1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türk Sineması Berlinale'de

11 Şubat 2013

Semih Kaplanoğlu'nun 'Bal' adlı filmi, 2010'da Altın Ayı'yı kazanmıştı. Bu sene yarışma bölümünde Türk yapım yok ama Berlinale'nin diğer bölümlerinde Türk rejisörlerin çalışmalarına rastlamak mümkün.

https://p.dw.com/p/17br1
Fotoğraf: Berlinale

Türkiye'den Berlinale'ye gelen filmlerin ilk görücüye çıkanı, Kürt meselesine alışılmadık bir gözle bakıyor. Türkiye'nin en bol ödüllü sinemacılarından Reha Erdem'in imzasını taşıyan “Jîn” bu film.

Festivalde gençlik filmlerinin gösterildiği Kuşaklar bölümünün açılışını yapan “Jîn”, Kürt hareketi içinde bulunan genç bir kadının hikâyesi. Grubundan ayrılarak dağlarda tek başına yola çıkıyor Jîn, ancak bir türlü şehre varamıyor.

Bu film ile Kristal Ayı ödülüne aday olan yönetmen, neden “iki arada bir derede” kalmış bir karakterin hikâyesini anlatmayı seçtiğini şöyle dile getiriyor: "Taraflıkla çözülmüyor bu işler, yani bu zamana kadar bir sürü film yapıldı. Hep böyle kahramanlık hikâyeleri anlatan ve sonuçta da dolaylı da olsa hep bir militarizme, militarist övgüye varan şeyler yapılıyor. Bunlar artık zarar veriyor diye düşünüyorum. Ancak birey birey çekilen acıları bildiğimizde belki bir takım şeylerle daha empati kurma fırsatımız var."

'Ayrım olmasın'

Jîn'i canlandıran Deniz Hasgüler ise Kürtçe bilmemesine rağmen, bir dil danışmanı ile çalışarak rolü oynamış. Bu film ile sinemaya ilk kez adım atan 21 yaşındaki oyuncu, bu tecrübeyle ufkunun genişlediğini söylüyor ve “Savaş olmasın, ayrım olmasın. Bunu ben bizzat içinde, filmin içinde yaşamış kadar oldum zaten. Daha iyi anladım diyebilirim” şeklinde konuşuyor.

'Savaşın içinde savaş filmi yapmak gibi'

Türkiye'nin bazı konularda çok tahammülsüz bir ülke olduğuna dikkat çeken yönetmen Reha Erdem ise bazı noktaları da artık farklı bir tonda konuşmanın vaktinin geldiğini söylüyor. Bir filmin pek bir şey değiştirmeyeceğini kaydeden Erdem, en azından umutlu insanlara biraz cesaret verebileceğini belirtiyor. Erdem, “Ama yani şu an çok umutluyum, umutlu olmak istiyorum çünkü gerçekten kimsenin ne tahammülü kaldı, ne de öyle palavradan kahramanlıklara yer var. Yani işte bazı şeyler birbirimizi kabul ederek olmak zorunda” ifadesini kullanıyor.

Bu mesajı sıradışı bir dille veren “Jîn” göz dolduran doğa görüntüleri ve ana karakterin çevresindeki tehlikeleri, hep ses düzlemi üzerinden aktaran ses dramaturjisi ile, yine çok başarılı bir Reha Erdem filmi.

'Yine bir saplanmışlık'

63. Berlinale'de festivalin en prestijli bölümlerinden Panorama'ya kabul edilen “Hayatboyu” ise Aslı Özge tarafından çekilmiş. Yokluk içinde yaşam kavgası veren üç gence eşlik ettiği ilk sinema filmi “Köprüdekiler” ile hem İstanbul, hem Adana, hem de Ankara Film Festivallerinde en iyi film ödüllerini toplayan Aslı Özge'nin yeni filmi, İstanbul'da yaşayan orta yaşlı, burjuva bir çiftin evliliklerindeki sorunlar ekseninde dönüyor.

Jin Berlinale 2013
Jin filminden bir sahneFotoğraf: Berlinale

İlk filmindeki kahramanların malî sorunlar ve eğitimsizlik yüzünden bir yere saplanmış olduklarını hatırlatan yönetmen, “Hayatboyu”nda da benzerî bir durum olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: “Karakterler yine bir yere saplanmış durumdalar. Ama buradaki durum birazcık daha farklı, çünkü kendi kendilerine koydukları bir takım sınırların içinden çıkamıyorlar. Bu bir konformizm olabilir evliliklerinde veya belki erişecekleri daha iyi bir noktanın olmaması ve risk alıp, bu sefer de ellerindekileri kaybetmeme istekleri de, onları yine oldukları yere kıstırmış olabilir diye düşünüyorum.”

'Normallik oyununu oynamak'

Tutkunun çoktan bitmiş olduğu bir evlilikte, günün birinde kocasının bir telefonunu yakalayan ve duydukları ile o güne kadar kurduğu düzen alt üst olan sanatçı bir kadın rolünde Defne Halman, nüanslı performansıyla göz dolduruyor. Asıl tiyatro çalışmalarıyla tanınan Halman, içindeki çaresizliğin kendisini boğma raddesine gelmesine rağmen duygularını söze çeviremeyen bir karakteri canlandırıyor. En zorlandığı noktayı ise “Tutmak benim için çok zordu, göstermemek. Ben aslında çok paylaşan, dışa dönük, hareketli bir insanım. O duyguları altta tutup kullanmamak, yani o normallik oyununu oynamak, bir şey olmuyormuş gibi davranmak. Onlar için çok uğraştım” şeklinde tanımlıyor.

Söylenmeyeni duyulan kılıyor

Evliliğinden, eşinden uzaklaşan ama kopamayan mimar koca rolünde de Hakan Çimenser, bu soğumayı fakat gidememeyi tüm film boyunca inandırıcı bir duruşla oynuyor. Bunda hiç kuşkusuz, Aslı Özge'nin yazdığı az ama öz diyalogların ve çekimlerden önce yönetmenin başrol oyuncularıyla yaptığı ön atölye çalışmasının da payı var.

Ayrıca filmde evli çiftin oturduğu beş katlı evin, bir arada ama gerektiğinde birbirini görmeden yaşamı mümkün kılması da evin mimarisini filmi tamamlayan önemli öğelerden biri konumuna getiriyor. “Hayatboyu”, zamanla aşınan bir ilişki içinde su yüzüne çıkmayan sorunları, tansiyonu cesur kararlarla beyazperdeye aktaran, görünmeyeni görünen, söylenmeyeni duyulan kılan bir film.

© Deutsche Welle Türkçe

Haber: Aydın Üstünel, DW Berlin

Editör: Başak Özay