1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İklim dönüyor dünya seyrediyor

Mechthild Brockamp/DW7 Kasım 2006

Kenya’nın başkenti Nairobi’de Pazartesi günü başlayan BM İklim Konferansı’nda binlerce diplomat, bilim adamı ve çevre örgütü temsilcisi, küresel ısınmanın sonuçlarını ve alınabilecek önlemleri görüşüyor. Haftalık Alman Der Spiegel dergisi de iklim değişikliğini son sayısında “Dünyanın sonu” başlığıyla kapak konusu yaptı. Uzmanlar Nairobi’de küresel ısınmanın etkilerini görüşedursun bu etkiler bugünden hissedilmeye başlandı bile. DW’den Mechthild Brockamp’ın yorumu…

https://p.dw.com/p/AZnW

İklim, ağır sonuçlar doğurarak değişiyor ve dünya izliyor... Politikacılar ve sanayinin önde gelenleri küresel ısınmanın çağın en önemli doğa sorunu olduğunu çok uzun süre görmezden geldi. Geçtiğimiz yüzyılda küresel yaklaşık bir derece, tam olarak binde sekiz oranında arttı ve bunu etkileri şimdiden hemen her yerde hissedilmeye başlandı. Grönland’ın ebedi diye nitelenen buzları, tahmin edilenden çok daha hızlı eriyor. Kuraklık artıyor. Şiddetli fırtınalar ağır sonuçlara yol açıyor, aşırı sıcak ve soğuklar normal hale geliyor. Ve tüm bunlar sadece birer başlangıç.

Peki politikacılar şimdiye kadar iklim değişikliği konusunda ne tür girişimlerde bulundu? Sera etkisine yol açan karbondioksit gazlarını sınırlayan tek uluslararası sözleşme Kyoto Protokolü, hazırlandıktan yılar sonra geçen Şubat ayında yürürlüğe girdi. Ancak protokol yine de yetersiz. Üstelik süresi yedi yıl içinde doluyor ve sonrası ile ilgili yeni bir düzenleme de mevcut değil. Küresel ısınmayı iki derecelik katlanılabilir düzeyde tutabilmek için sanayi ülkelerinin 2050 yılına kadar zehirli atık gaz oranını yüzde 60 ila 80 oranında azaltması gerekiyor. Kyoto Protokolü ise imza koyan ülkeleri, 2012’ye kadar bu orandan çok daha az bir düzeyde, 1990’daki zehirli gaz oranın yüzde 5.2 oranında altında kalmaya zorunlu kılıyor. Yine de pek çok ülke bu hedef dahi ulaşamayacak gibi görünüyor. Zehirli atık gaz oranları son dönemde Japonya’da yüzde altı buçuk, Finlandiya’da yüzde 14 buçuk, hatta Kanada’da yüzde 25 oranında arttı. En büyük çevre günahkarı ABD ise Kyoto Protokolü’ne dahil olmamakta ısrarlı. Ekonomik süper güç olma yolunda ilerleyen Çin ve Hindistan ise protokolün karara bağlandığı 1997’de sanayi ülkesi sayılmıyordu. O yüzden de bugün atık gaz oranını azaltma konusunda yükümlülük üstlenmeye zorunlu kılınamıyor. İnsanlık Kyoto’dan 9 yıl sonra dahi Dünya’yı, sera etkisinden kurtarma hedefine bir cm bile yaklaşmış değil.

Nairobi’deki BM İklim Konferansı katılımcılarının 2012 sonrası için yeni bir iklim koruma sözleşmesini müzakere etme misyonu yok. Bu çok sinir bozucu. Burada Avrupa’ya görev düşüyor: Avrupalıların en önemli hedefi tarafları masaya oturtma olmalı. Avrupa’daki atık gaz oranı, neredeyse Çin ile aynı düzeye yükseldi . Bu nedenle Avrupa toplantıda, ileriye dönük bir sinyal ortaya koymalı...

Avrupa, Nairobi’de müzakere misyonu üstlenmeyi başaramaz ise bir yıl daha boşu boşuna geçecek demektir. Almanya Çevre Bakanı Sigmar Gabriel bu nedenle ülkesinin AB dönem başkanlığı sırasında Avrupalı diğer meslektaşları ile gelecek yılki BM İklim Konferansı’na kadar, yeni bir protokolün ana hatlarını belirlemeye uğraşacak. Alman Çevre Bakanı’nın hedefi, sanayi ülkelerini daha faza emisyon indirimine zorlamak, gelişmekte olan Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’yı çevre koruma önlemlerine dahil etmek. Gerçekten de dünya geneli için geçerli ve bağlayıcılığı olan hedefler olmadıkça tehdit edici boyutlara ulaşan çevre felaketlerinin önüne geçilemez.

Dünya Bankası’nın eski başekonomisti Nicholas Stern’e göre sanayi ülkeleri daha fazla çaba göstermeli. Yoksa küresel ısınmanın yaratacağı ekonomik zarar iki büyük dünya savaşının yarattığından daha ağır olabilir. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’daki iklim bilimcilere göre de insanlığın hakkıyla iklim korumaya eğilmek için sadece 10 yılı var. Hala bir umut var, ama geriye kalan süre çok az...