1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Nükleer enerjiden vazgeçmek zorunluluk'

11 Mart 2016

Japonya'da 11 Mart 2011'de meydana gelen deprem ve sarsıntıların yol açtığı tsunami, Fukuşima'da radyoaktif sızıntıya yol açmıştı. Kazadan beş yıl sonra Japonya hala yaralarını sarmaya çalışıyor.

https://p.dw.com/p/1IBRP
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

Fukuşima felaketi, Çernobil'den sonra dünyanın en büyük ikinci nükleer kazası sayılıyor. Deprem ve tsunaminin etkisi ile santraldeki reaktörlerde meydana gelen çatlaklar, radyoaktif sızıntının kilometrelerce alana yayılmasına neden oldu.

Tsunami, ayrıca yaklaşık 20 bin kişinin canına mal oldu ve Fukuşima faciası ertesindeki bölgenin tahliye edilmesi kararı yüz binlerce insanı evinden etti.

Japon hükümeti bundan altı ay önce Fukuşima kazası sonrası tahliye edilen 7 kentten biri olan Naraha’ya yeniden yerleşme izin verdi. Çevre örgütlerinin tepkisine rağmen hükümet Naraha’yı güvenli kent ilan etti ve kent sakinleri dönmeye başladı.

Japan Fukushima Daiichi , damaged reactors
Fotoğraf: Getty Images/C. Furlong

"Nükleer enerjiden vazgeçmek bir zorunluluk"

Japonya’nın o dönemin başbakanı Naoto Kan nükleer kaza ilgili soruları yanıtlarken, sorunu iş işten geçtikten sonra fark ettiğini belirterek şunları söylüyor:

"11 Mart 2011 tarihine kadar Çernobil’deki gibi bir nükleer kazanın Japonya’da olabileceğini hiç tahmin etmezdim, zira Japon teknolojisinin düzeyi oldukça yüksekti. Hatta ben diğer (yabancı) devlet ve hükümet başkanlarına Japon nükleer santrallerini tavsiye ediyordum. Ama Japonya’nın bir tesadüf eseri, rüzgarın yönünü değiştirmesi sayesinde 50 milyon insanı tahliye etmekten kurtulmuş olduğunu kavrayınca tüm görüşlerim ters yüz oldu. Çocuklarımız, torunlarımız ve tüm dünya insanlığının geleceği açısından nükleer enerjiden vazgeçmek bir zarurettir.”

Japonya'nın eski başbakanı Naoto Kan
Japonya'nın eski başbakanı Naoto KanFotoğraf: Imago/Xinhua

Fukuşima çevresinde çalışmalar sürüyor

Fukuşima nükleer santralinin kontrol altında olduğunu belirten Japon uzmanlar ise yanmış nükleer çubukların tam olarak nerede bulunduğunu hala bilemediklerini de teslim ediyor. Fukuşima’daki enkaz çalışmalarında görev alan baş mühendis Koji, Fukuşima yakınında oluşturdukları bir maket üzerinde çalıştıklarını anlatıyor:

“Teknisyenler bir yandan Fukuşima nükleer santralinin nasıl çevreye daha fazla zarar vermeden ey uygun biçimde yıkılabileceğini araştırıyor. Ayrıca radyasyonun en fazla düzeye eriştiği bu santrale girmeleri mümkün olmayan deneyimli işçiler kendilerinden daha az tecrübeli arkadaşlarıyla bu maket üzerinde çalışma imkanı buluyorlar.”

Radyasyonun ortadan kalkması için 40 yıl gerekiyor

Fukuşima santralinin çevresinde ise günde 8 bine yakın personel görev yapıyor ve bu insanlar çalışmaları sırasında azami radyasyon sınırına ulaşıyorlar. Santralin yıkımı ve radyasyonun ortadan kalkması için en uygun şartlarda 40 yıllık bir süre öngörülüyor.

Bunun ilk beş yılında işçiler radyasyon sızmış yeraltı sularını büyük kazanlarda toplama işiyle uğraştı. Filtreleme olmasına rağmen bu suların denize karışmaması, depolanması gerekiyor. Şu anda 850 bin tonluk kapasiteye ulaşılmış durumda. Dev kazanlar için santral alanındaki yerler ise gittikçe azalıyor.

"Hatalardan ders çıkartılmıyor"

Bölge halkının tepkisini çeken Fukuşima santralinin işletmecisi TEPCO ise durumun şu an için istikrarlı olduğunu, santralin tamamen devreden çıkartılma işlemlerinin yüzde 10’unun başarıldığını açıklıyor.

Japan Okuma Fukushima Daiichi Schutzanzüge Employees work
Fotoğraf: Getty Images/C. Furlong

Fukuşima’daki nükleer kaza öncesinde Naraha kenti sakinlerinin büyük çoğunluğu TEPCO’ya bağlı 10 nükleer santralde çalışıyordu. Şimdilerde ise TEPCO hem kentin ihtiyaçlarını karşılıyor, hem de santrallerin kapatılması sürecinde istihdam imkanı yaratıyor. Naraha Belediye Başkanı Matsumoto da TEPCO’ya fazla yüklenmekten kaçınıyor.

Sadece, “güvenlik konusunda yeterince hassas olunmadı” demekle yetiniyor. Gözlemciler ise Naraha’nın yeniden yerleşime açılması kapsamında Japonya’nın utanılacak bazı şeyleri görmezden gelmeyi yeğlediğine işaret ediyor. Bunun insanları rahatlattığını ve günlük yaşamı kolaylaştırdığını, ama hatalardan ders çıkartılmaması ve yeni yolların denenmemesi gibi bir sonuç da doğurduğunu vurguluyorlar.

© Deutsche Welle Türkçe

Jürgen Hanefeld & Martin Fritz