1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Borç krizinden kaçış yok

9 Ağustos 2011

Şimdiye kadar yere sağlam basan ve ABD ile Euro Bölgesi’ndeki fırtınaların iz bırakmadığı 'yükselen piyasalar' ikinci dip endişesine kapıldı. Yeni gelişmekte olan ülkelerde kriz virüsüne yakalanma korkusu belirdi.

https://p.dw.com/p/12DOm
Fotoğraf: picture alliance / dpa

Efsanevi bir yükseliş sergilemişlerdi: zengin sanayi ülkelerinde Üçüncü Dünya olarak adlandırılan birçok ülke zamanla dünya ekonomisinin itici gücü haline geldi. İhracata bağımlı bir ülke olan Almanya da bu gelişmeden fazlasıyla sebeplendi. 20. yüzyılda açlık ve işsizlikle mücadele eden Rusya, Çin ve Hindistan artık dünyanın en büyük on iki ekonomisi arasında yer alıyor.

Deutsche Bank’ın yükselen piyasalardan sorumlu bölüm başkanı Maria Lanzeni, kalkınmışlığın eşiğindeki ülkelerin uluslararası finans piyasalarındaki türbülanslardan kendilerini tamamen tecrit etmelerinin mümkün olmadığını söylüyor. Lanzeni, Lehman Brothers’in iflasını izleyen mali krizin tekerrür etmesinin genç sanayi ülkeleri açısından son derece kötü sonuçlar doğurabileceğini ve bu ülkelerin resesyona sürüklenebileceğini belirtiyor. Maria Lanzeni, küresel borç krizinin yayılmasının "negatif net efektlerinin" büyüme hızı yüksek gelişmekteki ülkeleri vurabileceğini ve uzun vadeli yatırım sermayesi transferinin kesilmesi kadar, sermaye çıkışının da bu ülkeleri durgunluğa sürükleyebileceği görüşünde. Lanzeni’ye göre, kriz nedeniyle meydana gelen kayıpların kapatılmasında kullanılacak olan sermaye kalkınmaktaki ülkelere gitmeyecek.

Yabancı sermaye yatırımlarına bağımlılık

İç piyasanın yabancı yatırımların hakimiyetinde olduğu kalkınma halindeki ülkelerin krize yakalanma riski yüksek. Macaristan ve Polonya gibi doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra İsrail, Meksika, Rusya, Endonezya ve Güney Afrika Cumhuriyeti de bu kategoriye giriyor. Çin ve Hindistan ise sermaye düşüşüne nispeten dayanaklı ülkeler. Maria Lanzeni, iki haneli büyüme hızına ulaşan bu ülkelerin ek konjonktürü teşvik programları için kaynak bulmada zorlanmayacağını söylüyor.

China Talfahrt an den Finanzmärkten geht weiter
Çin, dünyanın en büyük 12 ekonomisi arasında yer alıyorFotoğraf: dapd

Deutsche Bank’ın uzmanı, kalkınmışlığın eşiğindeki ülkelerin uzun vadede yatırım yeri olma cazibesini koruyacağını ve çeşitli yapısal faktörlerin bu ülkelerin lehine olduğunu ifade ediyor. Lanzeni nüfus yapısı, yeni orta sınıf, tüketim toplumuna dönüşme ve daha tutarlı ekonomik politikalar uygulanması gibi faktörlerin klasik sanayi ülkeleri karşısında avantaj sağladığını curguluyor.

Küresel ekonominin payandası

Kalkınmaktaki ülkeler dünya ekonomisine dayak oluyor. Lehman’ın iflasını izleyen mali kriz sırasında bu trend öncelikle ihracatçı Alman şirketlerine adeta doping etkisi yaptı. Çin, Hindistan ve Brezilya Alman malı makine, tesis ve otomobil sipariş ettiler. Ayrıca yabancı yatırımcı da parasını, getirisi daha fazla olan sanayileşme yolundaki ülkelerde değerlendirdi. Ama şimdi bu ülkeler aşırı ısınma tehlikesiyle karşı karşıyalar. O ülkelerde spekülasyon balonları şişiyor, enflasyon artıyor.

Kalkınma halindeki ülkelerin en eski yatırım fonu olan Magellan’ın yönetim kurulu başkanı Vincent Strauss, "sakın Çin hisse senedi almayın!" diyor. Strauss, Çin yönetiminin şaha kalkan enflasyonu dizginleyebileceğine ihtimal vermiyor. Çin’in yatırım fazlası olduğunu belirten yatırım uzmanı, altyapı yatırımlarının çok hızlı ilerlediğini, çelik ve çimento endüstri kollarında muazzam kapasite fazlası oluştuğunu, yokluktan bahsetmenin yasak olduğu Çin gibi komünist bir rejimde sanayi toplumundan hizmet toplumuna geçişin çok sancılı olacağını belirtiyor ve ekliyor: "Çin, ilerde vuku bulacak bir kazadır."

İthal enflasyon

Thomas Mayer neuer Chefvolkswirt der Deutschen Bank
Deutsche Bank baş iktisatçısı Thomas MayerFotoğraf: DB

Borç krizinin etkileri artık gelişmekteki ülkelerde de hissediliyor. Avrupa ve ABD buhran nedeniyle piyasaları düşük faizle paraya boğuyor. Bu ucuz para kalkınmakta olan ülkelere akarak, oralarda enflasyon doğuruyor. Bunun neticesinde de gelişme halindeki ülkeler politika faizlerini arttırmak zorunda kaldıkları büyümeyi frenliyorlar. Aynı zamanda ‘Carry Trades' de yeniden canlanıyor. Yatırımcı ucuza aldığı doları, daha fazla faiz getiren Singapur ya da Brezilya parasına yatırıyor. Talep arttığı için dış değeri yükselen kalkınma halindeki ülkelerin paraları, ihracatçı şirketleri zor duruma sokuyor.

Çeşitli genç sanayi ülkelerin borsa endeksleri konjonktürün, dünya piyasalarındaki krize bağımlılık yüzünden nasıl kötülediğini yansıtıyor. Çin'in en önemli hisse senetleri yılbaşından bu yana %6,5 oranında değer kaybederken, Polonya, Tayvan ve Türkiye'de hisse senetleri çift haneli oranlarda ucuzladı. Borsa endekslerinin puan kaybından en çok etkilenen ülke yüzde 23,6 ile Brezilya oldu. Hindistan borsa endeksinin puan kaybı %15,6'yı buldu.

‘Büyüme hızı istikrarını korusa da, kalkınma halindeki ülkelerin de artık canlanma dinamiğini koruyamadıkları göze çarpıyor.' Bu görüşü dile getiren Deutsche Bank baş iktisatçısı Thomas Mayer, Avrupa ve Amerikan borç krizinin tuz biber ektiği küresel soğumanın bedelinin finans piyasalarında ödendiğini vurguluyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Klaus Ulrich / Ahmet Günaltay

Editör: Ayhan Şimşek