1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Pehlevi: Eve dönüş vakti geldi

Tülin Daloğlu / Washington25 Şubat 2005

İran’ın Devrik Şahının oğlu Rıza Pehlevi, iddialı açıklamalar yaptığı DW Türkçe Servisi’nin Washington Muhabiri Tülin Daloğlu’na verdiği röportajda, “Bir gün, sürgündeki yaşamın sona ereceğinden şüphem olmadı. Artık, sona yaklaştık. Tünelin sonunda ışık göründü. Ulaşamayacağımız bir ümit değil artık. Çok yakında ülkeme dönmeyi bekliyorum” diye konuştu.

https://p.dw.com/p/AawM
Rıza Pehlevi, Washington Muhabiri Tülin Daloğlu'nun sorularını yanıtladı...
Rıza Pehlevi, Washington Muhabiri Tülin Daloğlu'nun sorularını yanıtladı...Fotoğraf: DW

Son günlerde ABD Başkanı George Bush’un İran’ın sahip olduğu nükleer programı nedeniyle sarfettiği tehdit dolu sözler gözleri Tahran’a çevirdi. ABD bu konuda Avrupa’dan da destek aldı. İkinci kez seçildikten sonra ilk yurtdışı gezisini Avrupa’ya yapan ABD Başkanı Bush, Irak yüzünden ayrı düştüğü geleneksel müttefiklerinden, İran’ın nükleer silah elde etmemesi konusunda tam destek alarak Washington’a döndü. İran’la ilgili bu kadar açıklama ardı ardına gelirken, ABD’de sürgünde yaşayan İran’ın devrik şahının oğlu Rıza Pehlevi de gelişmeleri yakından izliyor. Rıza Pehlevi, yaşanan son gelişmelerle ilgili DW Türkçe Servisi’nin Washington Muhabiri Tülin Daloğlu’nun sorularını yanıtladı.

-ABD Başkanı Bush, geçen ay yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasında, ‘eğer İran halkı kendi özgürlüğüne sahip çıkma kararını verirse, Amerika, onları yalnız bırakmayacaktır’ dedi. Sizce Bush’un mesajı ne?

Pehlevi: Son sekiz yıldır dünya, sadece Amerika’yla sınırlı değil. İran’a reformcu bir hükümet geldi ve içerden değişiklik gerçekleşecek diye baktı. Öyle ya da böyle, rejimin değişeceği beklentisi içinde çok diplomatik yatırımlar yapıldı. Yani, uzunca bir süre bekleyelim ve görelim anlayışı hakim oldu. Bu, 11 Eylül’den çok önceydi. Ancak, dünyanın İran analizi baştan yanlıştı. Hatemi, (İran Devlet Başkanı) reform çağrısında bulundu, ama söz verdiği hiçbir şeyi yerine getirmedi. Öğrenci ayaklanmaları oldu. Gençler, rejimle çatışmaktan korkmadılar. Onlar, değişimin içerden geleceğine inandılar. Ama gerçek şu ki; rejim birşey söylüyor, İran halkı başka şey. İran devrimi olduğundan bu yana geçen 26 yıl içinde, İranlılar ve rejim arasındaki kopukluğu net bir şekilde ifade eden tek lider Amerikan Başkanı Bush oldu. Hatta, bunu da 11 Eylül saldırılarının ardından yaptığı ilk “Ulusa Sesleniş” konuşmasında yaptı. İlk mesajdı ve sanırım, İranlılar’ın 11 Eylül’e verdikleri tepki ardından geldi. Niçin? Ortadoğu’nun çeşitli başkent ve şehirlerinden, büyük sevinç ve kutlama görüntüleri gelirken, İran’da, ölen Amerikalılar’ın yasını tutmak için sokaklarda mumlar yakıldı. Amerika’ya belki en düşman olan rejimin insanları, Amerika’ya en dost çıkanlar oldu. Bu size ne anlatır? Rejim ve insanı arasında mutlak bir kopukluk var.

- Peki nükleer program ve kitle imha silahı iddiaları...

Pehlevi: Bu durum, Amerika’yı ve bölgede en çok İsrail’i rahatsız ediyor. Avrupa’nın aklı hep ticarete çalışmıştır. Diplomatik dokunulmazlıkları, ticaret anlaşmaları ile bağlarlar. Önce Rice’ın ve şimdi de Bush’un Avrupa’ya yaptığı gezide, Irak yüzünden ayrı düşen Avrupa ve Amerika’nın İran’da ortak daha çok şey bulabildiğini görüyoruz. Büyük resme baktığımızda, ABD özetle, Avrupa’ya ‘İran’la olan meseleyi diplomatik yolla çözeceğim, diye vakit harcıyorsunuz. Çözemediğinizi gördüğünüzde ne yapacaksınız, saldıracak mıyız? Bana, alternatifinizi söyleyin’ diyor. Peki ya üçüncü alternatif. İran halkı Amerika’nın en iyi müttefiki.

- Son günlerde artan bu retoriğe, İran halkına sonun yaklaştığını anlatan bir cesaret bildirgesi olarak bakıyorsunuz, ama bu nasıl olacak?

Pehlevi: İyi bir diyalog mevcut. Bush yönetiminin yaptığı açıklamalar tesadüfi değil. Doğrudan insanları askeri çözüm istemiyorsanız, alternatifini yaratına odaklıyor. İranlılar’a rejimi değiştirmelerini veya aynen devam etmesini kabullenmelerini söylemek kimsenin işi değil. ‘Ama, eğer kendi özgürlüğünüz için bir girişimde bulunursanız, sizi yalnız bırakmayacağız, arkanızda destek olacağız’ ayrı bir şey.

-İranlılar’a ne yapacaklarını söylemekten farkı ne?

Pehlevi: Büyük farkı var. ‘Sizi görmezlikten gelmeyeceğiz, sizi unutmayacağız’ diyor. Bu, İranlılar için çok rahatlatıcı bir mesaj. Diğer rejim değişikliklerinin geldiği senaryolara bakın. Taa Şili de Pinoşe’ye, Güney Afrika’da Mandela’ya ve Ukrayna’da ki turuncu devrime bakın. Arkalarının boş olmadığını söylemek, o desteği vermek büyük olay. Çok büyük bir mesaj. Demokratik ülkeler dediğimiz zaman akla ilk ABD ve Avrupa geliyor. Diğer üçüncü dünya ülkelerine baktığımızda bu demokrasiler onların diktatör veya molla rejimlerinden kurtulmaları için nasıl bir ilham kaynağı oluyorlar? ‘Onlara ne sağlıyorlar’ diye bakmak lazım. Öncelikle, onları demokratik bir sürece oturtmak lazım. Onlara yardımcı olmak gerekli. Ve bir tarafta demokratik süreci yavaştan başlatırken, diğer taraftan da rejime baskıyı artırmak gerekli. Sizin başbakanınız İranlılar’la görüşüyor, anlaşma yapıyor. ‘Nükleer silahlanma projenizi bırakın, şunları birlikte halledelim’ diyor. Biz de diyoruz ki, dinle! Neden listene İran halkını da doğrudan ne düşündüğünü ve onlara karşı insanlık sorumluluğunuzun olduğunu temiz ve net bir mesajla ekletmiyorsunuz. Neden, görüşmeler yapılırken İranlılar’ı unutuyorsunuz.

- Türkiye’de Kemalist’i de İslamcısı da İran’a karşı bir askeri müdaheleye karşı İranlılar’ın yanında duruyorlar. Sizce, Türkiye bu büyük resim içinde başka nerede?

Pehlevi: Türkiye’nin kendi menfaat ve gündemi AB’ye üye olmakta. Anahtar olan bu. Bu üyelik için de bazı koşulları yerine getirme şartı var. İlk kez bir Müslüman ülke, Hıristiyan bir birliğe üye olmak için davet edilirken Müslüman olduğu için davet almıyor. Türkiye, laik bir devlet olmasaydı, bir saniye bile düşünen olmazdı. Kemal Atatürk’ün yaptığı muazzam bir olay. Anlatmaya çalıştığım olay şu: Eğer Türkiye bu yönde yürümeye kararlıysa, Tahran’a yaklaşmamalı. Bir diyalog unsuru olabilirler. Ortada bir süreç var. Konuşmaktan zarar gelmez ama, Türkiye’nin nerede olduğunu ve İran’ın da mevcut rejim altında Türkiye’nin hedeflediği dünyadan uzak olduğunun altını iyi çizmek lazım. Bu mesajı hiç bulandırmamak gerekiyor. Türkiye, ‘bölgede baş ağrısı istemiyorum’ demekte haklı. Irak’tan bahsetmiyoruz. İran, bambaşka bir olay. Türkiye’de bölge ülkesi olarak durumu iyi biliyor. Unutmayın ki, ortada Irak devleti diye birşey yokken, Osmanlı ve İran varlardı.

- Peki, Başkan Bush’un açıklamaları ile birlikte İran’da nasıl bir sürecin yaşandığını, hangi demokratik sürecin işlediğini görüyorsunuz?

Pehlevi: Referanduma bağlı bir süreç var. Uzun süredir üzerinde çalışılıyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin anayasasını laik ve insan hakları ilkelerine saygılı kılan bir şekilde değişimi istiyor. Başkan Bush’un, İranlılar’a verdiği mesaj bu sürece destek çıkmakta. Ancak, İngiltere Başbakanı Tony Blair konuştuğu zaman, İran’daki etkisi bambaşka. İranlılar aptal değiller. Yapılan her açıklamayı takip ediyorlar ve nüansları da çok iyi anlıyorlar. Bu referandum çalışmasının arkasında rejimi destekleyen ve Hizbullahçı olmayan herkes var. İran’da siyaset dünyasında öne çıkmış bütün aileler bunun arkasında. Kimse, yeni bir İran kuşağının bu rejimin yönetiminde yetişmesini istemiyor. İranlılar, modern, açık fikirli ve ileri görüşlüdürler. Dünya, belki onları atom bombasına yaklaştı diye hatırladı ama, 1979’dan bu yana dış dünyadan hiç bu kadar somut bir mesaj almamışlardı.

- Değişimden bahsederken, askeri müdahaleden bu kadar mesafede durmanız ilginç...

Pehlevi: Askeri müdaheleye kesin karşıyım. Ülkenin egemenliğinin istilasına kesin karşıyız, ama kimsenin gelip de İran’da rejimi devirmek için ülkeyi işgal etmesine gerek yok. Hem kimi devireceksiniz İran’da. Hatemi’yi mi, Rafsancani’yi mi? İş, devrim muhafızlarında ve onların da öyle arkasından gelip deviremezsiniz. Onlar da aptal değiller. Ne yaptıklarını çok iyi bilerek yapıyorlar. Barajların altında nükleer santraller var. Şehir merkezlerinin ortasında yeraltında kurdukları santraller var. Hangi birinin arkasından gideceksiniz. İran, Irak’a benzemez. Ne nüfus oranıyla benzer, ne coğrafyası ile ne de tarihi ile. İran’a askeri bir müdahale bütün bölgeyi aleve verir. Kimse aptal değil.

- Washington kulislerinde Mayıs’a dikkat edin, büyük bir ayaklanma çıkabilir, deniyor. Ne diyorsunuz?

Pehlevi: Mayıs ayının büyülü nesi var bilmiyorum, ama bildiğim şu: 17 Haziran İran İslam Cumhuriyeti’nde seçim günü. Eğer referandumun gereği yerine getirilmeyecek olursa, (anayasa, laik ve insan hakları ilkelerini benimsemiş şekilde değişmezse) İran halkı seçime katılmayacak. Topluca boykot edecekler. Rejimi, seçimle meşru kılmaktansa, ‘canınız cehenneme’ diyecekler. Bu insanlar zaten her gün işkence görüyorlar. Zaten her gün akıl almaz nedenlerle hapse atılanlar var. Ama, artık sona gelmenin vakti. 26 yıldır hapiste unutulanlarla konuşmanın vakti geldi. Hangi devlet konuştu, ulaştı onlara. Kim ne yaptı? İranlılar onları destekleyenleri çok iyi izliyor. İranlılar’ın özellikle Avrupalılar’a karşı bir kini birikiyor. Niçin? Çünkü, Fransa ve Almanya gibi rejimin en büyük ticaret partnerlerinin, söz konusu onlar olduklarında umursanmadıklarını görüyorlar. Avrupalılar’ın varsa yoksa gözleri ticarette. Nerede insan hakları? Şimdi konuşulanlar retorik ama şu bir gerçek. Eğer dünya, Güney Afrika’da ırk ayrımına son verme kararını vermeseydi, Mandela bugün hala hapiste olacaktı.

-İddialısınız. İran’a ne zaman dönmeyi düşünüyorsunuz?

Pehlevi: En kısa zamanda. Bir İranlı olarak, ülkemde yaşama hakkından mahrum edildim. Sürgünde yaşamaya mecbur kılındım. Bu yutması çok zor bir hap. Ama, bir gün sürgündeki yaşamın sona ereceğinden hiç şüphem olmadı. Artık, sona yaklaştık. Tünelin sonunda ışık göründü. Ulaşamayacağımız bir ümit değil artık. Çok yakında ülkeme dönmeyi bekliyorum. Kızlarımı kendi ülkelerinde yetiştirmek istiyorum. İranlılar’ın, laik ve insan haklarına saygılı bir İran’da özgürce sandık başına gittiklerini yaşamak istiyorum. O gün geldiğinde benim misyonum son bulacak. Sonrasında, benim onlara nasıl hizmet vereceğimi İranlılar karar verecekler. Ama, önce onların özgürlüklerine kavuştuklarını görmem lazım!