1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yorum: Alnının akıyla gazeteci

23 Aralık 2018

"Gazeteci kimdir? Resmî onaylı sarı basın kartı olmayan gazeteci değil midir?" Banu Güven, 17 Aralık’ta hayatını kaybeden sarı basın kartsız gazeteci Kürşat Akyol’un ardından DW Türkçe’de yazdı.

https://p.dw.com/p/3AZBT
Türkei Protest für Pressefreiheit
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/S. Suna

Çok sevdiğim arkadaşım ve değerli meslektaşım Kürşat Akyol geçen hafta aramızdan ayrıldı. Onu tanıyan herkes fena sarsıldı. Her şeyden önce Kürşat iyi bir insandı. Öyle gidenin arkasından usulen söylendiği şekliyle değil, içi dolu dolu "iyi insandı".

Zekiydi. Alçakgönüllüydü. Kibardı. İçinde gazetecilik ateşi vardı. Mesleğini bilerek ve isteyerek seçmişti. Tam o seçimi yaptığı zamana denk gelmişti tanışmamız. Üniversite yılları. 1987 olmalı... Ben de gazeteci olmaya karar vermiştim. Bir taraftan okumak, bir taraftan mesleği öğreneceğimiz bir yerlerde çalışmak gayretindeydik. "Gazeteciyim" diyebilmek için sabırsızlandığımız günlerdi. Ama öğrenmek için kendimize zaman tanımamız ve çok çalışmamız gerektiğini biliyorduk. Bir taraftan okuyorduk, bir taraftan mesleğe tutunmaya çalışıyorduk. Çok çalıştık ve sonuç aldık. Gazeteci olduk.

Demokrasilerde bize "gazeteci" denir. Otoriter rejimler ise gazeteciliği kendi özel halkla ilişkiler ve propaganda aracı olarak gördükleri için sadece bu amaca hizmet edenlere gazeteci derler. Gazeteciliğe sadece kendileri tarafından verilebilecek bir paye olarak bakarlar. Sizin beyanınız ve emeğiniz onlara yetmez. Sizden devletin, daha doğrusu hükümetin gazetecisi olduğunuzu kanıtlamanızı isterler. Sadece onayladıklarına verdikleri bir kart parçasıyla.

Banu Güven
Banu GüvenFotoğraf: Privat

"Ayıptır sorması, sizce ben gazeteci miyim?"

Kürşat'ın ardından oturdum, ona özlemle, geriye dönüp paylaştıklarına teker teker baktım. Çizimleri, muziplikleri, sevdiği müzikler, yazdığı makaleler, yaptığı haberler. Bunlar sadece işin sosyal medya çağına yetişen kısmıydı. Ortak bir arkadaşımız da Cosmo - WDR Sansürsüz Türkiye sayfasında bir buçuk yıl önce yayınlanan bir makalesini paylaşmıştı. Kürşat şu başlığı atmıştı: "Ayıptır sorması, sizce ben gazeteci miyim?”

Şöyle diyordu: "50 yıllık ömrümün neredeyse son 29'unda, yalnızca gazetecilikten ekmek yedim. Dünyanın her yerinden, yerli ve yabancı 16 yayın organına binlerce haber, röportaj, makale yazdım. Arafat'tan, Gorbaçov'a ve uluslararası örgütlere, herkese gazeteci olduğumu kabul ettirdim. Bir kişi hariç. Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazeteci olduğumu bir türlü kabul etmiyor."

Kürşat durduk yerde isyan etmemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan iki gün önce BBC'deki HARDTalk programına çıkmış, cezaevindeki gazetecilerle ilgili soruya, "Şu an içeride olanların gazetecilik sıfatı yok. Ama ceplerinde bir sarı basın kartı değil, gazeteci kartı vardır. Bununla beraber de kendilerinin gazeteci olduğunu iddia etmişlerdir" demişti.

Yani Cumhurbaşkanı'na göre, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün verdiği "sarı basın kartı" yoksa, o kişi gazeteci değildi. Kürşat'ta hükümetin verdiği bu "resmî" basın kartından yoktu. Belki bir zamanlar vardı, o zaman da isteseydi alabilirdi, ama muhtemelen istememişti. Onlarca yıl emek vererek kazandığı gazetecilik vasfının onaylanması için başbakanlığın çatısı altında toplanan bir komisyondan medet ummak ters geliyordu. Kürşat sarı basın kartsızdı ve en âlâsından gazeteciydi.

30 yılı aşkın kariyerine Türkiye’de birçok gazeteyi ve BBC Türkçe, WDR ve Deutsche Welle gibi kurumları sığdıran Kürşat Akyol 51 yaşında hayatını kaybetti
30 yılı aşkın kariyerine Türkiye’de birçok gazeteyi ve BBC Türkçe, WDR ve Deutsche Welle gibi kurumları sığdıran Kürşat Akyol 51 yaşında hayatını kaybettiFotoğraf: privat

Resmî kart komisyonu

Eskiden başbakanlığa bağlı olan bu kart mevzuu da artık Cumhurbaşkanlığı'nın yetki alanına geçti. Belki okumuşsunuzdur, hafta içinde Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla, basın kartı verilecek kişiler ile basın kartına ilişkin usül ve esasların yeniden belirlendiği bir yönetmelik çıktı.

Basın, Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, artık Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı'na bağlı. Basın kartı başvurularına da buranın oluşturacağı bir komisyon bakacak. Kararlar ancak daire başkanı onayladıktan sonra kesinleşecek. Dokuz kişilik komisyonda iki üye doğrudan Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı'ndan olacak. Geri kalan 7 üye de yine TV, gazete-dergi, yerel basın, sendika, üniversite, sürekli ve geçici basın kartı olan gazetecilerden başkanlık tarafından atanacak.

Eskiden tüm sendikalardan birer üye çağırılırken, şimdi tek bir sendikadan tek bir temsilci olacak. Basın kartlarının iptali de muğlak ve kullanışlı bir kriterle kolaylaştı. Komisyon salt çoğunlukla gazetecinin davranışlarını milli güvenlik ve kamu düzenine aykırı bulursa veya bu davranışları alışkanlık haline getirdiğini düşünürse, basın kartını iptal ediverecek.

Gerisi gazetecinin telefonuna düşen ve "Kartınız iptal edilmiştir" diyen bir SMS'e bakacak. Buraya bir bilgi notu da düşelim: 2016 yılında sarı basın kartı iptal edilen, yani devletin mesleğinden men ettiğini zannettiği gazeteci sayısı 889. Aralarında cezaevine girenler de var, çalıştığı kurum kapatılınca yukarıdaki SMS mesajını alanlar da.

Suçlamalar gazetecilikle ilgili

Kürşat'ın atıfta bulunduğu 2017 tarihli BBC mülakatında Cumhurbaşkanı cezaevinde olan gazeteciler için "Bunlar ya terör örgütüyle beraber hareket etmişlerdir, ya silah bulundurmaktan içeri girmişlerdir, ya da birçok yerlerde bankamatikleri kırmışlar, buraları soymuşlardır" demişti. Başdanışmanı Gülnur Aybet de, birkaç gün önce BBC'de aynı programa katılıp, "Cezaevinde gazeteci yok" diyebildi. Hatta Türkiye'de tutuklananların usûlen bir form doldurduğu, orada meslek hanesine "gazeteci" yazanlar olduğu, bunun o kişileri gazeteci yapmayacağı gibi detaylarla iddiasını temellendirmeye de çalıştı.

Cezaevine girişteki detayları öğrenme gayreti gösteren başdanışman duruşma zabıtlarına ve mahkeme kararlarına bir baksa, sırf mesleğini yaptığı için cezaevinde olan ve hüküm giyen onlarca gazeteci görecekti. Ama mesele onları görmek istememesi zaten. Geçelim...

Türkiye'de gazeteci olmak da, kalmak da hiçbir zaman kolay olmadı. Basın tarihimizde öldürülen meslektaşlarımız da var, bombalanan gazete de. Ama meslek ilk kez böylesine topyekûn biçimde tehdit, baskı ve itibarsızlaştırmayla karşı karşıya. Eskiden de sarı basın kartı uygulaması vardı, ama bu karta sahip olmayanlar hükümetler tarafından sistematik olarak diskalifiye ya da kriminalize edilmezdi.

Sarı basın kartı uygulamasını eleştiren Kürşat Akyol, 30 yıllık meslek hayatının ardından aramızdan alnının akıyla ayrıldı. Ödemiş'te son yolculuğuna uğurlanırken de tabutunun üzerinde sadece Türkiye'de tanınan resmî bir kart değil, demokrasilerde gazetecinin kimliği kabul edilen kalemi vardı.

İyi ki gazeteciydin dostum Kürşat! Değerli hatıranı yaşatacağız.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe