1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Kyoto Protokolü ile yetinilmesin

Johannes Beck15 Şubat 2005

Rusya Federasyonu’nun da onaylamasından 90 gün sonra iklim koruması için imzalanan Kyoto Protokolü 16 Şubat’ta yürürlüğe giriyor. Böylece, sera gazı atığının ve atmosferde buna bağlı ısınmanın azaltılması amacıyla 1997’de Japonya’da üzerinde anlaşılan hedefler uluslararası hukuk haline geliyor. Johannes Beck’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZya

16 Şubat’ta, Kanada’dan Almanya ve Japonya’ya kadar dünyanın her yanında Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girişi kutlanacak. Haklı olarak. Çünkü 16 Şubat, global çevre ve iklim koruma mücadelesinde bir dönüm noktası. Bir yandan birçok sanayi ülkesi, 2012 yılında atmosfere atılacak sera gazını, 1990 yılına göre, yüzde 5 azaltma yükümlülüğünü üstleniyor. Diğer yandan da –ki asıl büyük kazanım budur-, bu protokol iklim korunmasına pazar ekonomisinin araçlarını dahil ediyor.

Protokolde öngörülen atık ticareti, çevre kirletmeye bir bedel biçecek. Kalkınmakta olan ülkelerde gerçekleştirilecek projelerle atık tasarruf etme olanağı da, karbondioksitin ekonomik bakımdan en ucuz olduğu yerde azaltılmasını sağlayacak.

Pazar ekonomisinin bu unsurlarının hangi dinamikleri harekete geçirebileceğini, Avrupa Birliği’nin bu yıl başında başlattığı atık ticareti gösteriyor. Burada, atmosfere izin verilenden daha fazla sera gazı salan şirketlere, başka şirketlerin hava kirletme kontenjanlarını satın alma hakkı veriliyor. Zorunlu tutulandan daha fazla tasarruf eden şirketlerse, artan haklarını satarak para kazanabiliyor.

Fakat Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesinden duyulan sevinç ne denli haklı olursa olsun, bu protokol yine de gerçek bir iklim korumasının ilk adımı olarak kalmaya mahkum.

Aslında atmosferin ısınmasını durdurmak artık olanaksız. Bu süreç başladı bile. Çünkü insanlar 200 yıldan beri çok fazla sera gazını atmosfere saldı. Fakat bilimadamları, dünya çapında ısınmanın iki dereceyle sınırlanabileceğini umuyor. Bu durumda en azından, kutuplardaki buzulların erimesi ya da Gulf Stream’in yönünün değişmesinin engellenebileceği öngörülüyor. Ama bunun için, bu yüzyılın ortasına kadar insanlığın atıklarını yarı yarıya azaltması gerekli.

Eğer Kyoto Protokolü’nün en başta takılıp kalmaması isteniyorsa, 2012’ye kadar olan ikinci aşamasında üç acil sorunun çözülmesi gerekli. Birincisi, dünyada çevreyi en çok pisleten ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nin de bu kervana katılmasının sağlanması. Amerikalılar, dünya çapındaki atıkların dörtte birinden sorumlu. Bush hükümetinin yaptığı gibiiklim değişikliğini görmezden gelenler sorumsuzluk içindedir. İkincisi, Çin, Hindistan ya da Brezilya gibi kalkınmakta olan ülkeler de gelecekte atıkların azaltılması yükümlülüğünü üstlenmelidir. Her ne kadar bu ülkelerde kişi başına düşen atık oranı Kuzey’e göre, daha az olsa da, uzun vadede Güney’in bu ülkelerinin katılımı olmadan etkili bir iklim koruması gerçekleştirilemez.

Üçüncü ve son olarak, şu ana kadar Kyoto Protokolü’nün tamamen dışında bırakılan uluslararası gemicilik ve havacılığın da buna dahil edilmesi gereklidir. Çünkü sadece büyüyen hava trafiğinin atıkları, Kyoto’nun hedeflediği yüzde 5’lik tasarrufu etkisiz kılma tehdidi yaratmaya yetiyor.

Yani dünyadaki hükümetler, kutlama törenleriyle fazla zaman kaybetmeden, en kısa sürede iklim korumasının bundan sonraki adımlarını atmaya bakarsa çok iyi olur.