1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

LZ: Kolonyal düşünce olmasaydı Kürt sorunu olmazdı

22 Ocak 2018

Alman basınındaki yorumlarda, Türkiye'nin Afrin harekatı ve Sosyal Demokrat Parti'nin kurultayında büyük koalisyon görüşmelerine başlanmasına vize çıkması öne çıkan konular arasında.

https://p.dw.com/p/2rKvs
Fotoğraf: picture alliance/abaca/Depo Photos

23.01.2018 - Alman basınından özetler

Frankfurter Allgemeine Zeitung'ta Türkiye'nin Afrin'e düzenlediği harekatın ardından Suriye'deki dengelerin değişebileceğine dikkat çekiliyor:

"Suriye'deki savaşta gruplaşmalar değişebilir. Ancak savaş devam ediyor. Türkiye ve Suriyeli Kürtler şu anda bir cephe oluşturuyorlar. Afrin'in birkaç kilometre doğusunda Türk ve Amerikan askerleri karşı karşıyalar, doğudaki Fırat'taysa İran ve Amerikan birlikleri var. İsrail'i tehdit eden İran devrim muhafızları Golan Tepeleri'nin yanıbaşında hendek kazmış durumda. Geçmiş, Suriye'nin Avrupa'ya ne kadar da yakın olduğunu gösterdi. Her yeni askeri hamle, yeni mülteciler yaratıyor. Birçok Halepli Suriyeli'nin savaştan önce Afrin'e sığınması gibi. Bu kişiler şimdi kendilerini Türkiye'nin 'kurtarmasını' istemiyor."

Lüneburg'da yayınlanan Landeszeitung'ta da Türkiye'nin Afrin harekatına değinilerek "Batı'nın 100 yıl önce keyfi bir biçimde çizdiği sınırlar" eleştiriliyor:

"Erdoğan, Kürt sorununun savaş yoluyla çözülmesini istiyor. Zırhlı yumruğun çözüm olmadığı yıllardır kanıtlanmış olmasına rağmen üstelik. Ama Erdoğan'ın hamlesi tarihin yükünü görmezden gelmenin vahim sonuçlara yol açacağını bir kez daha kanıtlıyor. 100 yıl önce, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki barış anlaşmalarında Batı'nın kolonyal düşüncesi olmasaydı, ortada Kürt sorunu diye bir şey olmayacaktı zaten. Sınırların keyfi bir biçimde çizilmesi, etnik olarak homojen ve istikrarlı olmayan milletler yarattı. Kürtlereyse kendi devletleri verilmedi. Bu barış düzenlemesinin artçıları özellikle bugün ciddi biçimde hissediliyor. Türkiye'nin Suriye'ye girmesi Erdoğan'ı asıl amacına, yani Türkiye'de iç barışın sağlanmasına yaklaştırmayacak. Bu yalnızca, 100 yıl önce yapılan, Kürtlerin kendi kaderini tayin etme özlemini görmezden gelme hatası sürekli olarak tekrarlanmadığı takdirde mümkün olabilir."

Berlin'de yayınlanan Der Tagesspiegel'da ise SPD kurultayındaki atmosfer mercek altına alınarak Alman siyasetinde bir dönüşüm yaşandığına dikkat çekiliyor:

"Almanya'nın önünde siyasi bir nesil değişimi var. Fikirlerin SPD kurultayında yaşandığı gibi somutlaşması bugüne kadar sık rastlanmış bir durum değil. SPD gençlik teşkilatı (JUSOS) başkanı Kevin Kühnert ve partinin meclis grubu başkanı Andrea Nahles bir yanda, SPD lideri Martin Schulz diğer yanda, farklı enerji seviyeleri birbirleriyle hiç böylesine çakışmamıştı. Bu yalnızca SPD'ye özgü bir fenomen değil, aksine Jens Spahn (CDU), Christian Lindner (FDP) ve Alexander Dobrindt'te (CSU) de kendini gösteriyor. Eski kafalıların sonu geldi: Stil, retorik ve güç açısından. Yeniler geliyor ve Merkel'in orta cumhuriyetini yıkarak Alman siyasetini yeniden kutuplaştırmaya hazırlanıyorlar. Şüphe yok: Halk partileri hayatta kalmak istiyorlarsa daha saydam, daha hızlı, daha etkin olmak durumundalar. Gençlerin sahip olduğu enerji patlamasına ihtiyaçları var."

Bonn'da yayınlanan General-Anzeiger'de de SPD kurultayı masaya yatırılıyor ve partinin yeni bir lidere ihtiyacı olduğu vurgulanıyor:

"Parti güven sorunu yaşıyor ve partiye üç vasat yıldan fazla vaat edecek bir kişilik, bir liderlik arayışında. SPD'nin bir uyanışa ihtiyacı var. Çünkü SPD hala bir halk partisi ve bir gün yeniden başbakan çıkarma hayali kurabiliyor. Gelgelelim bu tür bir uyanışı Schulz'un sunması imkansız. Aynen Hristiyan Birlik partilerinde Merkel ve Seehofer'in güç kaybettiği gibi, Schulz da mağlubiyeti ilan edilmeden önce saniyeleri sayılan boksör konumunda. Gelecek büyük koalisyon halihazırda tek bir şey taahhüt ediyor: Büyük koalisyon gelecek için bir güvence değil."

DW/BÜ/ÖA

© Deutsche Welle Türkçe