1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Türk edebiyatının Mozart'ı'

25 Nisan 2013

Bir dönem Almanya’da yaşayan ünlü yazar Sabahatin Ali, ölümünün 65’inci yılında Köln’de anıldı. Kızı Prof. Dr. Filiz Ali babasını DW'ye anlattı.

https://p.dw.com/p/18NM0
Fotoğraf: DW

Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan gibi romanlarının yanı sıra öyküleri, şiirleri ile Türk edebiyatının en verimli yazarlarından biri olan Sabahattin Ali, 2 Nisan 1948'de Bulgaristan sınırını geçmeye çalışırken öldürülmüştü. Yazarın 65'inci ölüm yıldönümünde Almanya'nın Köln kentinde de Türkiye-Almanya Kültür Forumu tarafından “Başın Öne Eğilmesin” başlığı altında bir anma toplantısı düzenlendi. Toplantıya yazarın müzikbilimci kızı Prof. Dr. Filiz Ali de katıldı. Filiz Ali babasını DW'ye anlattı….

Türk edebiyatı dünyada fazla tanınmasa da çok iyi yazarlara sahip. Sizce Sabahattin Ali'yi Türk edebiyatı içinde özel kılan nedir?

Sabahattin Ali çok kısa hayatı içerisinde çok eser vermiş olan bir yazar. Ben onu müzikte Mozart ile karşılaştırıyorum. Sabahattin Ali de bir yerde üstün yetenekli bir insan, hatta şimdi onun gibi insanlara hiperaktif diyorlar, 10 parmağında 10 marifet olan cinsten. Etrafında top patlasa yazı yazamaya devam edebilen, kitaplarını, hikâyelerini, romanlarını kafasında oluşturduktan sonra çok hızlı bir şekilde kâğıda dökebilen, hızlı yazan, çok hızlı yaşayan, edebiyatın dışında pek çok merakı olan bir insan. Mesela Sabahattin Ali çok iyi bir amatör fotoğrafçıdır, Almanya'dan döndükten sonraki bütün hayatını neredeyse belgelemiştir. Tabii sadece kendi hayatını değil, çevresini, yaşadığı şehirleri, köylüsüyle şehirlisiyle Türk insanını teker teker belgelemiştir. Aynı zamanda Anadolu'da gittiği her yeri… Binlerce fotoğraf galerisi vardır. Çevirmendir, Almanca'dan çevirdiği kitaplar, gazeteciliği… Yani 41 yıllık yaşamı içerisinde 80 yıllık işi birmiş ve yaratmış bir yazar olduğu için bence çok önemli bir yazardır. Aynı zamanda kendisinden sonra gelen yazarların önünü açmış olan bir yazardır, mesela Yaşar Kemal onu örnek almıştır. Bana kaç kere söylemiştir eğer Kuyucaklı Yusuf olmasaydı ben İnce Memed'i yazamazdım demiştir.

Almanya'dan ve Almancadan bahsettiniz… Sabahattin Ali'nin Almanya'yla bağlantısı tam olarak nedir ve hayatını nasıl etkilemiştir?

Sabahattin Ali Almanya'ya 1928 yılında geliyor ve zannediyorum 1930'da dönüyor. 1,5 yıl içerisinde inanılmaz bir hızla Almanca öğreniyor. Sadece Alman edebiyatını da değil… Çocukluğumda evde 3 binin üzerinde kitap vardı. Ve bu kitaplar arasında Goethe külliyatı, Schiller külliyatı, Kleist külliyatı, Heine külliyatı.. Marx, Engels, Rosa Luxemburg… Bunların dışında Almanca üzerinden Rus edebiyatı, Fransız edebiyatı. Müthiş bir hızla dünya edebiyatını o 1,5 yıllık Almanya tecrübesi içerisinde öğrendikleriyle birleştirmiş ve onu sonradan devam ettirmiş, genişletmiş bir insandı. Çok iyi, ana dili gibi Almanca konuşurdu.

Biz Sabahattin Ali'yi bir yazar olarak tanıyoruz, ama o sizin babanız ve hayatınızın bir dönemini birlikte geçirdiniz, ne yazık ki kısa bir dönem de olsa Onun kızı olmak sizin hayatınızı nasıl etkiledi?

Ben onun kızı olduğum için şimdi ne oldumsa oldum, ona layık olmak için yaşadım yaşıyorum, ona layık olmak için mesleğimde daima en iyiyi bulmaya çalıştım. Babamın bana yaşadığı sürece öğrettiklerini, hayatla ilgili prensiplerini, hayata bakışını, insana bakışını kendi hayatımda da devam ettirmeye çalıştım. Onun adalet duygusunu devam ettirmeye, insanlara duyduğu sevgiyi devam ettirmeye çalıştım.

Sabahhatin Ali'nin en çok bilinen romanı Kürk Mantolu Madonna artık gençlerin de elinden düşürmediği kitaplardan biri. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Gençlerin ruhunu okumuş vakti zamanında herhalde. Gençlere çok hitap ediyor. Ama bir de gençler şimdiye kadar belki de Sabahattin Ali ile tanışmamıştı. Bir şekilde liselerde okunmaya başlamasıyla, edebiyat öğretmenlerinin de etkisiyle, Sabahattin Ali gençlere ulaştı. Geç ulaştı ama hakikaten çok iyi ulaştı. Bütün bunlar tabii ki öğretmenlerin katkısıyla oldu. Ben öğretmenlere de çok teşekkür ediyorum. Kitap okumayı sevmeyen bir ulusuz. Hele internet hayatımıza girdikten sonra kitap okumayı iyice bırakmış bulunuyoruz. O durumda bile bu kadar okunması ve sevilmesi mucizedir.

Sabahattin Ali düşünceleri nedeniyle birçok kere cezaevine girip çıkmış ve faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş bir yazar. O günden bu yana Türkiye'nin düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda yol aldığını düşünüyor musunuz?

Düşünce özgürlüğü meselesi üzerine uzun yıllardır mücadele veriyor aydınlarımız. Fakat bizim kültürümüzde tahammülsüzlük diye bir şey var, sadece siyasetçilerde değil insanımızda da tahammülsüzlük var. Çok zor yol alınıyor. Hâlâ insanların düşündüklerini özgürce söyleyebilmeleri sorun olabiliyor. Mesela son olarak Fazıl Say meselesi var karşımızda. Bir insan sizin kabul etmediğiniz şeyleri düşünüp söylüyorsa ona da müsamaha göstermeniz gerekir.

Sabahattin Ali'nin bazı kitapları Almancaya çevrildi, diğer eserlerinin çevirisi üzerinde de çalışmalar sürüyor. Dünya dillerine ne ölçüde girdi Sabahattin Ali’nin eserleri?

Esasında Sabahattin Ali'nin bütün eserleri pek çok dile çevrildi. Sosyalist ülkeler zamanında bütün Doğu Avrupa dillerine çevrildi. Rusça, Sırpça, Lehçe, Çekçe… 1970'lerden itibaren örneğin Fransızcaya çevrildi, sonra Almancaya çevrildi. İngilizceye hala çevrilmedi, büyük bir eksiklik olarak görüyorum onu. Herhalde günün birinde İngilizceye de çevrilecektir. İspanyolcaya çevrildi, bu çok önemli. Sabahattin Ali'nin en büyük şanssızlığı budur bence, Avrupa dillerine zamanında çevrilememiş olması.

© Deutsche Welle Türkçe

Söyleşi: Başak Özay / Deutsche Welle

Editör: Ayhan Şimşek