1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Mısır'da radikal dinciler zan altında

25 Nisan 2006

Sina Yarımadası’ndaki turizm merkezlerine son iki yılda düzenlenen saldırılarda yaklaşık 100 kişi can verdi. Saldırıların radikal dinci terör grupları tarafından düzenlenmiş olması ihtimali ağır basıyor.

https://p.dw.com/p/Aa41
Mısır'daki saldırıların ardında radikal dinci örgütlerin yer aldığı tahmin ediliyor
Mısır'daki saldırıların ardında radikal dinci örgütlerin yer aldığı tahmin ediliyorFotoğraf: AP

Mısır güvenlik makamları, 2004’de Taba ve geçen yıl Şarm el Şeyh’de meydana gelen kanlı saldırıların ardında, Sina Yarımadası’nın yerli Bedevî halkının olabileceğinden hareket ediyordu. Zira Bedevîler ile Kahire’deki merkezi hükümet arasındaki ilişkiler, uzun yıllardan buyana gergin.

Kendilerini “fakir ama gururlu“ olarak tanımlayan bölge halkı, “ikinci sınıf vatandaş“ muamelesi görmekten ve dışlanmaktan yakınıyor. Son iki yıldaki saldırıların hemen ardından apar topar binlerce Bedevî’nin gözaltına alınıp günlerce sorgulanması, halkın bu yöndeki düşüncelerini daha da güçlendirdi. Saldırıların gerçek faillerinden ise bugüne kadar hala eser yok.

İlk akla gelen Müslüman Kardeşler

Oysa suçlular Bedevî aşiretlerinden ziyade ülkede derin bir geçmişi olan radikal dinci terör gruplar arasında aranmalıdır. Burada ilk akla gelen de 1928 yılında, bir halk eğitim merkezi öğretmeni olan Hasan el Banna tarafından kurulan ve “İslamî değerlere dönülmesi“ esasına dayanan “Müslüman Kardeşler“ adlı örgüt.

Müslüman Kardeşler, Kahire yönetimini “Batılı devletlerin maşası“ olarak nitelendirmek suretiyle rejime karşı mücadele ediyor. Mısır devleti ise buna sert mukabelede bulunuyor. Bu çerçevede binlerce örgüt üyesi ya öldürüldü, ya hapse atıldı ya da sürgüne gönderildi. Stratejisine son dönemde “siyasi mücadele“ yöntemini de ilave eden Müslüman Kardeşler Örgütü -dolaylı yollardan da olsa- ülkedeki siyasi sürece katılmaya çalışıyor. Mısır yönetimince faaliyetleri yasaklanan örgüt, kendine yakın isimleri genelde bağımsız aday olarak seçimlere sokuyor.

Silahlı mücadele deneyimi

Ancak bu oluşum içinde yeralan bazı radikal gruplar, sözkonusu yönteme karşı çıkarak, “başarıya giden tek yolun silahlı mücadeleden geçtiğini“ savunuyor. Bu görüşün temsilcileri arasında da özellikle “Afganlılar“ denilen bir grup ön plana çıkıyor. Afganistan’ın Sovyet işgali altında bulunduğu dönemde bu ülkeye “mücahid“ olarak gidip silahlı mücadele deneyimi kazanan kişilerin bir bölümü, daha sonra ülkelerine dönüp Müslüman Kardeşler saflarına katıldı Kahire yönetimine karşı mücadeleyi sürdürdü. Afganistan’da kalanlar ise Mısır’daki yoldaşlarını el altından desteklemeye devam etti. Böylece El Kaide terör örgütü ile Müslüman Kardeşler arasında da organik bir bağ tesis edildi. Nitekim El Kaide ideolojisinin mimarı ve örgütün Usame Bin Ladin’den sonraki “iki numaralı ismi“ olarak bilinen Ayman el Zevahiri Mısırlı bir doktor.

Saldırının ardındaki faktörler

Yeniden Sina Yarımadası’ndaki saldırılara dönecek olursak; burada pekçok faktörün biraraya gelmiş olması kuvvetle muhtemel: Mısır’daki radikal iç muhalefet, kendilerini dışlanmış olarak gören Bedevî halk ve uluslararası terör şebekeleri… Sina Yarımadası’nın doğusu, yerleşim birimlerinin bulunmadığı 60 bin kilometrekarelik hinterlandı ve 200 km uzunluğundaki sahil şeridi ile kontrol edilmesi neredeyse imkansız bir bölge konumunda. Akabe Körfezi’nin karşı yakasında Suudi Arabistan ve biraz daha güneyinde de Yemen bulunuyor. Her iki ülke de radikal dinci terör gruplarının yuvalandığı en önemli merkezlerden biri olarak biliniyor.

Amaç turizme zarar vermek

İsrail ile de sınırı olan bölge işgalin son erdiği 1982’den bu yana onbinlerce İsrailli’nin en gözde tatil yöresi olma özelliğini de taşıyor. Fakat burada asıl hedefin İsrailliler olduğu da kuşkulu. Çünkü saldırganlar için kurbanların kimlikleri pek de önemli değil. Teröristlerin asıl amaçları, Mısır turizminin can damarına zarar vermek. Zira terör endişesiyle -bir süreliğine de olsa- rezervasyonların iptal edilmesi, milyarlarca dolarlık gelir kaybına neden olabilir. Bu da Kahire rejimine karşı önemli bir zafer anlamına gelir. Ancak bu tür eylemler Mısır’da hükümetin düşmesi gibi bir sonucu da kesinlikle doğurmaz. Halkın devlete sırtını dönmesi diye bir durum da sözkonusu değil. Aksine, radikal gruplarla mücadelede devlet ve vatandaşın elele vermesi daha kuvvetli bir ihtimal olsa gerek.