1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Neonazi terörü İstihbarat'ı tartışmaya açtı

18 Kasım 2011

Almanya, Neonazi teröründe devlete ait kurumların oynadığı rolü sorguluyor. İç istihbarat örgütünün hukuk devleti çerçevesi dışına çıkan uygulama ve çalışma tarzı gözden geçiriliyor.

https://p.dw.com/p/13Clr
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

Onlara "bağlantı adamları" deniyor. Anayasal düzene muhalif örgütlerin içine sızıyorlar ve bu örgütler hakkında istihbarat topluyorlar. Ülkenin iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı ile dış istihbaratı BND'ye bilgi aktaran bu kişiler,  yaptıkları iş nedeniyle bugünlerde yoğun olarak tartışılıyor. Hukukçu Rolf Gössner gizli servislerin bu "bağlantı adamlarını" nasıl bulduğunu şöyle anlatıyor.

“Bu insanlar az ya da çok baskı uygulanarak veya çeşitli sözler verilerek kazanılıyor. Bazılarına işbirliği yapmaları halinde cezaevinden erken tahliye sözü veriliyor. İstihbarat servisleri, onları işbirliğine ikna etmek için bu kişilerin yüksek borç ya da uyuşturucu bağımlılığı gibi kişisel sorunlarından faydalanıyor. Yani tam da baskı uygulanabilir ve yönlendirilebilir oldukları zaman istihdam ediliyorlar.”

"Esas görevlerini unutan" muhbirler

Rolf Gössner sıradan bir hukukçu değil. O aynı zamanda bir insan hakları savunucusu ve Bremen Devlet Mahkemesi’nde yardımcı hâkim olarak görev yapıyor. Gössner, Almanya’nın iç istihbarat birimi olan Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından 40 yıl boyunca izlenmiş. Köln İdare Mahkemesi’ne itiraz başvurusunda bulunmuş ve davayı kazanması üzerine Anayasayı Koruma Teşkilatı Gössner'i izlemeye son vermiş.

"Bağlantı adamları" bir devlet kurumunun isteğiyle devleti korumak için muhbirlik yapmak üzere bu yapılanmaların içine sızıyor. Ama diğer yandan da bir şekilde devlet düşmanı bu yapılanmaların bir parçası haline gelebiliyorlar. Bu ikilemle ilgili Trier Üniversitesi'nin Ceza Hukuku Profesörü Hans-Heiner Kühne şunları söylüyor:

“Bu şizofreni durumunun üstesinden hepsi gelemiyor. Ve genellikle çoğu içine girdikleri dünyanın etkisine kapılıyor ve esas görevlerini unutuyorlar. Özellikle de tutarlı bir biçimde yakından yönlendirilmedikleri zaman.”

Geçmişte yaşanmış olaylara bakıldığında “bir denetim eksikliği” olduğunu vurgulayan Profesör Kühne, “Bağlantı adamlarının kullanılması tamamen sorunlu” diyor.

Polis, savcı, istihbaratçı üçgeninde iletişim eksikliği

Son Neonazi cinayetlerinde ortaya çıkan bir olgu da Anayasayı Koruma Teşkilatı ile soruşturma makamları arasındaki iletişim eksikliği. Yasalara göre, teşkilatın elindeki bilgileri savcılara ve polise iletmek gibi bir zorunluluğu bulunmuyor. Üstüne üstlük istihbarat örgütünün bu bilgileri iletebilmesi için, yasaya göre eldeki verilerin devletin güvenliğine karşı suçların engellenmesi ve izlenmesi için dayanak oluşturması gerekiyor.

Öte yandan gizlilikle elde edilmiş konuşmalar banda kaydedilip kanıt olarak mahkemeye sunulamıyor. Ayrıca yasadışı yollardan elde edilmiş hiçbir belge kanıt değeri taşımıyor. Profesör Kühne, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın gizli ve yasadışı yollardan edindiği verilerin polise aktarılması halinde şüpheliyi koruyan tüm hukukî araçların anlamsızlaşacağına dikkat çekiyor.

Hukuk devleti devleti olmanın gereğince polisin gücünün sınırlı olması gerektiğine dikkat çeken Kühne, "Devletin gücünün sınırlandırılması için polis ile Anayasayı Koruma Teşkilatı arasındaki işbirliğinin sınırlı olması büyük önem taşıyor” diyor.


© Deutsche Welle Türkçe

Daphne Grathwohl / Ercan Çoşkun

Editör: Hülya Köylü

Prof. Hans-Heiner Kühne
Prof. Hans-Heiner KühneFotoğraf: Privat
Rolf Gössner
Rolf GössnerFotoğraf: Heide Schneider-Sonnemann