1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Türkiye'nin Filistin'de somut politikası yok"

19 Aralık 2017

Türkiye Doğu Kudüs’te büyükelçilik açma isteğini dillendirdi. Prof. Serhat Güvenç, Rusya ve S.Arabistan’ın barış sürecinde devreye girebileceği bir dönemde Ankara'nın "ahlaki öncülüğün” ötesine geçemediğini belirtiyor.

https://p.dw.com/p/2pcMg
Türkei Istanbul Protest
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/T. Bozoglu

Başkan Donald Trump'ın ABD'nin, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan kararı onaylaması başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin tepkisine yol açtı. Dönem başkanı Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı'nı Kudüs gündemiyle olağanüstü topladı ve Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak tanıma çağrısı yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ardından da Türkiye'nin Doğu Kudüs’te büyükelçilik açmayı planladığını açıkladı.

Peki, Türkiye'nin Doğu Kudüs konusundaki öncü rolü Türkiye, İsrail ve ABD ilişkilerine nasıl yansıyacak?  DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr. Serhat Güvenç, Türkiye'nin işin ahlaki boyutuna odaklandığını ancak Ortadoğu barış süreci yolunda sahada etkili somut politikalarının olmadığını belirtti.

DW Türkçe: Türkiye’nin Doğu Kudüs’teki başkonslosluğu büyükelçi ile temsil ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğanın Doğu Kudüs’te büyükelçilik açma isteği ne kadar mümkün ve ne anlama gelir?

Prof. Dr. Serhat Güvenç: Şu aşamada mümkün görünmüyor. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında koşullar uygun hale geldiğinde bu büyükelçiliğin açılacağını ilan etti. Çünkü Doğu Kudüs'deki Türk Başkonsolosluğu’nun başında bir büyükelçi var ama İsrail’in işgal ettiği ve denetlediği topraklar üzerinde. Dolayısıyla işgalci bir güç olduğu bu topraklar üzerinde Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararlarına geçmiş olan bir ülkenin onayı olmadan Türkiye’nin oradaki başkonsolosluğunu büyükelçilik düzeyine yükseltmesi mümkün görünmüyor. Ayrıca oradaki başkonsolosluğun diplomatik temsilciliğe dönüştürülmesi durumunda, diplomatlara sağlanan kolaylıklardan faydalandırılmayacağını beklemek gerekir. Dolayısıyla çok sembolik bir adım olur.

Prof. Dr. Serhat Güvenç
Prof. Dr. Serhat GüvençFotoğraf: Kadir Has University

DW Türkçe: Mavi Marmara sonrasında iki ülke ilişkilerinde "normalleşme" adımları atılmıştı. Türkiye’nin Doğu Kudüs politikası, bu kez İsrail ile ilişkileri nasıl etkiler?

Prof. Dr. Serhat Güvenç: Bu, İsrail’in 1980 yılında attığı adıma bugün ABD’nin son aldığı kararla geldiğimiz bir nokta. İsrail’in bugünkü bir tasarrufu değil. Ancak ABD’nin adımı, Türkiye ile İsrail'in ilişkilerinin kötüleşmesine yol açacak bir ortamı oluşturdu. Türkiye-İsrail ilişkileri, Davos ve Mavi Marmara olayları öncesi düzeyine normalleşmeyle dahi ulaşacak gibi gözükmüyordu. Siyasi ve askeri bakımdan bunu söylemek mümkündü. Şimdi karşılıklı olarak problem çıkarmamaya özen gösterilen süreç de, hele ki Türkiye’nin büyükelçilik açma kararını dillendirmesi nedeniyle bir kesintiye uğrayabilir.

DW Türkçe: İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Kudüs Zirvesi'nde biri İngilizce biri Türkçe iki metin yansıdı basına. Doğu Kudüs’ün başkent olarak tanındığına yönelik iki farklı ifade bulunuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Serhat Güvenç: Basından takip ettiğime göre, konferansın sonuç bildirgesinde daha çok bir niyet beyanı ve davet varken, Türkçe metinde daha çok böyle bir çağrının yapılmış olduğu gibi güçlü bir izlenim çıkıyor. Yine basından takip edebildiğimiz kadarıyla Türk Dışişleri aslında kendi paylaştıkları metnin, nihai metin olarak kabul edilmesi için bir hayli uğraşmışlar. Fakat izleyen basın mensupları ve kıdemli diplomasi muhabirleri tarafından bu sonucu alamadıkları söyleniyor. Anlaşılan iç siyaset boyutu düşünülerek içerideki kamuoyuna, İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan daha güçlü bir ifadeyle başkentin Doğu Kudüs olduğu bir Filistin devletinin tanındığı yönünde bir karar çıktığı izlenimi veriliyor. Aslında Trump’ın Kudüs kararının da Alabama’daki seçimle ilgili olduğu söyleniyordu. Bir eyalet seçimi bile uluslararası siyasetin en kaşınmaya müsait konusunu bir iç politika malzemesi haline getirebiliyor.

Türkiye dönem başkanı olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı'nı Kudüs gündemiyle bir araya getirdi.
Türkiye dönem başkanı olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı'nı Kudüs gündemiyle bir araya getirdi.Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/L. Pitarakis

DW Türkçe: İslam devletleri Trump yönetimiyle ilişkileri bozmayı göze alabilir mi?

Prof. Dr. Serhat Güvenç: Suudi Arabistan ve Mısır’ın ya da Körez’deki bazı ülkelerin böyle bir niyeti olmadığı aşikar. Verdikleri tepki oldukça ölçülüydü. Bu durum, İslam dünyasının içinde bulunduğu durumun da bir yansıması. İslam devletleri sözlü olarak çok şiddetli tepki verilebiliyor  ancak öte yandan İsrail’e karşı kullanılabilecek somut bir araç ya da koz yok ellerinde. Bu nedenle şu anda İslam dünyasının ABD ile ilişkilerini bozma potansiyeli zayıf. Ancak bu, ABD’nin Ortadoğu’da liderlik yapabilme kabiliyetini bir hayli kısıtlayacak. Trump’ın hamlesi, Rusya ve Çin gibi ülkelere kendi çabalarıyla açamayacakları bir manevra alanı sağladı. Aranan partnerlere dönüşebilirler.

DW Türkçe: İslam dünyasında tanımladığınız duruma göre, Türkiye Doğu Kudüs konusundaki girişimini tek başına nasıl ve nereye kadar sürdürebilir?

Prof. Dr. Serhat Güvenç: Öncülüğü şu anda, dönem başkanlığı nedeniyle İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü toplantıya çağırmak, buradan net bir metin çıkmasına yol açmak ve günün birinde Doğu Kudüs’te bir büyükelçilik açma isteğini sunmakla sınırlı. Medyaya verilen beyanatlar gösteriyor ki, Türkiye’nin çıkışlarının Arap sokağı olarak tabir edilen kesimlere cazip geldiğinden şüphe yok. Ancak somut politikalar anlamında, Rusya daha etkili bir rol oynayabilecek durumda. Mesela Trump’ın ilanından hemen önce Rusların bu anlamda Filistin yönetimiyle bazı temaslarda bulunduğu, Batı Kudüs ve Doğu Kudüs ayrımı gözeten bir politikayı yürürlüğe koyacakları söyleniyordu. Rusya İsrail konusunda da Türkiye ile aynı düşünmediklerini ifade ediyor. Türkiye işin ahlaki boyutuna odaklanmış ve bu boyutun temsilciliğini yapıyor. Ama sahada farklılık yaratacak politikalar geliştirmek bakımından bu anlamda etkili olması için bu ahlaki öncülüğün başka maddi unsurlarla desteklenmesi gerekir. Onun koşulları da henüz oluşmuş değil.

DW Türkçe: Filistin lideri Mahmud Abbas, ABD de Trump’ın kararıyla arabuluculuk yeterliliğini kaybetmiştir şeklinde bir açıklama yaptı. Trump’ın damadı ve danışmanı Kuschner’in barış sürecine ilişkin planları olduğu ve görüşmeler yaptığı belirtiliyor. Bu durumda ABD’nin arabuluculuk pozisyonu ne olacak?

Prof. Dr. Serhat Güvenç: Kuschner’in kim olduğu ve Trump’ın destekçileri arasındaki bazı iş adamlarının da niyetleri bu konuda göz önüne alınırsa, ABD’nin masaya getireceği şeyler Filistin’in çok hayrına olmayacaktır. Tüm bunlara bakınca ABD’nin hakkaniyetli bir arabulucu olması çok zor. Ancak tarihsel örneklere baktığınız zaman İsrail’i müzakere masasına ancak ABD getirebiliyor. İlk şok atlatıldıktan sonra daha gerçekçi değerlendirmeler yapılacaktır. ABD belki eskiye kıyasla çok görünür bir rol üstlenmeyecektir. Ne var ki, İsrail’in bir takım tavizler verebilmesi için ancak ve ancak ABD’nin devrede olması gerekecektir.

DW Türkçe: Bir yanda Kudüs’ü İsrail başkenti olaral tanıyan ABD diğer yanda Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanıyan Türkiye ve Ortadoğu barış süreci var… Barış sürecinde en öngörülebilir senaryo nedir?

Prof. Dr. Serhat Güvenç: Suudi barış planının gündeme geleceği sürekli konuşuluyor. Zaten Suudilerin de Filistin yönetimini bir anlamda önceden yaklaşan Amerikan hamlesiyle ilgili uyardıkları da söyleniyor. İyimser okursak, İsrail ABD üzerinden öyle bir kazanım elde etti ki, şu anda ABD tarafından bir tavize zorlanma ihtimali geçmişe kıyasla daha kuvvetli. ABD kararında Kudüs’ün statüsü Doğu Kudüs ve Batı Kudüs olarak ele alınmıyor. Bu anlamda Doğu Kudüs’ün de Filistin’in başkenti kabul edildiği bir müzakere ve barış planı çıkabilir. Ama bana göre, gelecek bir iki yıl içerisinde, somut ve anlamlı bir diplomatik ilerlemenin mümkün görünmüyor.

DW Türkçe: Almanya ve Fransa gibi birçok Batılı ülke Trump’ın Kudüs kararına destek vermedi ve bunun Ortadoğu barış sürecine zarar vereceğini belirtti. Yine de Trump’ın kararına destek verebilecek Batılı ülkeler olacak mıdır?

Prof. Dr. Serhat Güvenç: İki sene önce Filistin’in BM Genel Kurulu’na gözlemci olarak katılmasına dair bir oylama vardı. Oylamada buna İsrail, ABD ve bugün Çekya olan Çek Cumhuriyeti karşı çıktı. AB ülkeleri ya da Avustralya, Japonya, Kanada gibi ABD’nin ortakları dahi ya çekimser kaldılar ya da üyeliği desteklediler. Dolayısıyla ABD’nin, bu oylamadan çok daha önemli bir konudaki liderliğinin diğer Batı ülkeleri tarafından takip edilme olasılığı çok düşük. Ama Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler ABD’nin dümen suyunda gitmeyi tercih edebilir.

Söyleşi: Gezal Acer

© Deutsche Welle Türkçe