1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yorum: Uyum sorunu anketlerle çözülemez

19 Nisan 2010

Alman İçişleri Bakanlığı, Almanya’da yaşayan göçmenler arasında en fazla uyum sorun yaşayan grup olarak Türkleri gösteriyor. DW Türkçe Yayınlar Şefi Baha Güngör, anket sonuçlarını şöyle yorumluyor:

https://p.dw.com/p/N0TX
DW Türkçe Yayınlar Şefi Baha Güngör
DW Türkçe Yayınlar Şefi Baha Güngör

Almanya’daki Türklerin uyumla ilgili büyük sorunlarını Alman kamuoyunun gündemine getiren bir araştırma daha. Verilerin değerlendirilmesinde şu sorunun da sorulması gerekir: Araştırmadan ne tür bir sonuç beklenebilirdi ki?

Kadınlar arasında okuma-yazma bilmeme sorunundan tutun, sosyal yardım kotaları temelinde gözlemlenen farklılıklar ya da eğitim ve meslek eğitimi seviyesine, tüm alanlarda Türkler en alt sırada yer almayı sürdürüyor. Ancak İslam Konferansı’nın en önemli organizasyon merkezlerinden biri olan Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’nin araştırması belirgin bir uyarı işareti niteliği taşıyor.

Yol gösterici analizlerin eksikliği nedeniyle birşeylerin değişmesi kolay değil. Alman iç siyaseti, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve Türklerin Alman toplumuna eşit değere sahip unsurlar olarak dahil edilmesi konusunda tembel, uyuşuk ve hatta görmezden gelen tutum, uyum sorunları yığınının önde gelen nedenidir.

Türkleri İtalyanlar, Yunanlılar ya da eski Yugoslavya’dan gelen göçmenlerle karşılaştıran, elmayla armutu birbirine karıştırıyor demektir. Alman siyasiler, Almanya'nın bir göç ülkesi olduğunu çok geç kabul edebildi. ‘Misafir işçi' kavramının geçerliliğini koruyacağına ve konukların belli bir süre sonra yeniden ülkelerine geri döneceğine dayalı aldatıcı umut, 70'li ve 80'li yıllarda bugün yaşanan sorunun köklerini oluşturdu.

Henüz normal ders saati bile başlamadan sabahın erken saatlerinde çocukların Kur'an kursuna gönderilmesi gibi ideolojik yönlendirme girişimleri; demokratik özgürlükler, ibadet özgürlüğü ve kültürün korunması adı altında görmezden gelindi, yanlış bir hoşgörü anlayışı içinde sistem kendi kendini kandırdı.

Yıllardır, özellikle de 11 Eylül'ün ardından Türklerin dini ‘Avrupa'nın Hrıstiyan-Yahudi köklerine aykırı' olarak etiketleniyor, Türkiye'nin ‘Avrupa ailesine ait olmadığı' vurgulanıyor. Türkiye ile ilgili kullanılan ‘tarihî ve geleneksel dostluk', ‘askerî müttefiklik ilişkileri' ya da ‘ekonomide güvenilir ortak' gibi kavramlarsa samimiyetten uzak kalıyor ve Türkler'in kendini dışa karşı daha da kapatmasına neden oluyor. Bunun sonucunda Türkler, eksikliklerini tamamlamaya gerek kalmayan ayrı bir dünya oluşturdu. Bugün Almanya'da bir Türk aile beşikten mezara Almanca konuşmaya ya da Almanlarla temasa gerek kalmadan yaşayabiliyor.

Peki bunun değişmesi nasıl sağlanabilir? Değişimin tek yolu, bir zamanlar ‘müsamaha göstermek'le başlayıp sonra ‘hoşgörü' olarak adlandırılan tutumun nihayet değişmesi ve Türklerin, "toplumun eşit değere sahip unsurları" olarak kabul edilmesidir. Türklere karşı çifte standarta son verilmelidir. Yunanlılar, İtalyanlar, İspanyollar ya da diğer Hrıstiyan halklarla karşılaştırmak sonuç getirmez. AB ülkelerinden gelen insanların ülkelerine geri dönme diye bir endişesi yok. Çünkü istedikleri zaman Almanya'ya geri gelebilirler. Örneğin İtalya ile Almanya arasında "dondurmacı göçleri" yaşanıyor. İtalyanlar yazın dondurma satmaya geliyor, kışın ülkesine dönüyor.

İnsan onurunu hiçe sayan vize zorunluluğu sadece Türkleri etkiliyor, insanların yaşamlarını nerede kurmak istedikleri konusunda özgürce karar verebilmesini engelliyor. Türkler ile diğer göçmenlerin Almanya'daki koşulları sadece vize değil, diğer alanlarda da eşit hale getirilmelidir. Aksi takdirde bu tür göçmen araştırmalarının, Almanya'daki halk grupları arasındaki derin uçurumu doğrulamak dışında bir anlamı olmaz.

© Deutsche Welle Türkçe


Yorum: Baha Güngör

Editör: Murat Çelikkafa