1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Garson devlet"ten "obez devlet"e

25 Eylül 2019

İtibardan tasarruf gerçekten olmuyormuş. Sayıştay raporu, halkın krizle boğuştuğu 2018’de Saray’ın harcamaları ikiye katladığını ortaya koydu. Bülent Mumay’ın analizi…

https://p.dw.com/p/3QEh7
Türkei - Palast des tuerkischen Praesidenten in Ankara
Fotoğraf: picture-alliance/abaca/Depo Photos

AKP’yi kuranların yetiştiği Milli Görüş hareketinin lideri Necmettin Erbakan’ın en büyük iktidar vaatlerinden biri “garson devlet” yaratmaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve birçok AKP kurmayının “Hoca”sı olan Erbakan’a göre, “halk devlete değil, devlet halka hizmet etmeli”ydi. Erbakan’ın “garson devlet”i sadece halka hizmet etmeyecek, kamu kaynaklarını da halkın yararına kullanacaktı. Erbakan, 2000’lerin başında yeniden gündeme getirdiği bu vaat ile dışarıdan desteklediği Saadet Partisi’ni iktidara taşıyamadı. 2002 seçimlerinde Milli Görüş çizgisi Meclis dışında kaldı, öğrencilerinin kurduğu AKP ise tek başına iktidar oldu.

Erdoğan ve arkadaşları, iktidar yürüyüşlerini “Milli Görüş gömleği”ni çıkardıklarını açıklayarak başlatmışlardı. Eski siyasi çizgilerinin kavramlarını kullanmasalar da, kamu kaynaklarının kullanımı konusunda büyük bir titizlik iddiasındaydılar. “3Y ile mücadele” sloganını ortaya atmışlardı. Y’lerden ikisi, “yoksulluk” ve “yolsuzluk”tu. Diğer mücadele alanı ise “yasaklar”dı. Erdoğan ve arkadaşları, daha liberal bir çerçeve ve farklı bir söylem ile “garson devlet” iddiasını sürdürüyorlardı aslında.

Bülent Mumay
Bülent MumayFotoğraf: privat

Mücahitler müteahhit oldu

Ancak 17 yıllık iktidar yürüyüşü, AKP’nin “muhafazakar (ya da ileri) demokrasi” iddiası gibi 3Y ile mücadele vaadinin de tedavülden kalktığını ortaya koydu. “Yasaklar”la mücadele iddiasının yerini, iktidarın ömrünü uzatmak ve mutlaklaştırmak için çok daha baskıcı bir yönetim modeli aldı. AKP’nin tabanını genişletmek ve karşısındaki “güç”leri devredışı bırakmak için yaptığı taktik hamleler, işlevlerini gördükten sonra rafa kalktı.

3Y’nin ucu paraya değen “yoksulluk” ve “yolsuzluk” ile mücadele maddelerine ise çok daha erken veda edildi. İktidar saflarındaki çok sayıda ismin “mücahitlikten müteahhitliğe” sıçraması, AKP’nin siyasetini finanse etmek için devlet ihaleleriyle kendi zenginlerini yaratması, 3Y iddiasını tamamen ortadan kaldırdı. Devletçiliğin her anlamda daha fazla öne çıkması, özellikle ekonomideki şeffaflığın ortadan kalkmasıyla “garson devlet” yerine “obez”, bir o kadar ceberut bir devlet modeli ile karşı karşıyayız artık.

Bütçeyi ikiye katladı, ya örtülü?

Türk tipi başkanlık sisteminde Saray’ın nüfuz alanına sokulan Sayıştay bile, denetim raporlarında “obez devlet”i gizleyemiyor. Ekonomik krizle boğuşan Türkiye’de yurttaşlar büyük zorluklar yaşarken, “obez devlet”in aygıtları büyük bir iştahla kamunun kaynaklarını tüketiyor. Sayıştay’ın 2018 yılı denetim raporlarına göre, Erdoğan’ın 1000 odalı Saray’ı, 845 milyon liralık ödeneğin tam iki katını harcadı. 1.65 milyarlık fatura, sadece denetim kapsamındaki harcamalar. Örtülü ödenekten Saray için ne kadar harcandığının yanıtı elbette yok.

Harcamalarında patlama gözlenen bir diğer kurum, AKP hükümetlerinin gözbebeği Diyanet. Kendisine bağlı vakıf-işletmeleriyle Türkiye’nin en büyük holdingine dönüşen ve birçok alanda gelir elde eden Diyanet, 2018’de ayrılan bütçesini ilk 6 ayda tüketmiş. Vatandaşın hayat pahalılığı nedeniyle tüketimi kıstığı 2018’de Diyanet’e tam 3 milyar liralık ek bütçe ödenmiş.

Ankara’nın yerel seçim dersleri

Sayıştay’ın bütçe denetimine ilişkin raporu, ortaya koyduğu “obez devlet”in harcamaları kadar, yer vermediği detaylarla da dikkat çekiyor. 2018 yılı bütçesinde, devletten yardım alan dernek ve vakıfların kim oldukları bu kez açıklanmadı. Sayıştay’ın bu “hassasiyeti”, özellikle yerel seçim sürecinde gündeme gelen “yandaş vakıflara kaynak aktarımı” tartışmalarının iktidarın gözünü korkuttuğunu ortaya koyuyor. CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, göreve gelir gelmez "Adama, kişiye, kişilere, gruplara, cemaatlere,  vakıflara, derneklere hizmet işi bitti” demiş, birkaç ay sonra da özellikle Erdoğan’a yakın vakıflara yardımları kestiğini açıklamıştı.

Yerel seçimlerden çıkarılan derslerin Ankara’ya yansımasının tek işareti, dernek ve vakıflara yardımların artık gizlenmesi değil. İmamoğlu’nun Yenikapı’da açtığı “israf sergisi”nden sonra kamuda şatafattan uzaklaşma hamleleri atılmaya başlandı. Erdoğan bile danışmanlarına “Aynı törene giderken ortak araç kullanın” talimatı verdi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın “İlk işim kendi makam arabam dahil çakar lambaları sökmek olacak” açıklamasından sonra hükümet bir genelge yayınladı. Genel müdürlerden başlayarak kamudaki makam araçlarının trafikteki önceliğine son verildi, uymayanlara cezalar kesilmeye başlandı.

“İtibardan tasarruf olmaz” diyen obez devletin yöneticileri, bu tür hamlelerle yurttaşlara şirin görünme peşinde. Ancak Sayıştay’ın bile gizleyemediği harcamalar ve tutmayan “Ekim eylülden daha iyi olacak” demeçleri, siyaseten parçalanmanın eşiğindeki iktidardaki aşınmayı daha da hızlandıracak gibi görünüyor.

Bülent Mumay

© Deutsche Welle Türkçe