1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Türkiye demokrasi sınavından geçiyor'

12 Ekim 2015

Ankara’daki bombalı saldırının ardından terörü protesto için başlatılan “Hayatı Durduruyoruz” grevi ülke genelinde uygulanıyor. Araştırmacı ve analist Tarhan Erdem DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

https://p.dw.com/p/1GmhY
Fotoğraf: Reuters/U. Bektas

HDP ve sendikalar ile sivil toplum örgütlerinin katılımıyla cumartesi günü düzenlenmesi planlanan mitingde canlı bombaların patlamasıyla 97 kişinin hayatını kaybetmesi Türkiye ve dünya gündemini adeta sarstı. Ulusal yas içindeki ülkede, saldırı mağdurlarının yakınlarının acıları; hastane ve adli tıp önünden tüm dünyaya yansıdıkça hükümete duyulan öfke de artıyor. Bu öfkenin ardında, Türkiye’nin başkenti Ankara’da bombalı saldırının önlenememesine karşı duyulan kızgınlık var. Sendikal örgütler; DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin saldırı sonrası ilan ettiği iki günlük grev kararına, toplumsal muhalefet örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler de destek veriyor. Ülke genelinde “Hayatı Durduruyoruz” sloganıyla başlayan grev kararı çerçevesinde gerçekleştirilen bombalı saldırıyı protesto eylemleri iki gün boyunca sürecek. DİSK’ten gelen “Üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız, isyandayız. 12-13 Ekim’de hayatı durduruyoruz” çağrısıyla harekete geçen tüm kurum ve kuruluşlara halk da evlerine, işyerlerine, arabalarına ve yakalarına siyah kurdeleler, siyah bezler takarak destek veriyor.

Ankara’da, şehir merkezinde düzenlenecek barış mitinginde bombaların patlaması AKP liderliğindeki seçim hükümeti ile muhalefet arasındaki ‘güvenlik zaafiyeti’ olup olmadığına ilişkin tartışmaları hararetlendirmiş olsa da, hastane ve adli tıp kurumu önünde bekleyen acılı halkın siyasetçilerden tartışma değil, çözüm beklediği görülüyor. Cesetlerin kimlik tespiti için cumartesi gününden beri durmaksızın çalışan Adli Tıp Kurumu’nda tam bir karmaşa yaşanıyor. Öyle ki bugüne değin 92 cesetin kimlik tespitini yapan tıp kurumu yetkililerinin ellerindeki 5 ceset konusunda ne yapacağı bilinmiyor. Çünkü ceset parçalarından alınan örnekler birbiriyle çok uyumlu olduğu kadar birçok noktada da ayrışıyor.

Adli Tıp Kurumu önünde cumartesi gününden beri bekleyen Mecbure Batum, mitingde olduklarını ve patlamada hayatını kaybettiğini bildiği Bedriye Batum’un cenazesine bir türlü kavuşamıyor. “Bedriye benim kızım. Bir de yanında kuzeni Fatma Batum vardı. O da kayıp. Biz burda cenazelerini bekliyoruz ama hiçbir şeyden emin değiliz” diyen Mecbure Batum, “Ben okuma-yazma bilmem. Çocuklarımız barış istemişler. Biz de istiyoruz. Bunun için öldürülüyoruz. Osmaniye’den kalktım geldim, çocuğumun cenazesini bulamıyorum. Ankara’nın göbeğinde bomba patlıyorsa ben ne diyeyim” sözleriyle isyan ediyor.

'Türkiye için kritik günler'

1 Kasım’da yapılacak seçime günler kala Ankara’da, cumhuriyet tarihinin en büyük bombalı saldırısının gerçekleştirilmesinin ülkedeki gerilimi daha da artırmasından endişe ediliyor. Gerilimin kaynağı ve seçime yansımaları konusunda Deutsche Welle’nin sorularını yanıtlayan seçim araştırmalarıyla bilinen KON-DA araştırma şirketinin başkanı Tarhan Erdem; Türkiye’nin 'tarihinin en büyük demokrasi sınavını' verdiğini söyledi. Erdem’e göre Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Kürt kökenli olarak bilinen ancak toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir söylem geliştiren HDP’yi yüzde 10’luk seçim barajının altına itmek gibi bir planı var. “Bu yüzdendir ki söylemini sürekli sertleştiriyor ve her fırsatta HDP’nin üzerine gidiyor. Önümüzdeki günler çok ama çok kritik” diyen Erdem, “Türkiye’nin kurtuluşu, kutuplaşmadan ve gerilimden kurtuluşu seçimdedir. Türkiye; 1 Kasım’da seçim olur mu olmaz mı tartışmalarıyla meşgul edilmeye çalışılsa, terör eylemleriyle korkutulmaya çalışılsa da, demokrasinin geleceği için seçime gitmek zorundadır” diye konuştu.

Sendikaların ‘Hayatı Durduruyoruz’ sloganıyla ülkede terörü protesto eylemlerini yaygınlaştırma çabalarının demokratik girişimler olarak değerlendirilmesini isteyen Tarhan Erdem, “Halk; çok ama çok dikkatli olmak zorunda” uyarısını yaptı ve bunun nedenlerini de şöyle anlattı:

“Seçimi sabote etme girişimleri sürecek. Türkiye’de korku ortamını yaygınlaştırmak için her türlü girişimde bulunulacak. Ülkede demokrasi istemeyen güçler aralarındaki sessiz anlaşmayı uyguluyorlar. Bu yüzden 1 Kasım seçimleri çok kritik. Çünkü halk demokrasiyle yönetilmek isteyip istemediğine karar verecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerilimi tırmandıran söylem ve uygulamalarını AKP içindeki büyük bir çoğunluğun benimsemediğini de görüyor ve anlıyoruz. 1 Kasım seçimi mutlaka yapılmalı ve halkın sesine kulak verilmelidir. Ülkede seçimi sabote etmek; demokrasiyi ayaklar altına almaya çalışmaktır. Önümüzdeki günlerde neler olacağını hep birlikte göreceğiz ancak 1 Kasım’a odaklanmak en doğru olanıdır. Ülkedeki gerilimin oylara yansımayacağını siyasetçiler de anlamıştır. Halk, bu süreçte hangi siyasetçinin barış adına, hangi siyasetçinin gerilim ve kötülük adına hareket ettiğini de anlamıştır. Oy serbestliğine müdahale ettirmeden oy kullanmak, seçimin şeffaflığını denetlemek şarttır.”

©Deutsche Welle Türkçe

Hilal Köylü / Ankara