1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Berlin’de ‘ayı’ avı

Aydın Üstünel/Berlin9 Şubat 2007

Avrupa'nın en önemli sinema etkinliklerinden Berlin Film Festivali, Perşembe akşamı start aldı. Bu yıl 57.'si düzenlenen Berlinale'de Yeşilçam’dan Altın Ayı yarışına katılan yok ama festivalde üç Türk filmi gösteriliyor.

https://p.dw.com/p/AaHY
Altın Ayı ödülü için 22 filmin yarıştığı Berlinale 18 Şubat'ta sona eriyor.
Altın Ayı ödülü için 22 filmin yarıştığı Berlinale 18 Şubat'ta sona eriyor.Fotoğraf: AP

Berlin her şubat olduğu gibi, bu yıl da 10 günlüğüne dünya sinemasının başkenti. 57. kez düzenlenen Uluslararası Berlin Film Festivali, Perşembe akşamı yapılan galayla start aldı. Festivalin açılışını, gala programının sunucusu Charlotte Roche’un suflörlüğünde, jüri başkanı Amerikalı yönetmen Paul Schrader yaptı.

Roche tarafından kulağına fısıldanan Almanca cümleleri mikrofona söyleyen Schrader, salonda kahkahalara yol açtı, ama kahkahalarla başlayan akşam, daha çok bol gözyaşı ile devam etti. 57. Berlin Film Festivali’nin açılış filmi, salonda kağıt mendil tüketimini rekor derecede arttıran türden bir yapımdı.

Fransa’nın gelmiş geçmiş belki de en dokunaklı sesini ve trajedilerle dolu hayatını anlatan ‘La Vie en Rose’ filmi, Edith Piaf’ın ‘Non, Je Ne Regrette Rien’ şarkısı eşliğinde 57. Berlinale’yi açtı.

Piaf'ın dokunaklı öyküsü

Sadece Fransızların değil, artık tüm dünyanın kültür mirası sayılan Edith Piaf’ın hayat hikayesi, uzun yıllardan beri ilk kez “nihayet, bir açılış filmi festivalin yüzünü kızartmıyor” dedirtti. Önümüzdeki aylarda tüm dünyada gösterime girmesi planlanan film, görülmeye değer ve başroldeki Marion Cotillard, bir Fransız aktris için belki de en zor rollerden biri olan Edith Piaf’ı büyük başarıyla canlandırıyor. Canlandırmaktan da öte, beyaz perdede Cotillard gidiyor, yerine Piaf geliyor. Bilet alıp bu filmi sinemada seyrederseniz, emin olun ki, pişman olmayacaksınız…

Peki festivalde başka neler var? Öncelikle bu Fransız filmi ile birlikte festivalin en önemli ödülü Altın Ayı’yı almak için yarışan 21 film var.

Fransa’nın harika çocuğu François Ozon, üçüncü kez Berlinale’nin yarışma bölümünde. 20. yüzyılın başlarında İngiltere’de alt tabakadan gelen bir kadının, yükselişini ve düşüşünü konu alan ve yönetmenin tamamen İngilizce çevirdiği ilk film olan ‘Angel’, kamera önünde Charlotte Rampling, Sam Neill gibi tanıdık isimlerin yanı sıra, Romola Garai gibi yeni yüzleri de topluyor.

Yine festivalin tanıdık simalarından Amerikalı yönetmen Steven Soderbergh, son filmi ‘The Good German’ ile 1945 yılında Potsdam Barış Konferansı’nın yapıldığı günlerdeki Berlin’e uzanıyor.

'Casablanca' tadında bir film

Soderbergh ile beşinci filmini çeken George Clooney ve Cate Blanchett’in başrollerini paylaştığı ve siyah-beyaz çekilen film, birden fazla aşk ve daha da fazla sayıda suç hikayesini birbirine örüyor. Hafif ‘Casablanca’yı andıran film, iki kez “yaşayan en seksi erkek” ünvanı alan Clooney ile Cate Blanchett’i bir araya getirmiş.

Amerika’dan gelen bir diğer yapım ise gizli istihbarat örgütü CIA’nin geçmişine ışık tutuyor: ‘The Good Shepherd’ ile filmin yönetmeni efsanevi aktör Robert de Niro. Kamera karşısındaki isimler ise Matt Damon ve ”yaşayan en seksi kadın” seçilen Angelina Jolie.

İki Alman filmi yarışıyor

Danimarkalı yönetmen Bille August’un ‘Goodbye Bafana’ adlı filmi, ırkçılıkla mücadelenin anıt isimlerinden olan Güney Afrikalı Nelson Mandela’nın, gardiyanıyla 20 yıllık ilişkisini anlatıyor.

2001 yapımı ‘Iris’ ile de Berlinale’ye konuk olan Richard Eyre, bu sefer de ‘Notes on a scandal’ adlı son yapımını getiriyor beraberinde. Oscarlı iki aktris, Cate Blanchett ile Judi Dench’in başrollerini paylaştığı psikolojik drama, iki kadın arasında filizlenen bir dostluğun nasıl düşmanlığa dönüştüğünü, kıskançlık, yalnızlık ve aşk temalarıyla harmanlayarak anlatıyor.

Yarışma bölümünde filmleri göze çarpan diger ünlü yönetmenler ise Güney Koreli Park Chan Wook, Fransız Andre Techine ve Jacques Rivette. Almanya’dan ise iki film var, yarışma bölümünde görücüye çıkan. İlki Nazi dönemi ile hesaplaşan ‘Faelscher’, diğeri ise günümüz Almanya'sından bir iç hesaplaşma filmi ‘Yella’.

Üç Türk yapımı

Yeşilçam’dan Altın Ayı yarışına katılan yok ama, yarışma bölümü dışında Panorama, Forum, Kısa Metrajlı Filmler, Çocuk Filmleri ve Retrospektif gibi birçok bölümden oluşan ve 400’e yakın filmi sinemaseverlerle buluşturan festivalde yine de üç Türk yapımına rastlamak mümkün.

Bunların ilki, Panorama bölümünde gösterilen ve yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı, yapımcılığını Türkiye’den Yeni Sinemacılar ve Almanya’dan Fatih Akın-Corazon Film’in üstlendiği ‘Takva’. Başrollerinde Erkan Can ve Güven Kıraç’ın bulunduğu film, hayatı boyunca günahtan sakınan ve modern dünyanın tahrikleri ile yaşamı alt üst olan bir adamın hikayesi.

Diğer yapımlar ise daha çok genç ve yenilikçi sinemacılara ev sahipligi yapan Forum bölümünde gösterilen Tayfun Pirselimoğlu imzalı ‘Rıza’ ve yarışma bölümündeki kısa metrajlı filmlerden, Nesimi Yetik´in ‘Annem Sinema Öğreniyor’ adlı eserleri.

17 Şubat büyük gün

Festival için yaklaşık 5 bin başvuru arasından gösterilmek üzere 373 film seçildi. Altın Ayı’yı kimin aldığı, 17 Şubat’ta açıklanacak.

Festivalin onur ödülü ise ‘Bonnie & Clyde’, ‘The Miracle Worker’ ve ‘Little Big Man’ adlı filmleri, klasikler arasında sayılan, 60’lı ve 70’li yılların ABD’sindeki siyasal ve sosyal dönüşümleri, beyaz perdeye acımasız bir dille yansıtan, yönetmen Arthur Penn’e verilecek.