1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Kadın ve erkeğin adalet anlayışı farklı

Henriette Wrege28 Eylül 2007

Eşit haklara sahip olmayan kadın ve erkeklerin adaleti algılayışları da farklı. Berlin’de yapılan ve kadınlarla erkeklerin arasındaki adalet anlayışının ele alındığı uluslararası konferansta varılan sonuç bu oldu.

https://p.dw.com/p/Bkm3
Uzmanlara göre adalet anlayışındaki cinsiyetler arası fark biyolojik değil, kültürel temelli.
Uzmanlara göre adalet anlayışındaki cinsiyetler arası fark biyolojik değil, kültürel temelli.Fotoğraf: Bilderbox

Almanya’nın başkenti Berlin geçtiğimiz hafta ilk kez cinsiyetler arasındaki adalet duygusunun ele alındığı konferansa ev sahipliği yaptı. Konferansa 70’i aşkın ülkeden, hukuk, kriminoloji, antropoloji, tarih, psikoloji, toplumsal cinsiyet, sosyal ve siyaset bilimi gibi alanlarda çalışan 2 bin 500 bilim adamı katıldı. Ve konukları ağırlayan Berlin Humboldt Üniversitesi’nden hukuk sosyolojisi uzmanı Prof. Dr. Susanne Baer oldu.

Prof. Baer hukuk sosyolojisinin, hukukla toplum arasındaki etkileşim ve bireylerin hukuku ne şekilde algıladığıyla ilgilendiğini ifade etti: “Hukuk sosyolojisinin heyecan verici bir dalı şu sıralar ‘hukuk şuuru’yla ilgileniyor. Bu yöndeki araştırmalar kadınlarla erkeklerin kendilerine tanınan haklar konusunda sıklıkla farklı bir anlayışa sahip olduklarını gözler önüne seriyor. Bu konudaki görüş farklılıkları kökenlere ve eğitim düzeyine göre de değişiyor. Araştırmalar heyecanla ilerliyor zira bunların sonuçları bizlere kitaplarda yer alan kanunların toplumda gerçekte nasıl yer bulduğu hakkında bilgi veriyor.“

Erkekler sık sık haklarını arıyor

Kadınlarla erkekler haklarını farklı şekillerde algılıyorlar. Kadınlar kural olarak haklarından ancak başka bir yol bulamadıklarında, örneğin boşanma veya velayet hakkı konularında yararlanıyorlar. Oysa ki erkekler daha sıklıklı özellikle iş hukuku veya ticaret hukukuna dayanarak hukuka başvuruyorlar. Bu sonuç ister istemez “Kadınların hukuk bilinci farklı mı” sorusunu gündeme getiriyor.

Hukuk sosyolojisi uzmanı Prof. Susanne Baer hukuk bilincinin farklı olmadığını ancak kamu düzeninin kadının güçlü bir şekilde hakları ve çıkarlarında ısrarcı olmasını sağlamadığına dikkat çekti. “Mevcut kuralar ihtiyaçlarımı karşılamıyorsa, mahkemeye gitmek aklıma gelmez ki. Yasal olarak ihtiyaçlarımı karşılayan ayrımcılığı yasaklayan ve eşitlikçi kanunlar arttıkça bu hakları kullanma konusunda motivasyonum artar. Bu da cinsiyetlerin ve toplumdaki diğer gruplarında hukukla ilişkilerini değiştirir“ diyen Prof. Baer, hukuk bilincinin kadın ve erkek hakimler arasında da fark gösterdiğini belirtti.

Yargı kararlarında belirleyci olabiliyor

Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırmalar, cinsiyet ayrımcılığıyla ilgili soruşturmalarda kadınların yargı kararlarını etkileyebildiklerini ortaya koydu. Mahkeme heyetinin oluşumu heyette tek bir kadının yer alması kararlarını etkiliyor. Kadın hukukçular, ayrımcılığın yapılıp yapılmadığını çok daha kolay bir şekilde algılayabiliyor ve bu konuda erkek meslektaşlarını ikna edebiliyorlar. Aslında kadınların hakim sandalyesine oturmaları yeni sayılır.

Eastern Michigan Üniversitesi’nden Elaine Martin, Amerika Birleşik Devletleri gibi bir çok ülkede, kadınların ancak 80’li yıllardan itibaren yüksek mahkemelerde görev yapmaya başlayabildiklerine dikkat çekti.

Elaine Martin 20 yıldır kadın ve erkek hakimlerin farklı bir adalet duygusuna sahip olup olmadıklarını inceliyor ve yanıtı araştırmalarından çıkan sonuçlar fark olduğuna işaret ediyor: “Farklılık cinsiyetler arası biyolojik ayrım kaynaklı değil. Kanımca fark kültürel. Ülkelerimizde kadınlara erkeklerden farklı davranılıyor. Farklı sosyalleştiriliyorlar. Bu nedenle farklı tecrübeler ediniyorlar. Bu iki cinsiyetin, yargıladıkları insanlara dönük farklı bakış açısı edinmelerine yol açıyor.”

Mesela kadın hakimler, şiddet uygulayan kocaların öldüren kadınların bulundukları durumu dikkate alarak hafifletici nedenleri kabul etmeye daha yatkınlar. Aslında bu tür hükümler 25 sene önce skandal olarak görülüyordu. Mesela Kanada Yüksek Mahkemesi’nde ilk kez bunu hafifletici neden sayan bir kadın hakim bu kararı nedeniyle sert eleştirilere hedef olmuştu.

Martin kadın hakimlerin aile hukuku ve özellikle tecavüz davalarından yargılama süreçlerini değiştirmeyi dahi başardıkları belirtiyor: “Amerika Birleşik Devletleri’nde kadın hakimlerin artmasıyla birlikte hukukumuzun değiştiğini gözlemledik. Örneğin tecavüz davalarında eskiden mağdurun tüm cinsel hayatı mahkeme sürecinde ortalara dökülüyordu. Bu tecavüze uğrayan bir çok kadının mahkemeye başvurmasını engelliyordu. Şimdi ise mağduru gerçekten de koruyan , tarafsız yasalarımız var. Yargılama sırasında artık sadece tecavüz konusu ele alınıyor mağdurun geçmişi rol oynamıyor. Bu kadınlar için çok önemli. “

Ayrımcılık gerçeği

Gerçi kanunlar yasaklasa da kadınlar yaşantılarında ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Hukuk sosyolojisi, kanunların neden uygulanmadığını araştırıyor. Susanne Baer’e göre kişiler uğradıkları haksızlığı kamuoyuyla paylaşmaktan çekiniyor.

Almanya’da aynı işe eşit ücret ilkesi 30 yıl önce hukuken bağlayıcı bir ilke. Ancak uygulanmıyor. Halen yüzde 22 oranına varan ayrımcılık uygulanıyor. Peki kadınlar bu konuda kendilerine uygulanan ayrımcılık nedeniyle mahkemeye başvursalar ne olurdu?

Hukuk sosyolojisi uzmanı Prof. Dr. Susanne Baer, yasaların sadece kağıtta kalmasının yaygın bir fenomen olduğunu vurguladı: “Eşit işe eşit ücret konusu neredeyse tüm devletlerde büyük bir sorun. Kadınlarla erkekler, azınlıklarla çoğunluk arasında skandal boyutlarda farklılık var. Aslında yasaklar, hukuk sosyolojisi açısında uzun bir sürecin sadece başlangıcı. Bu çok çetrefil bir sorun. Zira kurallara aykırılık pastanın sadece bir bölümü. Hangi işe nasıl bir ücret verileceği sosyal ve iktisadi bilimlerle oluşturuğu ihtilaf pastanın diğer yarısı. Özetle ücrette adalet, işe uygun bir ölçütün belirlenmesidir.”