1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Hollandaca zorunluluğu talebine Akgün'den tepki

Beklan Kulaksızoğlu / DW23 Ocak 2006

Hollanda’da Yabancılardan Sorumlu Bakan’ın yabancılara sokakta Hollandaca konuşma zorunluluğu getirilmesini talep etmesine, Türk kökenli Alman milletvekili Lale Akgün’den tepki geldi. İnsanların yok edilmek istendiğini belirten Akgün, DW’den Beklan Kulaksızoğlu’nun sorularını yanıtladı…

https://p.dw.com/p/AaDt
Hollanda'da aralarında Türkler'in de bulunduğu çok sayıda yabancı yaşıyor
Hollanda'da aralarında Türkler'in de bulunduğu çok sayıda yabancı yaşıyorFotoğraf: AP

Hollanda’da yabancılara sokakta Hollandaca konuşma zorunluluğu getirilmesi gündemde. Hollanda’da Yabancılardan Sorumlu Bakan Rita Verdonk, Hollandalılar’ın kamuya açık yerlerde Hollandaca konuşmasının zorunlu hale getirilmesini planlıyor. Bakan, pekçok Hollandalı’nın sokakta yabancı dilde konuşulduğunu duyduğunda rahatsız olduğunu öne sürerek, sokakta Hollandaca konuşmanın Hollanda’nın değerleri arasında bulunduğunu vurguladı. Bakan, ayrıca yabancıların kendilerinden ne beklendiğini bilmediklerini belirterek, uzmanlarla birlikte Hollanda’nın değerleri konusunda bir ‘davranış kodeksi’ hazırladıklarını açıkladı.

Gelişmeleri değerlendiren Alman Sosyal Demokrat Parti’nin Köln milletvekili Lale Akgün ise Hollanda’da gündeme getirilen bu öneriyi ırkçı ve yabancıları yok etmeyi hedefleyen bir girişim olarak değerlendirerek, yabancılara karşı bir sindirme politikası uygulanmaya çalışıldığını vurguladı. Lale Akgün, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı…

DW: Sayın Akgün, Avrupa’da yabancılar ile ilgili tartışmalar giderek daha da radikal bir görünüm alıyor. Son örnek Hollanda’dan geldi, Yabancılardan Sorumlu Bakan Rita Verdonk, yabancılara kamuya açık yerlerde Hollandaca konuşma zorunluluğunu gündeme getirdi. Bakan’ın gösterdiği gerekçe, pekçok Hollandalı’nın sokakta başka bir dil konuşulduğunu duyunca rahatsız olması. Hollanda’nın değerleri değişiyor mu?

Akgün: Bu teklif beni çok şaşırttı. Hatta bir tokat gibi geldi yüzüme. Çünkü şimdiye kadarki hoşuma gitmeyen bazı uygulamalara rağmen, yine ben Hollanda’yı dünyaya açık ve kozmopolit bir ülke olarak değerlendiriyorum. Yüzyıllar boyunca tüccarlık yapmış insanların, başka kültürlerle bir arada olmuş insanların, böyle bir uygulama teklifi getirmeleri bile hiç hoş değil ve son derece ırkçı bir yaklaşım. Bir yandan çok dilli çok sesli Avrupa’yı isterken bir yandan da ülkede sadece Hollandaca konuşulmasını istemek, bence birbirine hiç uymayan iki nokta. Rotterdam ve Amsterdam gibi turistik şehirlerde turistlerin ne yapacağını şimdiden çok merak ediyorum. Onlara herhalde bir “sus emri” gelecek.

DW: Almanya’da da benzeri zihniyette uygulamalar var. Baden Württemberg Eyaleti’nde vatandaşlık başvurularında sadece Müslümanlar’a uygulanan test gibi. Hollanda’daki gibi bir davranış kodeksi uygulanması ya da yabancıların sokakta Almanca konuşmaya zorlanması gibi bir uygulama sizce Almanya’da da gündeme gelebilir, gündeme getirilebilir mi?

Akgün : Her şey getirilebilir. Eğer böyle bir şey gündeme getirilirse bizim hemen bunu, çok yüksek sesle protesto etmemiz gerekiyor. Çünkü bu artık şaka falan değil, bu uyum arzusu falan değil, bu, asimilasyon da değil. Bu resmen insanları yok etmek isteme. Bundan sonra ne kalıyor ki geriye? Bundan sonra geriye kalan, bunu da elinden alırsanız insanların, dilini, geriye kalan, bir tek isimlerine de “uyum” getirmeleri kalıyor. Böyle şeyleri ben düşünmek bile istemiyorum. Çünkü bunlar benim için hakikaten nerede olursa olsun ırkçılık sembolü hareketler. Bence bunlar gerçek dışı olduğu için, insanları susturmak için yapılıyor. Yani şöyle düşünüyorum ben, Hollanda’da hiçbir zaman böyle bir uygulama gelmese bile orada yaşayan göçmenleri korkutmak, sindirmek için bile işe yarayan bir tasarı veya bir tekliftir. Böylece bundan sonra insanlar sokakta başka bir dilde konuşurken veya örneğin Türkçe bir gazete okurken, bunu yapmamaya gayret edecekler. Yani resmen insanlarda bir sindirme politikası uyguluyorsunuz, demokrat bir insan için kabul edilemeyecek bir durum.

DW: Resmi politikalar göçmenlerin uyumundan, entegrasyondan bahsediyor. Bu yolda yüzlerce proje oluşturuluyor, maddi kaynaklar ayrılıyor. Ancak yabancıları dışlayan, potansiyel suçlu olarak gören uygulamalara, demeçlere giderek daha fazla rastlanıyor. Bu da dönüp dolaşıp yabancıların gerçekten de radikalleşmesi tehlikesini beraberinde getirmiyor mu? Bu kısır döngü nasıl aşılabilir? Hükümet ya da toplum entegrasyon konusunda gerçekten samimi mi?

Akgün: Söylediğinize gerçekten katılıyorum. Bir taraftan gerçek bir uyum isteyen samimi insanlar varken bir yandan da insanları kıstıran, insanları susturan bir politika uygulanmak isteniyor. Bunun uyumla hiçbir alakası olmadığı gibi, tam tersine, sizin de söylediğiniz gibi, dışlayan bir politika olduğu için, bence bilhassa gençlerin radikalleşmesi, milliyetçileşmesi, dinsel guruplara yönelmesi için hazırlanıyor. Gençler resmen bunun için hazırlanıyor. Çünkü dışlandığınızı hissettiğiniz anda, sizin de ait olmak istediğiniz bir grup olacaktır. Bu gruplar, gençleri içine çekmek isteyen gruplar da hazır bekliyorlar. Yani bir insanın sokakta Türkçe konuşması sosyal barışı zedelemez. Ama bir insanı susturmak, sosyal barışı zedeler.

DW: Avrupa ve özellikle Almanya’da en iyi entegrasyonun asimilasyon olduğu görüşü ağırlık mı kazanıyor?

Akgün: Sanki öyle bir durum yaratılıyormuş gibi bir şey var. Fakat tabii bu asimilasyon olayı son derece gerçek dışı bir politika. Çünkü içinde yaşadığımız toplum, liberal ve çok sesli bir toplum. Toplum içinde de o kadar çok değişik grup var ki, yabancıların başı döner; ben neye, hangisine uyum sağlayacağım diye. Hele ki rakamlara bakarsanız, ben büyük bir şehrin, Köln’ün milletvekiliyim, Köln’de şu anda çocuk yaşında yani 6 ila 14 yaşın arasındaki çocukların %40’ı göçmen kökenli. Yani siz toplumun %40’ına baskı uygulayamazsınız, dışlayamazsınız da. Eğer toplumun gelecek 20 - 30 sene içinde, iyi bir şekilde beraber yaşamasını istiyorsanız, bütün çocuklara aynı davranıp, onlara eşit şansları sağlamanız gerekiyor.