1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Politika değişikliği

13 Kasım 2015

DW'den Christoph Hasselbach, Dublin Anlaşması'nın yeniden uygulanmaya konma kararının prensipte doğru bir karar olduğunu, ancak anlaşmanın uygulanmasının pek de kolay olmayacağı görüşünde.

https://p.dw.com/p/1H55x
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/S. Kahnert

Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere'den son günlerde ard arda sinyaller geliyor. Almanya’ya bundan böyle her mültecinin istediği gibi gelmesi artık mümkün olmayacak. Bu, Suriyeli mülteciler için de geçerli olacak. Şimdilerde Dublin Anlaşması uygulamaları yeniden devreye giriyor. Bunun anlamı şu: Suriye’den Avrupa’ya kaçan bir kişi, ilk ayak bastığı AB ülkesinde sığınma başvurusunda bulunacak. Bu kişi ayak bastığı ilk AB ülkesinde kalmayıp da örneğin Almanya’ya geçtiğinde, Alman makamları bu kişiyi ilk ayak bastığı ülkeye geri gönderebilecek.

Dublin'e Suriyeli istisnası

Başbakan Merkel, geçen Ağustos ayında, hem insanî açıdan, hem de Federal Göçmenler ve Mülteciler Dairesi'nin (BAMF) çok uzun süren mülteci başvurularını inceleme sürelerini azaltmak amacıyla Suriyeliler için bu uygulamayı rafa kaldırmıştı. Ancak bu arada yüzbinlerce mülteci Almanya’ya geldi ve bunlar arasında Suriyeli olduklarını beyan edenler de vardı, zira böyle bir beyanda bulununca sığınmacı statüsü almak neredeyse garanti oluyordu. Aslında bu insanlardan sorumlu olmaları gereken AB’nin transit ülkeleri, Yunanistan, Macaristan, Hırvatistan, Slovenya ve Avusturya, bu insanların bir an önce ülkelerini terk etmelerine gayret gösterdiler. Niye yapmasınlar ki? Mülteciler zaten Almanya’ya gitmek istiyorlardı, Almanya da onları ülkeye kabul ediyordu. Ama şimdi bu uygulamaya son veriliyor. Zira mülteci akınını frenlemek zorunda kalan federal hükümet giderek kendini daha büyük bir baskı altında hissediyor.

Hasselbach Christoph Kommentarbild App

Önceden tahmin edilebileceği gibi kabak bir anlamda Federal İçişleri Bakanı de Maiziere’in başına patladı. Bunun, insanî olmayan, uygulanması zor ve kimseye danışılmadan alınmış bir karar olduğu söylendi. İçişleri Bakanı’nın tavrının parti politikalarıyla ilgili olduğu, mültecilerin reddinin etik olmadığı yolunda eleştiri yöneltildi.

En ağır eleştireler ise Dublin Anlaşması’nın yeniden uygulanacak olmasına yönelik. Oysa ki bunun pratik hayatta büyük sonuçları olmayacak. Örneğin mültecilerin geri gönderilebileceği Yunanistan, bu uygulamanın dışında bırakıldı. Yunanistan tam da mültecilerin giriş yaptığı ilk ülke olması dolayısıyla en önemli ülke konumundaydı.

Berlin'in işbirliğine ihtiyacı var

Bunun ötesinde Almanya'nın geri gönderme aşamısında, mültecinin hangi ülke üzerinden AB'ye girdiğini bilmesi gerekiyor. Ancak mülteciler bu konuda suskun kalacaktır. Ve mülteci güzergahı üzerindeki ülkeler, mültecilerin ülkelerinden transit geçmesine gayret göstereceklerdir. Çünkü onları kayıt altına alırlarsa, sonunda onları Almanya'dan geri almak zorunda kalacaklar. Bu durumda Berlin, Dublin Anlaşması'nın işleyebilmesi için Avrupalı ortaklarının işbirliğine ihtiyaç duyacaktır.

Her şeye rağmen bu politika değişikliği doğrudur ve bu karar için hiç de erken değildir. Çünkü her şeyden önce federal hükümetin kendi halkına ve Avrupalı ortaklara vermiş olduğu mesaj önemli. Almanya'nın her gelen mülteciyi kabul etmesi mümkün değildir. Bu anlamda Merkel'ın mülteci akını başladığında söylediği, mültecilerin Almanya'ya gelmesini teşvik edici sözler yanlıştı.

Anketler de mülteci krizinin üstesinden gelinmesi konusunda Başbakan'a olan güvenin sarsıldığını ve lideri olduğu Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin puan kaybettiğini gösteriyor. Sağ popülist partiler ise yükselişte. Eğer ılımlı siyasi partiler mülteci akınını kısa zamanda azaltamazsa, o takdirde bu alanda radikal güçler at oynatmaya başlayacaklardır.

©Deutsche Welle Türkçe

Christoph Hasselbach