1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Karayel: AB teknik konuları siyasileştiriyor

18 Eylül 2019

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Karayel, AB'nin Türkiye politikasında teknik konuları siyasileştirmemesi uyarısı yaptı. AKP'li vekil, Türkiye olarak yapıcı adımlar atmaya başladıklarını belirtti.

https://p.dw.com/p/3Pmkl
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/Landov

DW Türkçe: Yeni bir Avrupa Parlamentosu (AP) var. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Eşbaşkanı olarak yeni AP'yi nasıl görüyorsunuz?

İsmail Emrah Karayel : Yeni bir AP var. Bu parlamento içerisinde önceki yapılara göre oy kaybeden merkezden ve ana akımdan bahsedebiliriz. Bunun yanında, aşırı sağdan ve çeşitli farklı fraksiyonlardan parlamentoya giren, bir kısmı gruplar içerisinde, bir kısmı grup kuramamış yapılar var. Bunlar tabii çeşitlilik ve çoğulculuk anlamında Avrupa açısından önemli. En fazla katılımın sağlandığı AP seçimleri oldu şimdiye kadar. Bunların hepsini önemsiyoruz. Ama fikirlerin ifade edilmesi kadar, bu fikirlerin uygun şekilde ifade edilmesi ve diğer toplum kesimlerini rahatsız etmemesi de bence son derece önemli. Buradan şunu kastediyorum: Yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı üzerinden yapılan bir siyaset gördük bir kısım AB üyesi ülkelerde bu seçimler sürecinde. Bunun Avrupa değerleriyle bağdaşmadığını öncelikle ifade etmek istiyorum.

AP, korkulduğu kadar olmasa da biraz popülizme kaydı. Popülistlerden korku, kaygı var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye'den nasıl görülüyor bu durum?

Türkiye değerlendirmesinden önce bence Avrupa açısından yapmak lazım bu değerlendirmeyi. Çünkü AB dediğimiz bir değerler manzumesi. Belli değerler üzerine kurulmuş ve bu değerleri savunmasıyla övünen bir sistemden bahsediyoruz. Bunun, aşırı sağ gibi, popülizm gibi, yabancı düşmanlığı gibi ve İslam düşmanlığı gibi söylemler üzerinden yıpratılması başta Avrupa’nın temellerine zarar verilmesi demek.

Türkiye olarak, bunların AB müzakere ve üyelik sürecimize zarar vermesini istemiyoruz. AP, gümrük birliği ve vize serbestisi gibi birçok hususun neticede gelip oylanacağı yerlerden bir tanesi. Dolayısıyla bu popülizme kurban gitmesini istemiyoruz. Bu anlamda hem Avrupa için hem Türkiye ile ilişkiler için, oralara çok odaklanmadan ama onların da zararlarının bertaraf edileceğine emin olarak, neticede seçim öncesi söylenenlerin bir kısmı devam ettirilebilir ama bu şekilde söylenmemesi gereken, çünkü Avrupa değerleriyle bağdaşmayan söylemlerden bahsediyoruz. Avrupa açısından da son derece kaygı verici olarak değerlendiriliyor konuştuğumuz Avrupa parlamenterleri tarafından. Dolayısıyla bu ilişkilere zarar vermeyecek şekilde bunların dile getirilmesinde, her türlü görüşün dile getirilmesinde sakınca görmüyoruz. 

İsmail Emrah Karayel DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı

Vize serbestisi dediniz, bu bana reform sürecini anımsattı. AB ama özellikle de AP, Türkiye’den değişik reformlar yapmasını istiyor yıllardır. Meclis Türkiye’de yakında açılacak. Meclis açılır açılmaz bu reformlar konusunda çalışmaya başlayacak mı?

Vize serbestisindeki kriterler aslında çok teknik kriterler. 72 kriter var, 6 tane kaldı en son biyometrik pasaportların hayata geçirilmesiyle beraber. Bu teknik sürecin içerisinde GRECO kararları gibi, EUROPOL ile bilgi paylaşımı gibi, kişisel verilerin korunması gibi ve terörle mücadele kanununda yapılacak değişiklik gibi çok teknik kriterler var. Bunların üzerinde de aslında bakanlıklar arasında ve Avrupa’nın yetkili kurumları arasında hızlı bir çalışma var. Bu konuda da bir adım atmak istiyoruz. Ama burada bizim bir korkumuz var. AB birçok süreci, son derece teknik konuları, gümrük birliğinin güncellenmesinde olduğu gibi, siyasi hale getirip, siyasi konularla bağdaştırarak, neticede günün sonunda Türk kamuoyunda hayal kırıklığına neden olacak ve AB üyeliği karşıtlığına neden olabilecek olumsuz adımlar atıyor.

Siyasileştirmeyi bir örnekle açabilir misiniz?

Mesela gümrük birliğinin güncellenmesi. Tarafların ikisinin raporuna göre, Türkiye ve AB’nin raporuna göre tarafların ikisinin de lehine olacak bir süreç, sadece siyasi konulara bağlanarak şu an bloke edilmiş durumda. Bunun olmaması gerek. Genel anlamıyla ticari bir süreçten bahsediyoruz. Gümrük birliğinde de 72 kriter tamamlandığında ki ben bunun tamamlanacağına inanıyorum, biz Türkiye olarak bu kriterlerin tamamlanması konusunda istek sahibiyiz ve irade de ortaya konulmuş durumda. En son reform eylem grubu toplantısında bu konudaki irade teyit edildi. Avrupa Günü’nde, Mayıs ayında, Cumhurbaşkanımız başkanlığında yapıldı. Bu teknik kriterler tamamlandığında siyasi bir blokajla karşılaşmak istemiyoruz. Bir başka örnek de yeni fasılların açılması konusunda bazı AB üyesi ülkelerin siyasi blokajlarının olması. Mesela 23’üncü fasıldan (Yargı ve Temel Haklar) bahsedecek olursak, aslında konuştuğumuz birçok konunun çözülmesi için gerekli bir fasıl, açılması siyasi bir blokajla durdurulmuş durumda.

Ama buna rağmen biz o fasılda yer alan hususları yargı reformu paketi haline getirdik, tutukluluk süreleri gibi eleştirilen birçok konuyu yargı reformu haline getirdik ve Ekim’de Meclis açıldığında ilk gelecek konuların başında olacak. Bu fasıl açılmamış olsa bile, biz bu konuyu Türkiye’nin lehine olduğu için, AB sürecindeki olumlu tavrımızı göstermek için yasal olarak hayata geçireceğiz. Bunun da olumlu bir adım olmasını istiyoruz. Burada maalesef, AB içerisinde, Türkiye'yle ilgili sadece olumsuz durumların görülmesi gibi, özellikle 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası dönemde, yanlış bir tutumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Olumlu hususların da görülmesi, yargı reformunun da önümüzdeki aylarda yayımlanacak yeni Türkiye raporunda ifade edilmesi, sürecin pozitif yönde devam açısından önemli. Türkiye-AB ilişkileri sadece belli konulara hapsedilebilecek bir ilişki değil. Ekonomik, kültürel, sanatsal ilişkiler ve güvenlik ilişkileri var. Özellikle Suriyeli mülteciler üzerinden ortaya çıkan sıkıntılarn bertaraf edilmesi anlamında çok güçlü ilişkiler var.

AP ile ilişkiler, Türkiye'nin AB ile ilişkilerdeki en sancılı kanadı olarak bilinir. AP son Türkiye kararında Türkiye'yle müzakerelerin askıya alınması tavsiyesinde bulundu. Yeni AP ile ilişkileri düzeltmek için reform süreci dışında neler yapacaksınız?

Diyaloğun bu işin özü olduğuna inanıyoruz. Türkiye ile AB arasındaki diyaloğun devam etmesinin bu işin özü olduğunu düşünüyoruz. Biz AP ve TBMM üyelerinin bu diyaloğu tesis edecek temel kaynaklar olduğunu düşünüyoruz. Burada heyetimizde sadece AK Parti’den değil, MHP ve CHP’den üyelerle birlikte geldik. AB üyeliğinin Türkiye’nin stratejik önceliği olduğunu göstermesi açısından bu yapının önemli olduğu düşüncesindeyiz. Hepimiz ortak bir fikir halinde Türkiye’ye karşı adil ve objektif yaklaşılması gerektiğini, Türkiye-AB ilişkilerinin FETÖ lobisi, PKK lobisi gibi çeşitli lobilere kurban edilmemesi gerektiğini söylüyoruz.

Ticari ilişkiler anlamında, Türkiye’nin en büyük ortağının AB, AB’nin de 5’inci büyük ortağının Türkiye olduğunu ve bunun bize birçok alanda işbirliği kapılarını açtığını söylüyoruz. Müzakerelerin 60 yıldır devam ettiğini göz önünde bulundurursak, zaten Türkiye yönünün Avrupa olduğunu ve Avrupa değerlerini benimsediğini defalarca deklare etmiş bir ülke. Bu zor süreçler içinde, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonraki süreç içinde, olağanüstü zamanlarda alınmış olağanüstü tedbirlere odaklanıp, sadece orada kalmamak, bunlarla ilgili yapılan pozitif adımları değerlendirmek, insan hakları konusundaki gelişmeleri burada dile getirmenin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda yapıcı adım atmaya başladık Türk tarafı olarak.

Kayhan Karaca/Strasbourg

©Deutsche Welle Türkçe