1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Ankara temkinli olmalı'

15 Mayıs 2013

Suriye iç savaşı Türkiye’ye yeni dış politikasının sınırlarını gösterdi. DW Ortadoğu Uzmanı Loay Mudhoon yorumunda Türkiye’nin Reyhanlı saldırılarına tek taraflı mukabelede bulunmaması gerektiğini vurguluyor.

https://p.dw.com/p/18Y0P
Fotoğraf: DW

AKP hükümetinin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye'nin dış politikası da değişti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ifadesiyle ‘Türkiye stratejik derinliğin merkezindeki ülke' olacaktı. Türkiye kimliği ve özel coğrafi konumundan aldığı aidiyeti dolayısıyla Avrupa ile İslam dünyası arasında yer alması ve çok katmanlı dini ve kültürel mirası itibariyle salt ‘Batılı' bir ülke olarak algılanamazdı.

Pratik anlamda Türk dış politikası çeşitlilik ve çok yönlülük kazanıyor, konumu NATO üyeliği ve AB üye adaylığı tarafından çizilen batılılıkla sınırlı kalmayıp, Müslüman devletlere de daha fazla açılıyor, bölgesel anlaşmazlıkların giderilmesine ve uluslararası arabuluculuk çabalarına ortak oluyordu.

Dış politikadaki açılım, tek taraflı batılılık prensibine dayalı Kemalizm geleneğine ter düşüyordu. Azami işbirliği ve komşularla sıfır sorun temelindeki çok boyutlu yeni dış politikası Türkiye'nin bölgesindeki siyasi ve ekonomik ağırlığının artmasına önemli katkıda bulundu.

Sıfır sorun' politikasının sınırları

Ancak Arap Baharı'nın yol açtığı radikal değişiklikler bölgesel güç olmak isteyen Türkiye'ye nüfuzunun sınırlarını gösterdi. Öncelikle Suriye krizi Türk dış politikasının zaaflarını gözler önüne serdi. İç savaşın hüküm sürdüğü Suriye ile arasında 900 kilometre uzunluğunda sınır bulunması ve Arap dünyasına açılmaya başlayan Türk şirketleri açısından Suriye'nin önemli bir transit güzergâhı olması da bunda önemli rol oynadı.

Türkiye'nin yeni dış politikasında Suriye'ye özel yer verilmiş olmasının etkisi de küçümsenemezdi. Ankara – Şam ilişkileri iç savaştan önce stratejik ve ortaklığa dayalı bir temele oturtulmuştu. İkili ilişkiler, yükselmeyi hedefleyen Türkiye'nin yeni işbirliği stratejisine emsal oluşturmaktaydı.

Suriye: Ankara'nın zayıf karnı

Suriye'de şiddetin patlak vermesi ve çatışmaların kontrolden çıkması, yeni Türk dış politikasının komşu ülkedeki realitenin altından kalkamayacağını kısa zamanda gösterdi. Türkiye'nin iç savaş ülkesindeki gelişmeleri yönlendirebilecek, ya da en azından Esat rejimi ile muhalifleri arasındaki yenişmezlik durumunu değiştirecek araç ve kaynaklardan yoksun olduğu ortaya çıktı.

Gerçi Türk hükümeti arabuluculuk çabalarının sonuçsuz kalmasından sonra siyasi ve askeri hamlelerini Türkiye'de koordine eden muhalefeti desteklemeye başladı. Ancak Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde uçuşa yasak bölge oluşturma yolundaki girişimlerini uluslararası alanda kabul ettiremedi. Aralarında anlaşamayan muhalif grupları uzlaştırıp Esad yönetimine karşı uygun ve kuvvetli bir alternatif yaratma çabaları da beklenen sonucu vermedi.

Yangının yayılması önlenmeli

Türkiye, 80 bin kişinin ölmesine, milyonlarca Suriyelinin de mülteci durumuna düşmesine rağmen bu ülkeye uluslararası askeri müdahale yapılması şeklindeki talebinin şimdilik gerçekçi olmadığını idrak etmek zorunda. Suriye'deki kargaşa nedeniyle kimse, Beşar Esad rejiminin sona ermesinden sonra iç savaşın kesileceğini de garanti edemez. Ayrıca Erdoğan yönetimi başkaları hesabına İran ile savaşın içine çekilmemeye de azami özen gösteriyor. Aksi takdirde bölgedeki Sünni ve Şii mezhepleri arasındaki bloklaşmanın daha da tırmanacağından endişe ediliyor.

Nüfuz kullanma imkânı sınırlı olduğu için, Türkiye'nin şimdiye kadar Suriye krizinde izlediği temkinli tutumu devam ettirip, Reyhanlı'daki menfur saldırılara tek taraflı misillemede bulunmaması en iyisi olur. Türkiye sadece devlet topluluğunun vereceği yetki çerçevesinde ve batılı ve Arap müttefikleriyle koordine ederek Suriye'de düzenleyici rol üstlenip yangının bütün bölgeye yayılmamasına yardımcı olabilir.

© Deutsche Welle Türkçe

Loay Mudhoon/Ahmet Günaltay

Editör: Başak Özay