1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

18.04.2011 - Alman basınından özetler

18 Nisan 2011

Alman gazetelerinde Libya'da yaşanan gelişmeler, Arap dünyasındaki değişim sürecinde Türkiye'nin rolü, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın attığı adımlar ve ayrıca ABD ile Çin arasındaki kur mücadelesi geniş yer tutuyor.

https://p.dw.com/p/10vI5

Libya'daki gelişmelere değinen Berlin merkezli Tageszeitung, Kaddafi güçlerinin misket bombası kullandığı iddialarına dikkat çekiyor. Gazetede yer alan yorum şöyle:

“Misket bombaları, dünyanın en fazla ölüme yol açan ve zarar veren en ‘başarılı' silahı. Bunları kullanırken askerî ve sivil hedefleri birbirinden ayırmak zor. Ayrıca bu bombalar, büyük bir kısmı atıldıktan sonra hemen patlamadığı ve savaşın sona ermesinden on yıllar sonra bile sivilleri tehdit ettiği için çok da sinsi. Misket bombalarının yasaklanmasını öngören konvansiyonu şimdiye kadar 193 Birleşmiş Milletler üyesinden sadece 103'ü imzaladı. Bu ülkelerden 56'sı da sözleşmenin onay sürecini henüz tamamlamadı. Libya, üç büyük misket bombası üreticisi ABD, Rusya ve Çin'in yanı sıra İsrail, Hindistan ve Pakistan gibi bu bombaların yasaklanmasıyla ilgili görüşmelere katılmadı bile. Misket bombaları onlar için ‘askerî vazgeçilmezler' arasında.”

Arap dünyasındaki huzursuzluklara dikkat çeken Süddeutsche Zeitung ise Türkiye'nin rolüne değiniyor ve dikkat çekici bir saptamada bulunuyor:

"Son gelişmeler ışığında Türkiye'nin bölgedeki siyasi ağırlığı daha da artabilir. Zira Türkiye, Arap âlemindeki isyan dalgasının ta en başında konumunu doğru şekilde belirledi. Eski rejimlerin miyadını doldurduğunu çok erken gören Türkiye, liderlere reform çağrıları yaptı, hatta zaman zaman isyancıları destekleyen bir tavır da sergiledi. Ankara, son yıllarda Arap dünyasındaki etkinliğini zaten hissedilir derecede artırmayı başardı. Ayrıca Türkiye, bölge için iki açıdan 'model ülke' karakteri sergiliyor: Birinci örnek Erdoğan'ın AKP'sidir. İslamî bir taban üzerine kurulan bir partinin, zaman içinde pekâlâ muhafazakâr-demokratik bir kitle partisine dönüşebileceği görüldü. Bu nedenle başta Mısır olmak üzere pek çok Arap ülkesinde, partinin adına varana kadar bu model taklit edilmeye başlandı. Diğer taraftan Türkiye, diktatörlükten demokrasiye 'yumuşak' geçişte de bir model özelliği taşıyıyor. AB'nin de bu gerçeğin farkında olması ve Arap âlemindeki değişim sürecinde Türkiye'nin bu 'yumuşak gücünün' etkisinden yararlanması gerekir."

Almanya'nın güneyinde çıkan Der neue Tag gazetesi de Libya'da hava operasyonuna devam eden Batılı güçleri uyarıyor:

“İsyancılar, dış destekle Libya'nın doğusunu Kaddafi güçlerinden temizlemeyi başarmış olsalar da, Kaddafi'nin sahnedeki askerleri ve vefalı dostları batıdaki varlığını eskisi gibi sürdürüyor. Bu, 199'deki Körfez Savaşı'ndan sonraki durumu hatırlatıyor. Bundan 20 yıl önce müttefik ülkeler, Saddam'ın birliklerini işgal ettiği Kuveyt'ten sürmüş, aynı zamanda da başkent Bağdat'a girmişti. Ancak Saddam Hüseyin'in devrilmesi o zaman başarılamamıştı. Ve Saddam daha sonra kendisini göndermek isteyen Iraklılardan barbarca intikam almıştı. Bunun Libya'da da yaşanmasına izin verilmemeli.”

Frankfurter Rundschau gazetesi de Suriye'deki huzursuzluklara işaret ediyor. Protesto gösterelerinin ardından Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, olağanüstü hâl uygulamasına son vereceğini açıkladı. Gazetede şu satırları okuyoruz:

“Esad, bu girişimiyle koas ve iç savaştan korkan sessiz çoğunluğun, radikal demokrasi aktivistleri ile bir araya gelmesinin önüne geçmek istiyor. Ancak aynı zamanda kırbacını sallamaya da devam ediyor: ‘Asayiş' herşeyin üzerinde ve daha fazla protesto gösterisine tolerans yok! Olağanüstü hâl uygulamasına son verilse de aslında bu, baskının hafifleyeceği anlamına gelmiyor. Çok sayıdaki istihbarat servisinin gücü olduğu gibi duruyor, ayrıca yozlaşmış yargı sistemi ve Baas Partisi'nin tekelleşmesini sağlayan anayasa maddesinde de değişen bir şey yok. Beşar Esad'ın geleceği bundan sonra sessiz çoğunluğun nasıl hareket edeceğine bağlı.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise ABD ve Çin arasındaki kur savaşına değiniyor ve bunun dünya ticaretinde adaletsizliğe yol açtığı uyarısında bulunuyor:

“Korumacı önlemlerin artması yönündeki tehlike devam ediyor. Bunun sorumlularının isimlerini vermek gerek: Onlar Washington ve Pekin'de oturmaktalar. Amerikan para politikası, sadece ABD'ye değil, tüm dünyadaki uluslarararası bankacılık sistemine sorumsuzluk boyutunda kendi parasını pompalıyor. ABD ve Çin arasındaki iki yüzlü ticaretin ortaya çıkardığı inatçı ve büyük dengesizlik, aynı zamanda Çin para birimini piyasada kasıtlı olarak düşük tutan Pekin stratejisinin bir parçası. Ancak her iki tarafın da hatalarını düzeltmesiyle ticaretteki dengesizliklerle ilgili tartışma sona erebilir.”

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Hülya Köylü

Editör: Murat Çelikkafa