1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ankara kazandı, ya sonra?

29 Ocak 2016

Türkiye, Cenevre görüşmelerine PYD'nin katılmasını engelledi. Bunun doğru bir adım olup olmadığını Gazeteci Tülin Daloğlu mercek altına aldı.

https://p.dw.com/p/1Hlak
Fotoğraf: Getty Images/AP Photo/D. Vranic

Türkiye, PYD’nin Cenevre’de yapılacak toplantıya katılmasını bloke ederek diplomatik bir zafer kazansa da Suriye’de akan kanın durması için doğru adımı attığı tartışılır.

Uluslararası kamuoyu, Suriye’de altıncı yılına giren savaşta şu ana kadar kanı durdurmakta ve silahlı döngünün derinleşmesini engellemekte aciz kalsa da bir çıkış yolu bulabilmek için diplomatik arenada çabalamaktan vazgeçmiyor. Birleşmiş Milletler’ in öncülüğünde Cenevre’de yapılması planlanan, Suriye’nin kanlı sahnesine taraf olan aktörleri uzlaştırabilmek için yapılacak görüşme bu anlamda yeni bir ümit ışığı olarak gündemde. Bu kanlı döngünün içinde kendini belirginleştiren Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejimi dışındaki temel aktörlerden ikisi ise toplantı dışında tutulmakta – Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile Suriye Demokratik Birlik Partisi (PYD).

BM İnsani Durumlar Koordinasyon Ofisi’nin verilerine göre bugüne kadar Suriye'de 250 binin üzerinde insan hayatını kaybetti, 1 milyonun üzerinde insan yaralandı, 5 milyonun üzerinde insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve 23 milyona yakın ülke nüfusunun en az yarısı evlerini terk etti. Suriye içinde 12 milyonun üzerinde insani yardıma muhtaç insanın yaklaşık 5 milyonu ise erişilmesi neredeyse imkansız yerleşkelerde bulunmakta. İnsani boyutta - ülkenin yiten nesillerine ve kalkınma anlamında en az kırk yıl geriye gidişine - bakıldığında trajedinin ölçeğini kavramak adeta insan aklının sınırlarının ötesine geçmiş durumda.

Türkiye, Cenevre'de PYD'yi bloke etti

Emekli büyükelçilerden Özdem Sanberk, Suudi Arabistan ve Katar’ın da desteğini alan Türkiye’nin, PYD’nin toplantılara katılmasını engellemesinin diplomatik bir başarı olduğunu söylemekte. “Bu görüşmelerin amacı Suriye’de savaşa son vermek ise Türkiye buna çok katkıda bulunmadı,” dedi Sanberk ve ekledi: "Ancak PYD ve PKK'nın siyasi tabanı aynıdır. Türkiye dolayısı ile PYD’ye de jure olarak açıktan buyur gelsin diyemiyor. Bunda da haklıdır."

Syrienkonferenz in Genf
Cenevre'de planlanan Suriye görüşmelerinin ön hazırlıkları uzun zamandır sürüyorduFotoğraf: cc-by-nc-nd/UN Photo/Jean-Marc Ferré

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise 26 Ocak’ta Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada Türkiye’nin, PYD’ye sahip çıktığı takdirde kalıcı barışa giden yolda önemli bir adım atmış olacağı tezini savundu. “Aklı başında bir devlet bütün bölgedeki gelişmeleri doğru okuyup, tersine PYD’nin ve Suriye’deki örgütlü yapıların Cenevre’de olması için çaba sarf etmeli, ve Türkiye Cenevre’de tam da kendi yanına oturtmalı PYD’yi,” dedi Demirtaş. “Bu cesaret gösterilebilirse, bu sağlıklı bir şekilde hızlı radikal politika değişikliğine dönüşebilirse Türkiye’yle birlikte Kürtler de kazanır. Kürtler ve Türkiye birlikte kazanırsa, Ortadoğu barışının önü açılır.”

PYD, sahada, şüphesiz, İŞİD’e karşı sürdürdüğü mücadele ile uluslararası kamuoyunun büyük sempatisini topladı. Türkiye, PYD’yi, PKK gibi bir terör örgütü olarak görse de Suriye’de yiten onca can arasında barışa giden anahtarı çevirecek hiç bir aktör artık ‘iyi adam’ rolünü oynayabilecek masumiyette değil. Dolayısı ile Türkiye’nin, uluslararası kamuoyunu, PYD’yi bir terör örgütü olarak göstererek dışlaması pek akılcı gözükmemekte.

Mesele Suriye’nin toprak bütünlüğü

Meseleye Suriye'nin toprak bütünlüğü olarak bakıldığında ise durum farklı. Nevşehir Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlilerinden Yasin Atlıoğlu’nun da hatırlattığı gibi 2011 öncesinde Türkiye, Suriye ve İran ile birlikte PKK’ya karşı ortak bir mücadele vermekteydi. Öyle ki Lübnan güvenlik güçleri PKK’ya karşı operasyonlar dahi yapmıştı.

PYD, İŞİD’e karşı verdiği mücadele ile bugün kanlı bir sahanın ‘kazananı’ olarak gözükse de ve bu mücadele sürecinde aldığı ivme ile hakim olduğu Türkiye-Suriye sınırında ‘kanton’ bir bölge kurduğunu ilan etmiş olsa da, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve devletin idari yapısını etkileyecek gelişmeler sadece Türkiye’nin sorunu değildir. Akan kanın durması için uluslararası kamuoyunun, PYD’nin, kazanımlarını onaması da şart değildir.

“Bunu meşrulaştıran İŞİD. İŞİD'i denklemden alınca, Kürtlerin buradaki askeri ve siyasi yapılarını meşrulaştıracak bir şey yok,” diyor Atlıoğlu. “Nedir bunları meşru kılan? O topraklarda aynı zamanda yoğun bir Arap nüfusu var, Hıristiyan var. Buradaki insanlar nasıl kabul eder; bundan gerçekten demokratik bir yapı, sürdürülebilir bir barış çıkar mı!”

PYD yine de dolaylı olarak Cenevre’de olacak

Cenevre’de yapılan toplantılarda Esad’a karşı ortak paydada uzlaşabilecek bir koalisyon kurulmaya çalışılırken şüphesiz bu kanlı sahada çıkarı olan ülkeler de kendi paydalarında kazançlı çıkmaya çalışacaklar. Türkiye’nin Suriye politikasının başarısızlığı üzerine konuşmanın da artık hiç bir faydası yok. Zira, Türk kamuoyunda, bu başarısızlığın bir bedeli yok.

Sanberk, Türkiye’nin, iç ve dış politikasında yarattığı çelişkilerini bugün zorlanarak da olsa idare etmeye çalıştığını vurgulamakta. Çok geçmişe dönmeden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, PYD katılırsa görüşmelere katılmayacaklarını açıklaması ise en hafifinden skandal niteliğindedir. Zira Türkiye, bu çıkışı ile kendini Suriye sahasında tamamen kendi arzusuyla dışlamanın ucundan dönmüştür. Atlıoğlu, Türkiye'nin böyle bir toplantıya PYD yüzünden katılmayacak olma olasılığını değerlendirirken, "Geriye Suriye'nin toprak bütünlüğü bölünmesin diye dua etmekten başka yol kalmazdı," diyor. Öte taraftan, PYD’nin en çok söz hakkı sahibi olduğu Suriye Demokratik Meclisi Cenevre görüşmelerine davet edilmiştir. Velhasıl, PYD ama öyle ama böyle bir şekilde Cenevre’de yerini almıştır.

Türkiye, uluslararası kamuoyunun, Suriye’nin toprak bütünlüğünü parçalamak üzere siyaset güttüğü kanaatindeyse zaten her koşulda Cenevre görüşmelerine katılmamayı tercih edebilir. Ancak kasıtlı olarak böyle bir siyaset güdüldüğü hükmünde değil ise Cenevre görüşmelerinde PYD’ye karşı olan taraf olmak yerine Türkmenleri masaya taşımak için uluslararası arenada sesini duyurabilmiş olması daha anlamlı olurdu. Kendi üzerine gereksiz negatif bir algı yaratmak yerine kendinden olan bir azınlığa sahip çıkan bir ses olabilirdi; trajedinin insani boyutuna odaklanabilirdi. Zira Türkiye, Rusya uçağını da Türkmenleri korumak adına düşürmüştü. Özetle, Ankara, çelişkilerini yönetmeye çalışırken, arada kendi yarattığı çelişkilerinde boğuluyor izlenimi vermekte.

© Deutsche Welle Türkçe

Tülin Daloğlu