1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"İslam Konferansı doğru yolda bir adım"

Baha Güngör/DW3 Mayıs 2007

Almanya’da devlet ile ülkede yaşayan Müslüman toplum arasında başlatılan diyalog girişimi sürüyor. Eylül ayında yapılan ilk İslam Konferansı’nın ardından ikinci toplantı Çarşamba günü gerçekleştirildi. İlk konferansta oluşturulan çalışma grupları faaliyetlerini sürdürüyor. Kendisi de çalışma gruplarında yer alan DW Türkçe Servisi’nin yöneticisi Baha Güngör, Alman devletiyle Müslümanlar arasında diyaloğun kurumlaştırılabilmesi için daha çok zamana ihtiyaç olduğu, ancak yine de diyalogun başlatılmış olmasının bile büyük ilerleme anlamına geldiği değerlendirmesinde bulunuyor…

https://p.dw.com/p/AZl4

Alman İslam Konferansı’nın ikinci turunda katılımcıların tüm açıkta kalan sorulara rağmen diyalog sürecini sürdürmeleri ve başarıya ulaşma istekleri, konferansın ilk ve çok önemli olumlu sonucu oldu. Uyum önündeki engeller ve karşılıklı ön yargılarla yıllardır biriken sorunlar birkaç ayda çözülemedi.

Hiçkimse mucize vadetmedi, mucize de beklenmedi. Süreç için tanınan iki üç yıllık süre makul ve akılcıdır. Alman Anayasası temelinde laiklik ilkesini hiçbir şüpheye yer bırakmadan ortak payda olarak kabul etmek Konferans’ın öncelikli ve temel görevlerinden biriydi.

Çalışma gruplarının temel uğraşı alanı artık Alman toplum düzenini anlama ve tanıma, değerler uzlaşısı ve dini soruların Alman Anayasa anlayışına uyumlu bir şekilde yanıtlanmasıdır. Ön yargıların azaltılmasında ekonomi ve medyanın rolü ile güvenlik ve İslamcılık, üzerinde çalışılan diğer konular.

Almanya’nın önde gelen dört Müslüman çatı örgütünün kurduğu Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi’nin statüsü konusundaki tartışmalar, yürünecek yolun ne kadar uzun olduğunu gösteriyor. Konsey’in tüm Müslümanları temsil etme statüsüne kavuşma isteği İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble’den kabul görmedi. Schaeuble’nin yaklaşımı haklı gerekçelere dayanıyor.

Konsey’e bağlı çatı örgütlerin üyeleri, Almanya’daki Müslümanların sadece yüzde 10’unu oluşturuyor. Bu durumda Konsey’in Alman okullarında verilecek İslam din dersi gibi tartışmalı konularda tüm Müslümanları temsil edebilmesi düşünülemez.

Katolik Kilisesi’nin kiliseye üye olmayanlar dahil tüm Katolikleri temsil ettiği savı da gerçekçi değil. Çünkü çok küçük aşırı dinci gruplar ya da dini kültürel bir olgu olarak görenler sayılmazsa Katolik Kilisesi çok daha ciddi bir temsil gücüne sahip.

Müslümanlar Koordinasyon Konseyi, 350 bin üyesiyle, Almanya’da sayıları 3 milyonu 500 bini aşan Müslümanları temsil etme hakkını isteyemez. Ayrıca Almanya’daki Müslümanların çoğunluğu Sünni de olsa, yaklaşık 500 bin Alevi ve 200 bin Şiinin varlığı göz ardı edilemez.

Almanya’da eyaletlerin, aldıkları kararlarda fikirlerine başvurmak için göçmenler arasında ciddi muhataplar aramaya başlaması memnuniyet verici. Göçmen gruplarının uyuma teşvik edilmesi de. Alman toplumunun, Alman pasaportu taşısın ya da taşımasın, göçmen azınlığa yakınlaşması ve böylece ülkedeki kültürel çeşitliliğe daha fazla alan tanınması da olumlu bir gelişme.

Üç buçuk milyon Müslüman, Almanya nüfusunun sadece yüzde 4’ünü oluşturuyor. Ancak Müslümanlar ile ilişkilerin niteliği, Almanya’nın dünyaya açık, hoşgörülü, tek tanrılı bir dini ruhani açıdan eşit din olarak tanımaya hazır bir ülke olarak itibarını da belirleyecektir. Alman İslam Konferansı bu yolda doğru yöne atılmış önemli bir adımdır.