1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

S-400 krizi Erdoğan’ın seçim stratejisi mi?

24 Mayıs 2019

Türkiye uzmanı Max Hoffman’a göre, S-400’lerin teslimatını Haziran ayına çekmeye çalışan Erdoğan, ABD ile yaşanacak krizi İstanbul seçimlerinde araçsallaştırmayı hedefliyor olabilir.

https://p.dw.com/p/3J3IT
Trump ve Erdoğan (solda sağa)
Trump ve Erdoğan (solda sağa)Fotoğraf: Reuters/T. Zenkovich

Amerikan İlerleme Merkezi Türkiye uzmanı Max Hoffman, Türkiye'nin Rus hava savunma sisteminden vazgeçmemesi durumunda ABD'nin çok sert tepki göstereceğine dikkat çekti, uygulanacak yaptırımların Türkiye'nin prestijine, askeri yetkinlik ve caydırıcılığına büyük darbe indireceğini kaydetti.

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Hoffman, ABD ile Türkiye arasında tırmanan S-400 krizinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul seçimlerine dönük stratejisinin bir parçası olabileceğini de belirtti.

Amerikan İlerleme Merkezi Ulusal Güvenlik ve Uluslararası Politika bölümü müdür yardımcısı Max Hoffman'a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

DW Türkçe: Türkiye'nin Rusya'dan S-400'leri satın alması, ABD için kırmızı çizginin aşılması anlamına mı geliyor?

Max Hoffman: Türkiye'nin S-400'leri alması bir kırmızı çizginin aşılmasıdır. Türk demokrasisinde yaşanan büyük gerilemeyle birlikte artık ortak değerlerin paylaşılıyor olduğunu söylemek zor, geriye bir tek iki ülke arasında güvenlik alanındaki bağ kaldı. Bu bağ da zaten Rusya tehlikesine karşı ittifakın imkan sağladığı bir bağ. Eğer Türkiye Rusya ile derin bir stratejik ilişkiye girmekte kararlıysa, bu ABD açısından kabul edilemez bir durum teşkil edecek, tepkisi sert olacaktır.

ABD yönetimi tepkisini nasıl gösterecektir?

İlk tepki Türkiye'nin F-35 programından çıkartılması olacaktır. F-35 projesini belirli ölçüde aksatabilecek bu karar asıl Türkiye'nin askeri yetkinliğine, askeri caydırıcılığına ve prestijine büyük darbe indirir.

Türk Hükümeti F-35 sözleşmesinde, "S-400 satın alan bir ülkenin projeden çıkartılacağına dair bir madde olmadığını" savunuyor…

F-35'lerin, Rus radarlara yakın mesafede konuşlandırılmasının hem NATO hem de F-35'lerin yetkinliğine risk oluşturduğu, verilerin bu radarlar üzerinden Rusya'nın eline geçebileceği, bunun da Rusya'nın NATO uçaklarını hedef almasını kolaylaştırabileceği endişesi var. Bu endişeleri gidermek için söz konusu radarların belli bölgelere konuşlandırılmaması gibi konular gündeme getiriliyor. Peki Türkiye sistemi etkin olarak kullanmayacaksa o zaman bunları niye satın alıyor? Ayrıca F-35'ler bir kez Türkiye kontrolüne verildiğinde, ABD ve NATO'nun endişelerin dikkate alınacağının garantisi var mı? Ama bu teknik tartışmalar aslında en önemli siyasi meseleyi gölgeliyor. Bu da, Türkiye'nin S-400'leri alması durumunda NATO'nun Rusya'nın tehdidine karşı koyma yönündeki asli amacını akamete uğratacak olması.

Türkiye'nin artık NATO'yla aynı tehdit algılamasını paylaşmadığı mesajı verdiğini mi düşünüyorsunuz?

Bu tür silah sistemleri, bağımlılık, daimi güvenlik bağları oluşturan önemli stratejik kararlardır. NATO, Rusya'nın saldırganlığına karşı oluşturulmuş bir ittifaktır. Yakın bir zamanda Rusya'nın tehdidine hedef olmuş bir ittifak üyesi olarak Türkiye'den de aslında bu endişeleri paylaşması beklenir.

"Türkiye'ye yapılacak silah satışı lisansları reddedillebilir"

Rusya'dan kayda değer silah satın alanlara yaptırım uygulanmasını öngören CAATSA yasası kapsamında da yaptırımların devreye gireceği belirtiliyor…

Evet, S-400 üreticisi yaptırım uygulananlar listesinde yer alıyor. Bu yaptırımların uygulanması halinde Türkiye'ye yapılacak silah satışı lisansları reddedillebilir, bu da NATO ordusu olan ve büyük ölçüde Amerikan donanıma, silahlarına sahip Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yetkinliğini, gücünü çok ciddi ölçüde etkiler. Türkiye'nin sahip olduğu tüm ABD kaynaklı uçak, teçhizatın kullanımının sürmesine dönük yedek parça ya da faal tutulabilmesi için gerekli güncellemelerin yapılması tehlikeye girebilir…

Erdoğan'ın, Trump'ı yaptırımların uygulanmamasını için, muafiyet getirmesi konusunda ikna etmiş olabilir mi?

Türk tarafı, ABD bürokrasisinin uyarılarını duymazdan gelerek, Türkiye'yi olası yaptırımlardan koruyabilmeyi sağlamak için, Trump ile bir mutabakat arayışında. Güçlü liderlere sempatiyle yaklaşan Trump, Putin ve Erdoğan'a bir yakınlık duyuyor, bir muafiyet sözkonusu olabilir. Ama bu da kongreyi çok kızdıracaktır. Kongre yaptırımların uygulanması için elinden geleni ardına koymayacaktır…

ABD'nin Türkiye'deki askeri varlığını azaltabileceği ve taktik nükleer silahlarını da çekebileceği belirtiliyor…

Nükleer silahlar halen İncirlik'te mi? Bu beni çok şaşırtır doğrusu. Ama eğer halen oradaysalar hemen çekilmeli. Öte yandan ABD istemez ama eğer Türkiye S-400'leri alır, ABD Türkiye'yi F-35 programından çıkartırsa, Erdoğan'ın da bunun üzerine siyasi baskı sonucu, ABD'nin İncirlik'e erişimini engellenmesi gibi bir karşılık vermesi sözkonusu olabilir. İki taraf arasında misliyle mukabele sürecine girilmesi NATO kapsamındaki işbirliğini de zora sokar. ABD politikalarından sorumlu kişi olsam, bunu önler, Türkiye'ye bugüne kadarki işbirliğinden ötürü teşekkür ederek askerleri nazikçe İncirlik'ten çekerdim. Çünkü bunlar ilişkilerimizde sıkıntıya neden konular olmaya başladı.

"Putin, 15 Temmuz sonrası Türkiye ve Erdoğan'ın yaşadığı travmayı gördü ve..."

Türkiye'nin Rusya ile artan işbirliği stratejik kimlik değişimini mi simgeliyor?

Hoffman, Putin'in 15 Temmuz sonrası yaşanan travmayı görüp, araçsallaştırdığı görüşünde
Hoffman, Putin'in 15 Temmuz sonrası yaşanan travmayı görüp, araçsallaştırdığı görüşündeFotoğraf: Reuters/S. Chirikov

Türkiye bir süredir kendini ne Batı ne de Doğu'nun bir parçası olarak tanımlıyor, üçüncü yol olarak nitelendirebileceğimiz, daha bağımsız bir yol izliyor, tek başına küresel bir güç olması gerektiğini savunuyor, hem ABD hem Avrupa hem de Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerle ilişkilerinde "al-ver diplomasisi" izliyor. Önemli bir diğer nokta da 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşananlar. Batı dayanışma sergilemekte çok ağır hareket etti. Putin ise müthiş bir performansla, kendisine ihanet edildiğini düşünen Erdoğan'ı hemen aradı. Erdoğan gerçekten Putin'in onu desteklediğini düşündü, çok kişisel bir bağ oluştu. Ama önemli bir nokta gözardı edilmemeli. Putin siyasete girmeden önce KGB için eleman devşiren bir istihbaratçıydı. Zaafların nasıl yönlendirilerek sonuç alınabileceğini çok iyi bilen bir kişi. Darbe girişimi sonrası Türkiye ve Erdoğan'ın yaşadığı travmayı gördü bunu müthiş bir performansla araçsallaştırdı. Hatta Erdoğan'ın S-400'leri asıl sarayın korunması için kullanmak istediği spekülasyonlarını da duymuşsunuzdur. Bir şekilde S-400'ler konusunda ikna edilmiş görünüyor… Ayrıca bunun Erdoğan'ın kişisel ideolojik tercihinin de bir yansıması olduğu açık.

"Erdoğan'ın kendisini demokrasiye adamış bir kişi olduğunu düşünmüyorum"

Bu ideolojik tercihi biraz açar mısınız?

Erdoğan'ın kendisini demokrasiye adamış bir kişi olduğunu düşünmüyorum, Batı’nın demokrasi ve insan haklarını gündeme getirmesini iki yüzlülük olarak nitelendiriyor. Bu Rusya'nın da söylemi. Ama aradaki temel fark şu: Putin bu söylemi stratejik bir araç olarak kullanırken, Erdoğan bu söylemlere gerçekten inanıyor. Oysa Rusya'nın tek hedefi Türkiye'yi NATO'dan koparmak. Bu nedenle S-400'ün Türk-Amerikan ilişkilerinde yaratacağı türbülansın NATO'ya çok fazla yansımaması için çabalanması gerekecek. S-400 konusu Erdoğan'ın ısrarı ile oluyor. Türk dışişleri ve silahlı kuvvetlerinin büyük bölümü Batı ile güvenlik alanındaki işbirliğinin S-400'lere kurban edilmesini istemiyor…

Erdoğan, ABD'nin ertelenmesini istediği S-400 teslimatının Haziran ayına çekilebileceğini açıkladı. 23 Haziran'da İstanbul seçimleri var. Türkiye ekonomisi Trump'ın tek bir tweetiyle bile sarsılabiliyor. ABD ile yaşanacak bir kriz seçim sürecini etkilemez mi?

Bence etkiler ve bunun Erdoğan'ın stratejisinin bir parçası olması mümkün. Haziran 2015 seçimlerinden sonra da kışkırttığı güvenlik krizlerini seçim kampanyası için araçsallaştırdı. ABD'nin göstereceği tepkiyi bilerek, S-400'leri daha erken bir zamanda teslim alırsa, "Bakın emperyalistler Türk ekonomisini sabote etmeye çalışıyor, benim gibi bir lidere ihtiyacınız var" diyerek bunu seçim kampanyasında arasallaştıracaktır…

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe