1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Fransa’da laiklik tartışması

23 Eylül 2013

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın Ulusal Etik Komitesi'nde din adamlarına yer vermemesi büyük tartışma yarattı.

https://p.dw.com/p/19mXm
Fotoğraf: picture-alliance/ dpa

Genel olarak bilim ama özellikle de biyoloji ve tıp alanlarındaki ilerlemeler etik tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Dünya genelinde ilk Ulusal Etik Komitesi’nin kurulduğu ülke olan Fransa’da geçen yıl iktidara gelen sosyalist Cumhurbaşkanı François Hollande, selefi Nicolas Sarkozy döneminde din adamlarının da dahil edildiği etik komitesini eski haline döndürdü, yani tamamen “laik” hale getirdi. Yeni komitede hiçbir din adamı yer almazken, onların yerine “laik” kimlikleriyle tanınan filozof ve bilim insanları atandı. Yeni atamaların komitenin gelecek aylarda ötanazi ve eşcinseller hakkında yayımlayacağı görüşlerde etkili olacağı belirtiliyor.

Fransa’nın Ulusal Etik Komitesi biri başkan 39’u üye toplam 40 uzmandan oluşuyor. Komite, 1983 yılında Fransa tarihinin ilk sosyalist cumhurbaşkanı olan François Mitterrand tarafından kurulmuştu. Değişik bilimsel konularda yayımladığı görüşler iktidar açısından bağlayıcı olmasa da, olağanüstü uzmanlık gerektiren konular olduğundan en azından dikkate alınıyor, çoğu zaman da izleniyor. Bilimsel ilerlemeyle ilgili tartışmalar etik ve felsefi tartışmaları da körüklediğinden, komitenin içinde görev yapanların siyasi, kültürel, dinsel ve ideolojik kimliği önem taşıyor.

Atanan yeni üyeler

Fransa’daki komiteye geçtiğimiz günlerde yapılan değişiklikle 22 üye atandı. Bazı üyelerin yerleri görev süreleri tamamlandığından tüzük gereği değiştirilirken, üyelikleri uzatılabilecek birçok üye koltuğundan oldu. Bunların başında dinsel kimliğe sahip olanlar geliyor. Örneğin protestan papaz Louis Schweitzer’in yerine, Protestanlık reformu konusunda uzman laik tarihçi Marianne Carbonnier-Burkard atandı. Komitenin haham üyesinin yerine Yahudi ama laik kimliğiyle bilinen nörolog Lionel Naccache getirildi. Yeni üyeler arasında Fransız Senatosu’nda feministler ve transseksüellerin sesi olarak ün yapmış olan Senatör Michelle Meunier de var. Komitenin bir diğer yeni üyesi de aynı zamanda Cumhurbaşkanı Hollande’ın kadim dostu olan iktidardaki Sosyalist Parti’nin yöneticilerinden avukat Jean-Pierre Mignard.

Komitenin dinsel kimlikli eski üyeleri, dışlanmalarını Fransa’da bu yılın ilk aylarında olağanüstü gergin toplumsal tartışmalara neden olan eşcinsel evliliği konusundaki tutumlarına bağlıyor. Aynı zamanda Evanjelist bir ilahiyat fakültesinde “Etik ve Ruhanilik” dersleri veren Louis Schweitzer bu konuda Le Figaro gazetesine yaptığı açıklamada, “Dinî temsilcilere eşcinsel evliliği konusundaki tutumlarının bedeli ödetiliyor. Hükümet, dinî temsiclileri toplumsal sorunların dışına iterek, tartışmayı zayıflatma pahasına kapalı bir laik vizyonu zorla kabul ettirmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı. Le Monde gazetesi ise din adamlarının komiteden dışlanmasının Fransız cumhurbaşkanlığının komiteye din adamı sokmama seçiminden kaynaklandığını yazıyor. Gazeteye konuşan cumhurbaşkanlığı kaynakları, “Komitenin 1983’teki kuruluş ilkelerine geri dönülmesini ve dinî akımların laikler tarafından temsil edilmesini istiyoruz” şeklinde savunma yapıyorlar.

Laiklik ilkesinin doğduğu ülke

Tartışmanın perde arakasında ise siyasi ve felsefi çıkar çatışmaları yatmakta. Öncelikle laiklik kavramının Fransa’da yaratılmış bir ilke olduğunu unutmamak gerekiyor. Kabaca “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olarak tanımlanan bu ilke, 19’uncu yüzyılda bireysel özgürlükler mücadelesinin, aynı zamanda Katolik Kilisesi’ne karşı verildiği Fransa’da olağanüstü öneme sahip. Kavram bugün iktidardaki Sosyalist Parti’yi de kapsayan Fransız solunun temel direklerinden birini oluşturuyor. Yani Fransız solu, Fransız sağının aksine, toplumsal tartışmalara dinsel boyut eklenmemesini, mümkünse din adamlarının bu tartışmaların dışında kalmalarını istiyor.

Bu felsefi duruş pratikteki siyasi icraata da yansımakta. Örneğin ötanazi, eşcinsel evliliği, eşcinsellerin kan verebilmesi veya eşcinseller için tüp bebek uygulaması gibi hassas toplumsal konularda Sosyalist Parti’nin verilmiş sözleri bulunuyor. Bu vaatler yasal çerçeveye oturtulmadan önce, bilimsel ve etik dayanağın yaratılması gerekiyor. İşte Ulusal Etik Komitesi’nin önemi de burada yatıyor. Ancak komitenin içinde din adamları varoldukça ötanazi veya eşcinsellerle ilgili yasal düzenlemelere gitmek kolay değil; zira Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar bu konularda felsefi nedenlerden ötürü yasal düzenlemeye karşı çıkıyor. François Hollande ötanazi konusunda Aralık 2012’de komitenin görüşüne başvurmuş, ancak komite bu yıl Temmuz ayında açıkladığı ön görüşte Hollande’ın ölüm eşiğine gelmiş hastalar için “gönüllü ve eşlik edilen intihar” önerisine olumsuz yanıt vermişti. Dindar üyelerinden “arınmış” yeni komitenin konu hakkında yıl sonunda yeni bir görüş daha açıklaması gündemde.

Etik komiteleri elbette Fransa’ya has değil. Bilimin ileri düzeyde olduğu ABD, İngiltere, Almanya, Kanada, İsrail, Japonya ve Avustralya gibi ülkelerde de görüşlerine sıkça başvurulan benzer komiteler var. AB üyesi 28 ülkenin 18’inde de bu komiteler bilim ve tıptaki ilerlemelerin yarattığı sorunlar hakkında düşünüyor, görüşler hazırlıyor. Birçoğunun içinde de din adamları görev yapmıyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Kayhan Karaca / Strasbourg

Editör: Ercan Coşkun