1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 2607 Israel Rechte

25 Temmuz 2011

İsrail, sık sık "Ortadoğu'daki tek demokratik ülke" olarak tanımlanıyor. Ancak gözlemciler ve muhalif İsrailliler farklı görüşte...

https://p.dw.com/p/123A4
Fotoğraf: AP

Gözlemciler ve muhalif İsrailliler, İsrail devletinin Filistinliler, İsrail vatandaşı Araplar ve insan hakları savunucularına yaptığı muamele nedeniyle sık sık demokratik ilkelerle çeliştiği görüşünde. İsrail iç politikasında son dönemde aşırı sağcıların giderek güç kazanması ise ülkedeki demokrasinin sorgulanmasına yol açıyor.

Giderek daha örgütlü ve agresiv hale gelen İsrail'deki aşırı sağcılar, gücünü parlamentodaki çoğunluktan alıyor. "Bu iki parti parlamenter demokrasi içindeki anti-demokratik partiler. 40 yıldan fazla bir süredir İsrail politikasını takip eden bir siyaset bilimci olarak, parlamenter sistemimizin uzun vadede, bu gerilemenin ve demokratik sistemdeki bu zayıflamanın üstesinden gelebilecek güce sahip olduğu kanısıydayım. Ancak faşist öğeler de içeren sağcı politikanın kısa vadede güçleneceğini tereddüt etmeksizin söyleyebilirim. Bu politika, farklı olana, yani 'diğerleri'ne karşı duyulan nefret, korku ve tamamıyla dışlamayı içeriyor" diyen Kudüslü siyaset bilimci Yaron Ezrahi'ye göre, koalisyondaki en az iki parti, ultra-orotodoks Şas Partisi ile İsrail Evimiz Partisi, doğaları gereği, hiç de demokratik değil.

Tehdikkâr seçim sloganı

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor LibermanFotoğraf: AP

İsrail Evimiz Partisi'nin Genel Başkanı Avigdor Liberman, Arap kökenli İsrallileri hedef alan seçim kampanyasında, "Devlete sadakat, itaat yoksa, o zaman vatandaşlık da yok." sloganıyla başarıya ulaşmış ve aşırı sağcıların oylarını almayı başarmıştı. Şimdiki hükümette Dışişleri Bakanı olan Lieberman, Başbakan Benyamin Netanyahu ve Netanyahu'nun partisi Likud'la ile aşırı sağcı cephenin öncüsü olmak için şu anda adeta bir yarış halinde.

Siyaset bilimci Yaron Ezrahi'ye göre, İsrail toplumu içindeki en büyük sorun, azınlıkların parlamenter demokrasiye inanmaması. Örneğin ülkedeki Rus kökenli göçmenler, hukuk temeli üzerine kurulu bir ulus - devletten yanayken, ultra-Ortodokslar ve milliyetçi - dinci Yahudiler ise bu yapıdaki bir yönetim şekline sıcak bakmıyor.

Azınlıkları hedef alan yasalar

Sağcı koalisyon hükümeti de ülkedeki Arap azınlığı ve hükümeti eleştirenleri hedef alan birçok yasa hazırladı, bir kısmını da kabul etti. Kamuoyunda "boykot yasası" olarak adlandırılan yasal düzenleme de bunlardan biri. Yasa, İsrail'i ve işgal altındaki Batı Şeria'daki yerleşimleri boykot eden kişi veya örgütleri cezalandırmayı öngörüyor.

Bunun hemen ardından Likud ve Evimiz İsrail partilerinden bazı milletvekilleri, insan hakları örgütleri ve onların mali kaynaklarının parlamentodaki soruşturma komisyonlarınca incelenebilmesini mümkün kılan bir yasayı yürürlüğe sokmak istedi. Ancak muhalefetteki Kadima Partisi'nin lideri Zipi Livni'ye göre bu, demokrasiye yapılan bir saldırıydı. Yasa taslağı kabul edilmedi.

Kadima Partisi'nin lideri Zipi Livni
Kadima Partisi'nin lideri Zipi LivniFotoğraf: AP

Ülkedeki diğer bir çok tartışmalı yasa taslağı da çoğunluğun desteğini almayı başaramadı. Koalisyon partilerinin milletvekilleri ya oylamaya katılmadılar ya da bu yasal düzenlemelere "ret" oyu verdiler. Bu milletvekilleri arasında İsrail Başbakan Netanyahu da yer alınca, Dışişleri Bakanı Lieberman, Başbakan'ı koalisyonu bozmakla tehdit etti. İsrail medyasındaki köşe yazarları bu gelişmelerden sonra koalisyonun dağılacağını ve yeniden seçimlere gidileceği yorumunu yapıyor.

Kamuoyu yoklamaları da erken seçimlere gidilmesi durumunda aşırı sağ cephenin büyük başarı kazanacağını gösteriyor.


© Deutsche Welle Türkçe

Tim Aßmann / Tel Aviv / Çeviren: Hülya Topcu

Editör: Hülya Köylü