1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Mülteci akınına karşı yanlış mücadele

Jan Tussing23 Kasım 2006

Avrupa Birliği ve Afrika ülkelerinin temsilcileri, Libya’nın başkenti Trablusgarp’da yapılan iki günlük “Kaçak Göçle Mücadele Zirvesi”nde, Avrupa’ya yönelen mülteci akınına karşı çözüm aradılar. Alman Radyolar Birliği’nin bölge temsilcisi Jan Tussing’in zirveye ilişkin yorumu...

https://p.dw.com/p/AZnB

“Bu zirve, bu yıl Temmuz ayında Rabat’ta yapılan göç zirvesinin ikincisiydi. Ancak yine ortak ve verimli bir mülteci politikası için başka bir fırsat kaçırıldı. Trablusgarp’da toplanan bakan ve diğer ülke temsilcileri, mülteci sorunları hakkında görüşmek üzere biraraya geldiler, ancak konuşulan, ilticanın yol açtığı sorunlar ve artırılması gereken sınırlardaki güvenlik önlemleri oldu. Göç veren ülkelerin kalkındırılması ya da o bölgelerde yeni iş imkanlarının yaratılmasına değinilmedi.

Politikacıların gündeminde olan başka bir konu da organize suçlarla mücadeleydi, yani insan kaçakçılığının önüne geçmek. Özellikle İtalya ve İspanya bu konuda kararlı. İstedikleri, göç edilen ülkeler ile iltica etmek isteyenleri kabul eden ülkeler ve mültecilerin kaçak yolculukları sırasında geçiş ülkesi olarak kullandıkları ülkelerin çıkarlarını koruyacak yeni bir göç politikasının çerçevesinin belirlenmesi. Ancak farklı çıkarları, aynı anda koruyacak bir formül bulmak bir hayli güç.

Fas ve Libya, mültecilerin önce geçiş yeri olarak kullandıkları “transit ülke” statüsünden, mültecilerin toplandığı ülkeler konumuna geldiler. Avrupa’nın sınırlarındaki güvenlik önlemlerini arttırması nedeniyle şu an Fas, Cezayir ve Libya’da milyonlarca Afrikalı mülteci hiçbir yere kımıldayamıyor. Ayrıca İspanya, son haftalarda Batı Afrika ülkelerine, vatandaşlarının başka ülkelere iltica etmesini engelleyecek iki taraflı anlaşmalar dayatmaktan geri kalmadı.

Özellikle Fas, AB’nin sınır bekçisi konumuna geldi, mültecileri ardı ardına sınırdışı ediyor. Hem de kimsenin gözünün yaşına bakmadan. Tabii bu hizmetin de bir karşılığı olmalı. Fas İçişleri Bakanı’na göre, Fas, AB’nin sevimsiz işlerini üstleniyorsa, AB de bunun karşılığını vermek durumunda.

Oysa Uluslararası Af Örgütü ve diğer insan haklarını savunan sivil toplum örgütleri, mültecilerin ve insan haklarının en üst düzeyde korunup kollanmasını istiyor. Çünkü Libya ve Fas’ta, siyah tenli Afrikalılara yönelik ırkçılık ve şiddet giderek tırmanıyor. Ancak sivil toplum örgütleri, Libya’daki zirveye davet edilmedi. Yani Trablusgarp’ta eksik olan, muhalif sesler, tıpkı Rabat’ta olduğu gibi. Fas’taki zirvede de bakanlar, kendi başlarına göç veren ülkelerin kalkınması için yapılması gerekenler yerine, sınırlardaki güvenlik önlemlerini nasıl arttıracaklarına dair bir eylem planı hazırlamış ve kabul etmişlerdi.

Rabat’taki toplantıda, Fransa Dışişleri Bakanı, mülteciler ve temel insani haklarının korunması konularına değinmiş ve önceliklerin bunun üzerine kurulması gerektiğini dile getirmişti. Ama bu, laftan öteye gitmedi.

Çünkü bilindiği üzere Fransa, mültecileri kendisinden uzak tutabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Anlamadıkları şey, Avrupa’da çalışan yabancıların, fakir ülkelerdeki ailelerine kazandıkları parayı yollayarak, memleketlerinin kalkınmasında pay sahibi olmaları. Sadece Avrupa’da yaşayan Faslıların, yılda ailelerine yolladıkları miktar üç milyar euroyu geçiyor. Bu yollanan paralar olmasaydı, daha fazla Faslı Avrupa’ya göç etmek zorunda kalacaktı.

Libya’daki göç konferansı, ortak ve verimli bir mülteci politikası belirlenmesi hedefinden oldukça uzak. Her devlet, kendi çıkarlarının peşinde. Bunu da kararlı ve baskıcı bir yöntemle kabul ettirmeye çalışıyor. Geçen sefer Rabat’taki toplantıya katılmayan Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble’nin Trablusgarp’dakine katılması da Almanya’nın birdenbire bu konuya daha fazla önem verdiğinden değil, önümüzdeki yıl AB dönem başkanlığını devralacak olmasından kaynaklanıyor.

Başbakan Angela Merkel yönetimindeki hükümet için bu, AB politikalarına ivme kazandırmak için iyi bir fırsat olacak. Ancak artık sınırdaki güvenlik önlemlerinin daha da arttırılmasının yerine, verimli kalkınma politikalarının belirlenmesi konusunda kafa yorulmalı. Afrika’daki çetrefilli, otoriter yönetimleri kollamak yerine, yardım paralarının fakirlere gerçekten nasıl ulaştırılabileceği konusu meşgul etmeli kafaları. Şu bir gerçek, mültecileri sınırdışı etmeyle Avrupa üzerindeki baskı azalmayacaktır.”