1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Sürdürülebilirlik mi yoksa büyüme mi?

12 Ağustos 2010

İktisatçılar, içinde bulunduğumuz canlanmanın kalıcı mı olduğunu yoksa yeni bir resesyonun kapıda beklediğini mi konuşuyor. Bazı uzmanlar ise çevre dostu ekonomik faaliyetlerin milli gelir üzerindeki etkisini tartışıyor

https://p.dw.com/p/OjYE
Fotoğraf: AP

30 yıldır devam eden tartışma yeniden alevlendi. Küresel finans krizi ve iklim değişikliği, büyüme odaklı ekonomik modellerin şüpheyle karşılanmasına yol açıyor. Tartışmayı Mannheim’li emekli Profesör Gerhard Scherhorn başlattı. Profesör Scherhorn insanlığın başlıca sorununun ‘özünü tüketmesi’ olduğunu söylüyor. Doğanın sunduğu ortak varlığın, denizlerdeki aşırı avlanma, yer altı su seviyesinin düşmesi, canlı türlerinin azalması ve iklimin ısınması gibi faktörlerin tehdidi altında olduğunu ve doğal kaynakların israf edildiğini savunan eski Çevre Bakanlığı Müsteşarı Michael Müller de, hayatın ve yerkürenin maddi varlığını müsrifçe ve vurdumduymazlıkla kullandığımız sanayi odaklı gelişme dönemini geride bırakmak gerektiğine vurgu yapıyor.

Hızlı büyümenin bedeli

Doğal kaynakların düşüncesizce kullanıldığı ülkelerin başında Çin geliyor. Çin’deki nehirlerin yüzde 80’i zehir taşıyor. Dünyanın en kirli 20 kentinden 16’sı Çin’de. Gerçi Çin ekonomisi 30 yıldır yılda yüzde on oranında büyüyor. Ama büyümenin yüzde beş ila yüzde yedilik bölümünün faturası çevrenin tahrip edilmesiyle ödeniyor. Michael Müller aynı zamanda iklim değişikliğinin Çin üzerindeki muhtemel etkilerine de işaret ediyor. Müller, 'Dünya İklim Konseyi raporuna göre ısınma öncelikle nehir deltalarındaki sanayi merkezlerini tehdit edecek. Çin bu bölgelerin tahliyesini organize ve finanse etmek zorunda kalacak. Bunu başarabileceği şüpheli. Ama büyük bir trajedi yaşanacağı, kesin', diyor.

Büyümenin sınırları

Küresel anlamda büyümenin sınırlarına dayanıldığını söyleyen ekonomist Hans Diefenbacher de ‘ekolojik tadilatın’ kaçınılmaz olduğunu ve Almanya’nın buna derhal başlayabileceğini belirtiyor. Diefenbacher şu örnekleri sıralıyor: 'Her yıl eski binaların yüzde üçünün ısı izolasyonunu tamamlasak, bu 30 yıl sürer. Özel ve resmi araç parklarını yenileyip çevre dostu modellere geçebiliriz. Toplu taşımacılık şebekesini genişletebiliriz.'

GSYH'nin devri geçti mi?

Hayat tarzının değişmesi, ekonomi politikalarının gözdesi olan gayrı safi yurtiçi hâsılanın düşmesine yol açabilir. Büyüme tuzağından kurtulmak gerektiğini vurgulayan Diefenbacher milli gelirin büyüme göstergesi olmaktan çıkartılıp, yerine, milli gelirde dikkate alınmayan faktörleri de içeren refah göstergesinin konmasını öneriyor. Gerekçesi de, gayrı safi yurtiçi hasılanın gelir dağılımını dikkate almaması. Üretim ve tüketim aşamalarında meydana gelen harici maliyet gibi, yerine yenisinin konması mümkün olmayan doğal kaynak tüketimi de yurtiçi hâsılaya yansımıyor.

30 yıldır büyümenin nicelik ve nitelik bakımından nasıl ölçülebileceğine kafa yorum eski çevre bakanlığı müsteşarı Müller, ekonomik büyüme ile sürdürülebilirlik arasındaki çelişkinin mutlaka tartışmaya açılması gerektiğine işaret ediyor.

Ekonomik büyüme tartışması Avrupa’ya da yayıldı. Bazı ülkeler bu konuda Almanya’dan ilerde. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından görevlendirilen, Nobel iktisat ödüllü Joseph Stiglitz’in başkanlığındaki komisyon da yurtiçi hasılanın yetersiz olduğu ve gelir ile tüketimin de büyüme göstergesine dahil edilmesi gerektiği sonucuna varmıştı.

© Deutsche Welle Türkçe


Danhong Zhang / Çeviren: Ahmet Günaltay

Editör: Murat Çelikkafa