1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Avrupa Merkez Bankası'nın işleyişi

Andreas Becker12 Şubat 2005

Dünyadaki tüm merkez bankalarının bir ortak noktası var. Hepsi de paranın bekçiliğini yapar, ne zaman, ne kadar yeni para basılacağına karar verir ve faizleri belirler. Çeşitli ülkelerdeki merkez bankaları arasındaki fark ise, siyasetten ne derece bağımsız olduğunda yatar. Avrupayı politikacılar, 1998 Haziran’ında göreve başlayan Avrupa Merkez Bankası’nın mümkün olduğunca bağımsız bir kurum olmasına çaba gösteriyorlar.

https://p.dw.com/p/Abdu

Avrupa Merkez Bankası’nın ana görevi, Maastricht sözleşmesi ile belirlendi: Kurum euronun istikrarından sorumlu. Düşük işsizlik, sürdürülebilir ekonomik büyüme gibi hedeflerin de desteklenmesi öngörülüyor, ancak asıl ağırlık enflasyon ile mücadelede. Avrupa Merkez Bankası, neden bu hedefin öncelik taşıdığını anlatıyor:

"Fiyatlardaki istikrar, ekonomik büyüme ve işsizlikle mücadele gibi tüm ekonomik gelişmelere olumlu etkide bulunuyor.“

Geleneksel politika izliyor

Avrupa Merkez Bankası, özellikle düşük enflasyona endekslenmiş Alman Merkez Bankası geleneğini sürdürüyor. Alman modeline göre kurulan Avrupa Merkez Bankası, bu geleneğin simgesi olarak da çalışmalarını Frankfurt’tan sürdürüyor.

Euro bölgesindeki ülkelerin merkez bankaları varlıklarını sürdürüyor, ancak Avrupa Merkez Bankası’nın kurulmasından sonra yavaş yavaş önemlerini kaybediyorlar. Ekonomik ve parasal Birliğe üye ulusal merkez Bankalarının başkanları ile Avrupa Merkez Bankası’nın Yürütme Kurulu üyelerinin oluşturduğu oluşacak Yönetim Konseyi para politikasının esaslarını belirliyor, bunun uygulaması ise 2003 Kasım’ında göreve seçilen Başkan Jean-Claude Trichet, bir başkan yardımcısı ve dört üyeden oluşan Yönetim Kurulu’nca yapılıyor.

Fiyatlarda istikrar nasıl sağlanıyor?

Avrupa Merkez Bankası’nın fiyatlarda istikrar sağlayabilmek için kullandığı en önemli araç, ana faiz oranlarının belirlenmesi. Normal bankalar, bu faiz oranları ile Avrupa Merkez Bankası’ndan borç alıp, istedikleri faiz oranıyla kendi müşterilerine kredi verebiliyor. Ana faiz oranlarını saptayan Avrupa Merkez Bankası bu yolla, tüm ekonomi içinde ne kadar para döndüğünü belirleyebiliyor.

İşletmelerin yatırımları, ama aynı zamanda insanların özel alışverişleri de sonuçta bu paranın hacmine bağlı.

Fiyatların devamlı artması, Merkez Bankası’ndaki yetkilileri çok rahatsız etmiyor. Uzmanlara göre, fiyatlarda istikrar yıllık enflasyonun yüzde 2 oranında seyretmesi anlamına geliyor. Euro’nun her yıl ne daha fazla, ne da daha az değer kaybetmesi isteniyor.

Merkez Bankası siyasetten bağımsız değil

Avrupa Merkez Bankası, siyasetten tamamen bağımsız değil. Banka yetkilileri, kararlarında sürekli olarak Euro bölgesindeki ekonomik durumu da gözönünde bulundurmak zorunda. Ama bankanın, üye ülkelerin maliye ve ekonomi politikalarına fazla etki ve müdahale fırsatı bulunmuyor. Avrupa Merkez Bankası’nın ilk başkanı Wim Duisenberg, şöyle konuşuyor:

"Bunun için istikrar hedefli bir para politikasının yanısıra, istikrar paktıyla uyum içinde bir vergi politikası, idareli bir ücret politikasının izlenmesi, aynı zamanda da istihdam ile mal piyasasında yapısal reformlara gidilmesi gerekiyor.“

Ama bütçelerin oluşturulması ve istikrar paktının yorumlanması gibi konularda ulusal hükümetler ile çekişmeler yetmiyormuş gibi, Avrupa Merkez Bankası, para piyasalarındaki dalgalanmalarda da, etkin rol oynamak zorunda. Bu noktada tüm dünyadaki yatırımcılar, Merkez Bankası Başkanı’nın ağzından çıkacak sözlere büyük önem veriyor. Oysa verilen demeçler çoğu zaman, karmaşık şifreli ve anlam çıkarılması neredeyse imkansız bir nitelik taşıyor. Şimdiki Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet „Euro’nun güncel hareketlenmesini hoş bulmuyoruz“ diyor.

Trichet’nin bu ve benzeri açıklamaları Avrupa Merkez Bankası’nın nasıl bir politika izleyeceği konusunda tam bir ipucu vermiyor. Amaç da bu zaten. Merkez Bankaları kimseyi tedirgin etmek istemiyor ama aynı zamanda sürpriz yapma olasılığını da safdışı etmek istemiyor.

Trichet-Greenspan benzerliği

Trichet ile ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan arasında bu konuda pek bir fark yok. Greenspan’in „Eğer herkes benim ne demek istediğimi anlıyorsa, biryerlerde yanlış yapıyorum demektir“ cümlesi epey ünlüdür.

Ama ABD Merkez Bankası ile Avrupa Merkez Bankası arasında önemli bir fark var. Greenspan’in kurumu doların istikrarlı bir düzeyde seyretmesine o kadar ağırlık vermiyor. Amerika’da ana hedefler, istihdam, fiyatlarda istikrar ve uzun vadeli faizlerin ılımlı düzeyde seyretmesi. Greenspan, sıkıştığı zaman konjonktürü canlandırmak için ana faiz oranlarında büyük indirmelere gidebilir, Jean-Claude Trichet’nin böyle bir olanağı bulunmuyor.