1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Seher’in boş tabutu

8 Ağustos 2020

Orta Doğu'nun incisi Lübnan, yıllardır devam eden ekonomik krizin üstüne gelen limandaki patlamanın yaralarını sarmaya çalışıyor. Televizyonlarda ise felaket görüntüleri ve canlı yayınlanan cenaze törenleri var.

https://p.dw.com/p/3geXg
Beyrut Limanı'nda patlamanın olduğu bölge
Beyrut Limanı'nda patlamanın olduğu bölgeFotoğraf: Reuters/H. McKay

Seher Fares, 25 yaşında bir itfaiyeciydi. Beyrut Valisi, limandaki patlamanın ardından yaptığı açıklamada bir itfaiye ekibinin kaybolduğunu söylemişti. Henüz hiç kimse Seher dahil 10 kişilik ekibin kaybolmadığını, yok olduğunu bilmiyordu. Lübnan televizyonları Seher'in cenaze törenini canlı yayınladı. Önce askeri tören yapıldı. Sonra tüyleri diken diken eden davul zurna ekibi girdi kareye.

Gözleri kıpkırmızı, alın damarları şişmiş genç bir adam tabuta karşı oynuyordu. Hıçkırarak ağlarken elindeki mendili sallamaya devam ediyordu. Kesik kesik çığlıklar, ağlayanların sesleri, beyaz tabuta kırmızı gül yaprakları atanlar…

Omuzlarda yükselen iki kişi vardı. Beyaz tabutuyla Seher ve tabutla aynı hizada asla yapamayacakları düğünlerinde oynar gibi elindeki mendili sallamayı bırakmayan nişanlısı…

İtfaiye ekibinin tek kadın üyesi olan Seher, binlerce insanı mahveden patlamanın ilk kurbanlarındandı.

Seher’in cenazesinden sonra itfaiyeden sorumlu yetkililerden biri, "Bize limanda küçük bir yangın olduğuna dair yanlış bilgi verdiler. Yanlış bilgi vermeselerdi ekibi böylesi bir tehlikeye sokmazdık, limanda tahliye çalışmalarına başlardık" dedi.

Açıklamayı yapan yetkili faturayı, limanın boş tabutlarla gömülecek olan güvenlik görevlilerine kesti. Ne de olsa ölüler konuşamaz, diriler de Lübnan’da son 30 yıldır kimseden hesap sorulamadığını biliyor.

Yine de hem sosyal medyada, hem medyada, "limanda tonlarca nitrat, havai fişek, farklı nitelikte patlayıcıların bulunduğu depolar olduğunu bilmiyor muydunuz?" veya "şehrin ortasındaki limanda küçük ya da büyük bir yangın riskine karşı tahliye planınız yok muydu?" diye soranlar var.

İlk soruya henüz cevap yok ancak ikincisinin cevabı bir başka yetkiliden geldi: Lübnan’ın acil durumlar için bir eylem planı, kurumlar arası koordinasyon sistemi, itfaiye dahil kurumların büyük krizlere müdahale eğitimleri yokmuş.

Lübnan'ın iki yüzü

Lübnan’a Orta Doğu’nun incisi derler. Bölgenin kaderini değiştiren yeni siyasi akımların, kanaat önderlerinin, düşünürlerin, sanatçıların birçoğu Lübnanlıdır. Çok dinli, çok mezhepli, çok kültürlü, çok dilli bir ülke Lübnan.

Bu çok renklilik genel olarak ülkenin tamamına yansır. Mesela Beyrut, graffitiler şehridir. Duvarlarda siyasi mesajlardan kadın haklarına, Lübnan tarihinden ülkedeki etnik gruplara kadar birçok konuda graffiti var.

Ancak o graffitilerin bir çoğu 15 yıl süren iç savaştan kalma kurşun deliklerini, tamir edilen duvarlardaki renk ve malzeme farkını kapatmak üzere yapılmış. Zaten graffitileri takip ederek hangi etnik grubun veya mezhebin bölgesinde olduğunuzu, bulunduğunuz bölgedeki halkın değer verdiği isimleri, o bölgeyi kontrol eden grubun ideolojisini anlayabilirsiniz.

Seher doğduğunda…

Seher Fares doğduğunda yaklaşık 15 yıl süren iç savaş biteli beş yıl olmuştu. Hristiyanın Müslümanla, Hristiyanın Hristiyanla, Müslümanın Müslümanla savaştığı; ülkenin sokak sokak hatta bazı yerlerde bina bina bölündüğü Lübnan’da silahlar susmuştu. Herkes savaşın hem faili hem mağduru olduğu için genel af ilan edilmişti.

Belki de Lübnanlıların iç savaş dönemi ile yüzleşmeyi reddetmelerinin sebeplerinden biri de budur; savaş döneminde toplu katliamlara katılmış birinin savaşta kaybolmuş kardeşinden kalanları bulmak için 30 yıldır toplu mezarları aradığını görebilirsiniz.

Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta, hükümeti protesto eden eylemciler tarafından dikilen ve üzerinde "Devrim" yazan anıt
Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta, hükümeti protesto eden eylemciler tarafından dikilen ve üzerinde "Devrim" yazan anıt Fotoğraf: DW/H. Levent

Sadece silahlar sustu, savaş bitmedi

1990 yılında savaşın bitmesinin ardından bütün din ve mezhepleri koruma altına alan geçici bir anayasa yürürlüğe konuldu. Aslında Lübnan’da bağımsızlık öncesi döneme uzanan mezhep esaslı bir yapı vardı. İç savaş sonrası hazırlanan anayasa bu yapıyı sistematik hale getirdi.

Devlet başkanının Hristiyan Maruni, Başbakanın Müslüman Sünni, Meclis Başkanının Müslüman Şii olması gereken bu sistem bütün devletin, güvenlik birimlerinin, meclisin din ve mezheplere ayrılmış kotalara göre dizayn edilmesine yol açtı. Limandaki patlamanın temel sebebi de bu anayasa.

Zira bu anayasa sebebiyle Lübnan, din-mezhep-etnik grup aidiyetlerini aşıp Lübnanlılık üst kimliğini oluşturamadı. Üst kimlik olmayınca belli esasları, kurumlar arası koordinasyonu, iyi kötü işleyen bir mekanizması olan bir devlet sistemi kurulamadı.

Mesela, Lübnan’da 30 yıldır aynı isimler, bloklar yönetir ülkeyi. Zaten birçoğu iç savaş döneminin komutanları, finansörleri, ideologlarıdır. Savaş bitince silahlarını çekmeceye koyup yönetim koltuğuna geçtiler. Bu nedenledir ki, 1990’da silahlar sustu ancak savaş bitmedi. Çünkü, savaş dili bitmedi. 15 yıl boyunca sokak çatışmaları derinleşen düşmanlıklar meclisin, kamu kurumlarının koridorlarına taşındı.

Yolsuzluk ve nepotizm

Lübnan’da güçlü ve etkili bir devlet sisteminin kurulamamış olması, yolsuzluk, liyakata önem verilmemesi, siyasilerin ve yetkililerin kendi cemaatlerinin çıkarlarını esas alarak hareket etmeleri gibi birçok sorunun temel sebebi. Diğer taraftan ülkedeki bütün gruplar bu sistemin parçası olduğu için şeffaf bir yapı hepsi için ortak tehdit.

Limandaki patlamadan sonra 16 kişinin tutuklandığı duyuruldu ancak halkın öfkesini dindirmeye yetmedi. Çünkü Lübnanlılar sorunun çok daha derinlerde, sorumluların çok daha 'yukarılarda' olduğu görüşünde.

Nitekim, patlamanın ardından dünya basını "limandaki ihmaller zincirini" konuşuyor. Ancak Lübnan için bu durum ihmaller zincirinden fazlası, ülkenin bir gerçeği. Çünkü limandan sorumlu birimlerin bağlı olduğu gruba bir başka grubun "nitrat dahil o patlayıcılar neden şehrin ortasındaki depolarda? Yeterli denetim yapıyor musunuz? Olası risklere hazır mısınız?" diye sorması, soran tarafın eski defterlerinin ortaya dökülmesine sebep olacak siyasi krizler çıkarabilir.

"Vasıtalar"lar ülkesi…

Güçlü bir devlet sistemi olmayınca devlet-vatandaş ilişkisinin de; cemaat liderleri, kanaat önderleri, siyasi hareketler üzerinden kurulduğu bir düzen oluşuyor haliyle.

Lübnan’da çocuğuna okul, hastasına hastanede yatak, üniversite mezununa iş bulmak isteyen herkesin kendi cemaatinden bir 'vasıta' bulması gerekiyor. Zaten ülkede devlet hastanesi, devlet okulu, devlet üniversitesi sayısı çok az. Her etnik grubun/mezhebin kendi hastaneleri, okulları, üniversiteleri var ve çoğu özel.

Medeni kanunla evliliğin olmadığı her dinin ve mezhebin kendi içinde evlenmesinin zorunlu olduğu Lübnan’da iç savaş yıllarındaki bölünmeyi hala canlı tutan savaş dili, söylemleri günlük hayatın bir parçası. Böyle bir sistemde kurumlar arası koordinasyon komiteleri oluşturulsa bile komitelerde yer alanların ortak hedef belirleyerek hareket etmesi pek kolay olmuyor.

Bu nedenle Lübnan'da bölge ülkelerinde olmayan etkinlikte bir sivil toplum ağı var. Kendi işlerini kendileri görmek zorunda kalan insanlar çöp toplamaktan yardıma muhtaç insanlara yardıma kadar birçok alanda örgütlenmiş durumda.

Fırtınanın göbeğinde bir ülke

Lübnan bu çok başlı siyaset yüzünden bölgedeki çalkantıların ortasındaki ülke olmak zorunda kalıyor. Ülkeyi yöneten iki siyasi yapıdan biri Suudi Arabistan’a yakınken diğeri İran ile yakın ilişkilere sahip. Son yıllarda bölgede etkinliğini arttıran Rusya’nın varlığı ile birlikte Lübnan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya ve Fransa başta olmak üzere Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin de nüfuz alanlarından biri.

Mesela, ABD ile Suudi Arabistan, Hizbullah’ın siyasi ve silahlı gücünün törpülenmesi için "Hizbullah’a yönelik yaptırımlar" uyguluyor. Ancak Hizbullah ülkedeki siyasi terazinin iki kefesinden biri ve Hizbullah’a yönelik yaptırımlar Lübnan’ın tamamını etkiliyor. Diğer taraftan Hizbullah’ın kendini konumlandırdığı İran-Suriye hattı ile İsrail-Suudi Arabistan-ABD arasındaki gerginlik Lübnan’ın sürekli askeri-siyasi-ekonomik saldırılara hedef olmasına yol açıyor.

Liman yakınlarındaki tarihi kent merkezi, patlamadan önce şehrin en canlı noktalarından biriydi
Liman yakınlarındaki tarihi kent merkezi, patlamadan önce şehrin en canlı noktalarından biriydi Fotoğraf: DW/H. Levent

Bıçak kemiğe dayanalı çok oldu

İç savaştan sonra üretime geçemeyen Lübnan ekonomisi turizm, bankacılık, hizmet sektörü, ülke dışında yaşayanların gönderdiği para gibi kırılgan gelirlere dayanıyor.

Neredeyse bütün ihtiyaç maddelerinin ithal edildiği Lübnan’da yolsuzluk ve istikrarsızlık sebebiyle artık kronikleşmiş bir ekonomik kriz yaşanıyor.

Lübnan bölgenin en pahalı ve verilere göre dünyanın en borçlu ülkesi. Ekonomi ibreleri dibe vurmuş durumda. Sekiz aylık bir krizin ardından kurulabilen hükümet ekonomik krizden çıkış için kamu bütçesinde, emekli maaşlarında kesintiler ve daha fazla vergi öngören bir paket hazırladı. Uzun süredir işsizliğin tırmandığı ülkede geçtiğimiz yıl eylül ayında milyonlarca insan sokağa indi.

Zaman zaman sokak çatışmalarına dönüşen eylemler aylarca sürdü. Bu kitlesel tepki topyekun bir değişim getirmedi ancak bir teknokrat hükümetinin kurulmasını sağladı.

Yeni hükümetin en azından elektrik, su, sağlık gibi acil çözüm bekleyen krizlere yönelik bir şeyler yapması bekleniyordu. Hükümetin dışişleri bakanı bir süre önce istifa ederken "ben bu göreve gelirken bir patronum olacağını düşünmüştüm. O da Lübnan olacaktı. Ancak birçok patronla ve çatışan çıkarlarla karşılaştım" dedi.

Silolar Seher'in resmini yaparlar mı?

Patlamadan beri Lübnan televizyonlarından halkın öfkesi, bıkkınlığı, yorgunluğu akıyor. Herkes değişimin şart olduğunu söylüyor ancak bunun nasıl olacağını hiç kimse bilmiyor.

Sık sık, Beyrut’a kalkan olup şehri çok daha büyük bir yıkımdan koruyan silolardan arta kalanların görüntüsü geliyor ekrana. Lübnanlı bir arkadaşım yıllar önce, "biz eskiyi tamir etmeyiz, ya üstünü kapatırız ya da yıkıp eski ile alakası olmayan yeni bir şey yaparız" demişti.

Acaba haşmetli, yorgun, her şeye rağmen ayakta kalan silolara ne olacak? Tamamen yıkılır mı yoksa üstüne Seher’in resmini mi yaparlar?

Hediye Levent

© Deutsche Welle Türkçe