adam lazım değil ki. Düzgün adam neyin haberini getirecek? Bir faaliyetin içerisinde olan adam zaten kirli adamdır" sözleriyle savundu.

Yeşil'in kırılan kaburgalarını tedavi ettirdi

Mehmet Eymür, bu süreçte dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ile sık sık karşı karşıya geldi. MİT'in kullandığı Yeşil, o dönem Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alındı ve sorguda "kaburga kemikleri" kırıldı. Yeşil, bu halde MİT'e teslim edildi. MİT, Yıldırım'ın tedavisini üstlendi.

Mahmut Yıldırım, Eymür'e bağlı MİT'e çalıştığı dönemde aynı zamanda Ağar'ın ekibiyle de yakın irtibattaydı. İran uyruklu Lazem Esmaeili, Askar Smitko'yu 1995'te kaçıran Mahmut Yıldırım, fidye olarak 300 bin Alman Mark'ı ve birkaç gün sonra da 50 bin Amerikan Doları aldı. Ancak Yıldırım, her iki İranlıyı daha sonra infaz etti.

Öldürülecekler listesini biliyordu

Yine Eymür'e bağlı çalışan MİT elemanı Tarık Ümit de 1990'lı yıllarda öldürülen Savaş Buldan, Hacı Karay ve Adnan Yıldırım cinayetlerine katıldı. Mehmet Ağar ve Susurluk çetesiyle ortak çalışan Ümit, Eymür tarafından o dönem sorguya alındı. Ümit, Susurluk çetesiyle ilişkisini ayrıntısıyla anlattı; 14 Temmuz 1994'te "öldürülecekler Kürt işadamları" listesini de Eymür'e verdi. Daha sonraki süreçte bu cinayetlerin MGK kararıyla olduğunu söyleyen Eymür, bu listeyi MİT Müsteşarlığı'na bildirdiğini öne sürdü. Ümit, o dönem Ağar'a bağlı özel timciler tarafından kaçırıldı. Abdullah Çatlı tarafından öldürüldüğü iddia edilen Ümit'in cesedine bugüne kadar ulaşılamadı.

Faili meçhul cinayetler duruşması sırasında İbrahim Şahin'in avukatı Basri Aydın, "Tarık Ümit'in işlediği cinayetleri neden adli makamlara intikal ettirmediniz?" diye sordu. Mehmet Eymür ise "Ama devlet adına yaptığını söyledi" demekle yetindi.

3 Kasım 1996 tarihinde Abdullah Çatlı ve polis müdürü Hüseyin Kocadağ'ın öldüğü, DYP milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yaralı olarak kurtulduğu Susurluk kazası yaşandı. Polis, mafya ve siyaset üçgenindeki karanlık olayların ortaya çıkması üzerine Mehmet Eymür, 1997'de gözlerden uzaklaştırılarak MİT'in "Washington Temsilcisi" yapıldı. Kutlu Savaş'ın Susurluk raporunun ardından bu temsilcilik kapatıldı ve Eymür 1988'de Türkiye Şeker Fabrikaları'nda müşavirliğine atandı. Ancak Türkiye'ye dönmeyi kabul etmeyen Eymür, ABD'ye yaşamaya başladı ve açtığı atin.org adlı internet sitesinden yayınlar yapmaya başladı.

Ergenekon'da tanık oldu

Eymür'ün yeniden sahneye dönüşü Ergenekon soruşturması sırasında oldu. Eymür, 17 Haziran 2008'de savcı Zekeriya Öz'e tanık sıfatıyla "bildiklerini" anlattı. Ergenekon davasında da tanıklık yaptı.

"Çatışmacı" bir kişiliği olan Eymür, MİT'te görev yaptığı süre boyunca sürekli diğer yöneticilerle "rekabet" halinde oldu. Dönemin İstanbul MİT Bölge Başkanı Nuri Gündeş, MİT yöneticisi Kaşif Kozinoğlu, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun bu isimlerin başında geldi. Doğu Perinçek ile olan kavgası "kan davasına" dönüşen Eymür'ün, Mehmet Ağar ile olan çatışması ise "İki Mehmet kavgası" olarak anıldı.

Eymür, MİT'te birçok soruşturma geçirdi, disiplin cezasına çarptırıldı. Eski CHP Erzincan Milletvekili Nurettin Karsu'nun evinin basılması, çocuklarının kaçırılıp dövülmesi olayına adı karışan Eymür, bu nedenle "kademe ilerlemesinin durdurulması" cezası aldı.

Dokunulmayan istihbaratçı

Türkiye'nin en karanlık dönemlerinde, en karanlık olaylarının içerisinde yer alan Mehmet Eymür'e, bugüne kadar yargı tarafından hesap sorulamadı. Ne işkence olaylarının üzerine gidildi ne de faili meçhul cinayetlerdeki rolü sorgulandı. Ankara'daki faili meçhul cinayetler soruşturmasında 2011'de gözaltına alınan, ardından serbest bırakılan Eymür'e dava açılmadı. Eymür'ün başında bulunduğu ve MİT'in daha sonraki süreçte kapatmak zorunda kaldığı Kontr-Terör Daire Başkanlığı'nın hangi görevleri yaptığı, faili meçhul cinayetlerle ilişkisi aydınlatılamadı.

Yargı neden sessiz?

İşkence yaptığını kabul eden Eymür'ün açıklamalarının üzerinden 15 gün geçti. HDP, HKP ve Diyarbakır Barosu, Eymür hakkında "işkence" suçundan suç duyurusunda bulundu. Ancak yargıdan Eymür'ün itiraflarının üzerine gidildiğini gösteren herhangi bir açıklama yapılmadı. Eymür ifadeye de çağrılmadı.

DW Türkçe'nin ulaştığı yargı kaynakları savcılığın sessiz kalmasını "zamanaşımı süresi"ne bağladı. Eymür'ün bahsettiği olayların 1970'li yıllara kadar uzandığını belirten kaynaklar, zamanaşımı süresi dolduğu için buna ilişkin yargılama yapılamayacağını kaydetti.

Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren
Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit ErenFotoğraf: Felat Bozaraslan/DW

'İnsanlığa karşı suçta zamanaşımı olmaz'

DW Türkçe'ye konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, Mehmet Eymür'ün sistematik işkence yaptığını itiraf ettiğine dikkat çekti. Eymür'ün ifadesinin alınmasını ve soruşturmanın genişletilmesini isteyen Eren, Türkiye'de kamu görevlilerinin işlediği suçlara karşı cezasızlık politikası olduğunu kaydetti. Eren, "Herkesin bildiği gibi 1990'lı yıllarda bu bölgede çok ağır insan hakları ihlalleri yaşandı. Gözaltında kayıplar faili meçhul cinayetler, işkence vakaları hep gündemdeydi. Aslında herkesin bildiği bir gerçekti. Ama maalesef hiçbir zaman soruşturmaya konu olmadı" dedi.

İşkence suçlarında zaman aşımı olamayacağını dile getiren Eren, şu değerlendirmeyi yaptı:

"İşkenceye dair bir ikrar var mı var, o dönem gözaltında kayıplarla ilgili beyan var mı var? Bu anlamda biz talepte bulunurken bu dosyaların insanlığa karşı suç tanımlamasıyla hiçbir zaman zamanaşımına uğramayacağını ve bütün o dönemin dosyalarının açılmasını bu beyanlar doğrultusunda talep ettik."

Eren, iktidar yetkililerinin Eymür'ün itiraflarına rağmen açıklama yapmamasını da eleştirdi.

Alican Uludağ

© Deutsche Welle Türkçe

Türkei DW Mitarbeiter Alican Uludağ
Alican Uludağ 2008'den bu yana gazetecilik yapan Alican Uludağ, yargı ve insan hakları gibi konulara odaklanıyor.alicanuludag